bugün

Münir Özkul bunu da gömmüştür.
yüzyıllık yalnızlık kitabının 4 te birini okudum ve kaç nesil ölüp bitti kim kimle evlendi anlatamam, o kadar çok şey oldu ki o 55 sayfada, bir sürü hayatlar gelip geçti. hiç bu kadar çabuk olmamıştı kitaplarda bir şeyler.
aa nidaları içerisinde üzüldügüm aynı zamanda benim hüzünlü orospularım kitabında bulunan delgadina ile delgadina69 nickini almamda payı büyük olan yazardır.
aklımda kırmızı pazartesi adlı kitabıyla yer edinen yazar.
yüzyıllık yalnızlığı son buldu. yastayız.
not düşelim; verdiği bir röportajda en çok albaya mektup yok adlı eserini sevdiğini söylemiştir.
ulan hep evde oturur haber seyrederim bi bok olmaz bugün dışarı çıktım en sevdiğim yazar öldü.

not düşelim en sevdiği eseri albaya mektup yok değil kırmızı pazartesi'dir. bunu her defasında dile getirmiş ve yazdığı en iyi romanın bu olduğunu söylemiştir. 20. yy'a damgasını vurmuş büyük bir edebiyatçıydı kendisi.
ve son bir kez seslenmiştir dünyaya, elveda benim hüzünlü orospularım.

(bkz: benim hüzünlü orospularım)
malesef bugün itibariyle kaybettiğimiz mükemmel yazar.
güzel yüzlü amcalar bir bir terk ediyorlar bu dünyayı. 87 yaşındaymış.
sebebi; ismini söylemek dahi istemediğim hastalık...
Marquez hala masallara hayallere inanan çocuk yürekli insanların biricik yazarıdır.
kendisini çok önceden ölümsüzler listesine yazdırmıştır.
on iki gezici öykü ile tanıdığım nobel ödüllü 17 nisan 2014 te hayata veda eden yazardır.
daha ilk defa adını burda gördügüm ve entry leri okurken kendime "nekadar cahilmişim lan ben" dedirten şahıs.
Yasunari Kavabata 16 Nisan 1972'de, Gabriel José de la Concordia García Márquez 17 Nisan 2014'te sonsuzluğa uçarlar ...

''Karın güzelliğini gördüğümüzde, dolunayın güzelliğini gördüğümüzde, kiraz çiçeklerinin güzelliğini gördüğümüzde, kısacası dört mevsimi yüzümüzde ilk hissettiğimizde ve güzelliği ile uyandırıldığımızda, en çok yakınlarımızı düşünürüz ve aldığımız keyfi bizimle baylaşmalarını isteriz. '' Yasunari Kawabata

''Birlikte gülüyorsanız mutluluktur, Birlikte ağlıyorsanız dostluktur; ama birlikte susuyorsanız bu aşktır... ''
Gabriel Garcia Marquez

--spoiler--
''...''Uyuduğunu bilmek senin, kuşkusuz, güvenlikte, insanın kendini bırakacağı sadık bir nehir yatağı gibi soylu, elim kolum bağlıyken öylesine yakınımda, '' diye düşündüm, Gerardo Diego'nun ustaca sonesini şampanyanın üzerindeki köpüklere bakıp tekrarlayarak. Sonra, koltuğumu onunkinin hizasına indirdim, birbirimize iki kişilik bir yataktan daha yakın yatıyorduk. Soluğunun sıcaklığı, sesininkiyle aynıydı, yalnızca güzelliğin kendi kokusu olabilecek hafif bir buhar yayılıyordu teninden. inanılmaz geliyordu bana: Bir önceki ilkbaharda, Yasunari Kavabata'nın güzel bir romanını okumuştum; kentin en güzel kızlarını uyuşturucuyla kendilerinden geçmiş bir halde çırılçıplak yatarlarken seyredip kendileri de geceyi aynı yatakta aşk acıları içinde kıvranarak geçirmek için çok büyük paralar ödeyen Kyotolu yaşlı burjuvaları anlatıyordu. Onları ne uyandırabiliyorlar ne de onlara dokunabiliyorlardı, buna kalkışamıyorlardı bile, çünkü asıl zevk onları uyurken görmekti. O geceyi güzelin rüyasıyla uykusuz geçirirken, yaşlılıkta tadılan bu ince zevki yalnızca anlamakla kalmamış, onu dolu dolu yaşamıştım da.
''Kimin aklına gelirdi,'' dedim kendi kendime, özsaygım şampanyanın etkisiyle incinmiş olarak, ''bu kadar yüksekte yaşlı bir Japon olacağım.''...''
Uyuyan Güzelin Uçağı (On iki Gezici Öykü)- Gabriel Garcia Marquez
--spoiler--
onunla aynı dönemde yaşamış olmak bile benim için büyük bir onur. bu dünyadan daha güzel bir yere gittiğini umduğum yazar.
Aşk ve öbür cinler'de nasıl uzamaya devam ettiyse sierva maria'nın saçları ölümden sonra, gabo da aşkın ve yalnızlığın tutkulu anlatıcısı olmaya devam edecek. büyülü gerçekçilik onun kalemiydi. Huzur içinde yatsın.
"Don't allow me to forget you"
edebiyat dünyasından kayıp gitmiş bir dehadır.

