köpüren simsiyah saçlarınla
günler boyu koşuşup durdun
içimin aykırı ırmaklarında.
yumuşak başlı isem sanma ki uysal koyunum,
kesilir belki fakat çekmeye gelmez boynum!
iki kalp arasında en kısa yol:
Birbirine uzanmış ve zaman zaman
Ancak parmak uçlarıyla değebilen
iki kol.
iyimser bir duvarcıyım her gün bir tuğla düşürürüm elimden
bu yüzden gecikirim
size bu sıkıntı kalır.*
Kim ne derse desin ben bugünü yakıyorum
Yeniden doğmak için çıkardığım yangından.
ben sana mecburum, sen yoksun...
tanrim seni kıskanıyorum; sana herkes inanıyor bana kimse inanmiyor.
karanlığın insanı delirten bir ihtişamı vardır
yıldızlar aydınlık fikirler gibi havada salkım salkım
bu gece dağ başları kadar yalnızım.

çiçekler damlıyor gecenin parmaklarından
dudaklarımda eski bir mektep türküsü
karanlıkta sana doğru uzanmış ellerim
gözlerim gözlerini arıyor durmadan
nerdesin?
tek dizeden oluşan söz dizisi olmalıdır, ama herkesin satır anlayışı farklı tabii...
cahit sıtkı tarancı'nın otuz beş yaş şiirindeki son dört satırdır. gerçi şiir olduğu gibi bir sanat eseri ama bu dörtlük ne de güzel anlatır hayatın bomboş olduğunu.

--spoiler--

Neylersin ölüm herkesin başında.
Uyudun uyanamadın olacak.
Kim bilir nerede, nasıl, kaç yaşında?
Bir namazlık saltanatın olacak,
Taht misali o musalla taşında.

--spoiler--
yaşamak tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine.
bir bakışın ölmem için yetecek

anla mona roza ben bir deliyim.
Yalnız bunun için sevseydim seni.
Ben şimdi diyorum ki
Buna inanmak gerek
Bir susam gibi boyuna sulamak umutsuzluğu
Ve direnmek
Hep direnmek devam etmek adına

Diyorum ki acılığı eksilmesin ağzımızdan
Boyuna tükürmek için
Boyuna.
seni bir kere öpeyim desem
ikinin hatırı kalıyordu
iki kere öpeyim desem
üçün boynu bükük.

cemal süreya.
bazen diyorum ki ne olacak söyle gitsin.
sonra diyorum ki söyleyince ne olacak;
sus!  bitsin.
-cemal süreya
biz ne kötü yaşadık be moruk.
Zaman çabuk çabuk geçiyor mona
..
(bkz: Sezai karakoç)
tahir olmak da ayıp degil, zühre olmak da. hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp degil.. nâzım hikmet.
alaattin'in sihirli lambasından çıkan cin bana gelseydi
ve ne dilersem dilememi isteseydi
hiçbir şeyi elde etmeyi dilemezdim
bir şeyden vazgeçmek isterdim sadece
hayatta bir şeyden vazgeçmek lütfedilseydi
bedeli her şeyim olsa bile
sana seslenmekten vazgeçmek isterdim.
ben seni beyrut gibi sevdim ama
sana ne mağribi nede manhatten'i anlatamadım
bağdat ve şam'ı işgale yeltenmişken
venedik! ten gelen ihanet tarumar etti ordularımı
sarı bir keder, kızıl bir kibir, siyah bir isyanla konuşacağım sana
senin kim olduğunu hiç bilmeden
ağlayan zambakların dudak kıvrımlarına yoldaş olacağım
senin kim olduğunu en çok bilerek
kavmimin bana vaadettiği tüm aşkları terkedeceğim
müebbet bir aşk, sarı bir hüzün
kızıl bir gurur ve siyah bir öfkeyle konuşacağım
bu dünyayı terketme müjdesi gelene kadar.
seni sadece kuru bir sevgiyle değil
derin bir hüzünle binlerce yıllık bir gururla
ve pervasız bir öfke ile sevdiğimi duyuyor musun
mütevazı bir sevgiyle değil
küstah bir aşkla sevdim seni
ben osmanli gibi
kollarımın yetişmediği bir aşkı kucaklamaya çalışırken
sen köprülerin ülkesindeki venedik'teki son sancağı
kışın üşümemek için şal yaptın kendine
neden bilmiyorum özlemin artıyor içimde
gün geçtikçe eksilir demiştim oysa
atalarımın öğrettiklerine ters düşse de
sana inanırım bilirsin
zamanla unutursun demiştim
niye daha derinleşiyor öyleyse
derinleşiyor özlemin.
ey doğru yolun yolcusu çaresiz kalma
çıkma kendinden dışarı serseri olma
kendi içine sefer et erenler gibi
sen görenlerdensin,dünya seyrine dalma.
(bkz: ömer hayyam)
''Yani sen elmayı seviyorsun diye
Elmanın da seni sevmesi şart mı?''
Nazım Hikmet
cok üsürdük hep üsürdük üsümekti bütün yasadıgımız
üsürdü ellerimiz askımız sonsuz uzun sakallarımız.