bugün

bazı filmler vardır. bunlar sadece film değildir. aslında filmleri insanlara benzetiyorum. filmler de doğar büyür ve ölür. en dramatik durum ise filmlerin ölümünü izlemektir. mutlu ölüm vardır, mutsuz ölüm vardır. insanların hayatı gibi yani. ama mutlu ya da mutsuz, ölüm ölümdür ve ölüm acıdır. ölen her film sana yalnızlığını hatırlatır. biten şarkılar gibi, damla damla.

filmlerin türü önemli değil. dram, komedi, macera ya da aşk filmi olsun fark etmez. o filmlerde içinden bir parça bulduğun zaman onu bırakmak zor gelir insana. ama bir süre sonra film biter. cast akar yavaş yavaş alttan yukarı doğru, güzel bir müzik eşliğinde.

bunlar olmadan önce o filmin son sahnesine gelelim. asıl sancılanma orda başlar. aklından çok şey geçer son sahnede. o film birazdan bitecek ve sen yerinde kalmaya devam edeceksin. bu zor bir durum. çünkü bahsettiğim o filmin içinde bulduğun senin bir parçan hep o filmde kalacak. tamam daha sonra tekrar izlersin, onlarca kez izlersin. ama her seferinde aynı şeyler olacaktır sana. o yüzden uzun bir zaman sonra izlemek seni daha az üzecektir.

son sahnelerde beni en çok etkileyen şey ise gün batımına doğru yürümek, gün batımına doğru arabayı sürmek ya da ona benzer şeyler. gün batımı olması şart değil. demek istediğim şey, saniyeler geçtikçe adım adım uzaklaşma anlarıdır. çünkü bu tür sahnelerde zamanı çıplak gözle görebiliyorum. bunu anlatmak zor olacak. her şeyin özünde zaman yatıyor. bu çok derin ve çok uzun bir konu olduğu için buna girmeyelim.

leon, never let me go, donnie darko, stand by me, good will hunting, stalingrad, dar alanda kısa paslaşmalar; bunlar güzel finallere sahip güzel filmlerdir. hepsinin ortak noktası biterken insanın içini burkmalarıdır. bu tür atmosfere sahip filmleri özellikle seçiyorum. sanırım karakterimle ilgili bir durum bu.

son sahne de bittikten sonra donuk gözlerle akan cast'i izlemek kalır geriye. aslında en çok burda düşünür insan. ama bazen hiçbir şey düşünemez.

evet.
söyleyeceklerim bu kadar. aslında bu yazıyı derin şekilde edebileştirebilirdim.

"portakal çiçeğinin sarı kokusundan gelen gecelerde izlediğimiz filmler, uzak bir gitarın tellerinde ağlaşan balıkçıl kadar mülteci bir şekilde yüreğimize yerleşir bazen. sonra bir gün, yağmalanan çığlıklarımızla birlikte o acı sahneler..."

öeehh
buna ne gerek var şimdi.
mutlu sonlardır. Hep iyi karakterler kazanıp, kötü karakterler cezalandırılır. Artık sıradanlaşmıştır. Bi günde kötülerin kazandığını görseydik sevinecektik.
film sonları, filmin sadece son bölümü olmakla da kalmıyor aynı zamanda kimi zaman sizi ters köşeye yatıran kimi zaman ise "ben bunu tahmin etmiştim" dediğimiz noktalardır. izlemiş bulunduğum filmlerden sonu en güzel biteni esaretin bedelidir. Benim için yeri doldurulamaz bir filmdi.
yönetmen christopher nolan ise tahmin edilemez.
filmin başında ya da ortasında daha önceden filmi izlemiş bir kişinin ağızdan kaçırmasıyla berbet olan sonlardır.
inception

görsel
fight club

http://www.youtube.com/watch?v=vVof0qj7SOw
mutlu bitmesin.
mümkünse ters köşe yapmasın, adam akıllı bitip seyirciyi yormasın. isteğim budur.