eserleri yıllarca okunacak, hep hatırlanacak..
bu da öldü anasini satayim.
ölüm haberi gayet üzücü gelen yazar. muhteşem kurguya sahip yeni romanlarını bekleyemeyeceğiz artık.
''yüzyıllık yalnızlık'' kitabını yarım bırakmıştım. roman karakterlerinin isimlerini akılda tutmak için çizilen soy ağacına sürekli dönmek beni yormuştu. ya çeviri ağırdı, ya ben kitap için yeterli değildim.

şimdi o ayracın yerini değiştirme vakti.
ustanın ruhuna gelsin...

http://www.youtube.com/watch?v=-uAgZstjQec
--spoiler--
her zaman seni üzecek birileri olacaktır, yapman gereken insanlara
güvenmeye devam etmek, kime iki defa güveneceğine daha fazla dikkat etmektir.

birini daha iyi tanımadan ve bu kişinin senin kim olduğunu bilmesinden önce
kendini daha iyi bir kişiye dönüştür ve kim olduğunu bilerek kendine güven.

kendini çok zorlama, en güzel şeyler onları en az beklediğinde olur.

"yaşanan her şeyin bir sebebi vardir"

belki de tanrı uygun kişiyi tanımandan önce yanlış kişilerle tanışmanı, onu
tanıdığında minnettar olman için istedi.

marquez'in değişik dillere çevrilerek internet üzerinden dünyayı
dolaşan veda mektubu:

tanrı bir an için paçavradan bebek olduğumu unutup can vererek beni
ödüllendirse, aklımdan geçen her şeyi dile getiremeyebilirdim, ama en
azından dile getirdiklerimi ayrıntısıyla aklımdan geçirir ve düşünürdüm.
eşyaların maddi yönlerine değil anlamlarına değer verirdim. az uyur, çok
rüya görür, gözümü yumduğum her dakikada, 60 saniye boyunca ışığı
yitirdiğimi düşünürdüm. insan aşktan vazgeçerse yaşlanır. başkaları
durduğu zaman yürümeye devam ederdim. başkaları uyurken uyanık kalmaya
gayret ederdim. başkaları konuşurken dinler, çikolatalı dondurmanın
tadından zevk almaya bakardım. eğer tanrı bana birazcık can verse, basit
giyinir, yüzümü güneşe çevirir, sadece vücudumu değil, ruhumu da tüm
çıplaklığıyla açardım. tanrım, eğer bir kalbim olsaydı nefretimi buzun
üzerine kazır ve güneşin göstermesini beklerdim. gökyüzündeki aya,
yıldızlar boyunca van gogh resimleri çizer, benedetti şiirleri okur ve
serenatlar söylerdim. gözyaşlarımla gülleri sular, vücuduma batan
dikenlerinin acısını hissederek dudak kırmızısı taç yapraklarından öpmek
isterdim. tanrım bir yudumluk yaşamım olsaydı... gün geçmesin ki,
karşılaştığım tüm insanlara onları sevdiğimi söylemeyeyim. tüm kadın ve
erkekleri, en sevdiğim insanlar oldukları konusunda birer birer ikna
ederdim. ve aşk içinde yaşardım. erkeklere, yaşlandıkları zaman aşkı
bırakmalarının ne kadar yanlış olduğunu anlatırdım. çünkü insan aşkı
bırakınca yaşlanır. çocuklara kanat verirdim. ama uçmayı kendi başlarına
öğrenmelerine olanak sağlardım. yaşlılara ise ölümün yaşlanma ile değil
unutma ile geldiğini öğretirdim. ey insanlar! sizlerden ne kadar da çok
şey öğrenmişim. tüm insanların, mutluluğun gerçekleri görmekte saklı
olduğunu bilmeden, dağların zirvesinde yaşamak istediğini öğrendim. yeni
doğan küçük bir bebeğin, babasının parmağını sıkarken aslında onu
kendisine sonsuza dek kelepçeyle mahkum ettiğini öğrendim. sizlerden çok
şey öğrendim. ama bu öğrendiklerim pek işe yaramayacak. çünkü hepsini bir
çantaya kilitledim. mutsuz bir şekilde... artık ölebilir miyim?
--spoiler--
an itibariyle kaybedilen nobel ödüllü yazar.
"her kap kendi darasını yaratır" G.G Marquez

- lan bu adam sağ mıydı !
şer saatindeyiz artık,kırmızı bir pazartesi gününde
hanım ananın cenaze törenindeyiz,bütün hüzünlü oruspular toplandık
ablaya mektup yazacak kimse yok artık,yüzyıllık yalnızlığımızada boğulduk
mavi köpeğin gözleri yaşlı,gülegüle iyi dostum GABRiEL...