bugün

Hey gidi günler hey...

Bazen sonda söylenecek sözle başlangıcı yapmak daha kolay gelir. bu da o anlardan biri olsa gerek. Anadolu Efes, nam-ı diğer Efes Pilsen türk basketbolunun ekolü olagelmiş, onlarca yıldır lokomotif görevi üstlenmiştir. 80'lerden sonra ülkemizde yavaş yavaş yükselmeye başlayan spor tutkusu, yerel-ulusal başarıların uluslararası başarılara evrilme dönemiyle devam etti.

90'lara geldiğimizde ise basketbol da bir Efes rüzgarı almış başını gidiyordu. Efes Pilsen, ligde namağlup şampiyonluklar alıyor, Avrupa müsabakalarında ise başarılı sonuçlar elde ediyordu.

--spoiler--
Efes Pilsen 16 Mart 1993 günü Avrupa Kulüpler Kupası'nda final oynayarak bir Avrupa Kupası'nda final oynayan ilk Türk Kulübü olmuştur. Bu ilk Avrupa finali başarısı o güne kadar Türk basketbolu açısından en önemli başarı olarak kayıtlara geçmiştir.
--spoiler--

Düşünün, avrupa arenasında futbolda -genellikle- şamaroğlanına dönmüş takımlarımız ve milli takımımız varken, yeni yeni ekranlarda boy gösteren basketbol müsabakalarında teknik kadrosu türk, oyuncularının çoğu türk bir türk takımı başarıdan başarıya koşuyor göğsümüzü kabartıyor. Efes Pilsen oyuncularının coğunluğu aynı zamanda Türk milli basketbol takımımın da temellerini oluşturuyordu. Bu da Efes Pilsen'i izleyen vatandaşta otomatkman bir duygusal bağ kurulmasını sağlıyordu. Düşünün şimdi bile tek bir cedi, furkan sayesinde nasıl yabancı takımları destekliyoruz veya yerli oyuncular tuttuğumuz takımlarla aramızdaki bağları nasıl kuvvetlendiyor. Kaldı ki o zaman henüz globalleşmemiş dünya'da, daha tutucu ve daha ulus devlet kavramlarının yoğun yaşandığı dönemde, yerli üretim bir takımın alacağı destek yaratacağı etki şimdiyle kıyaslanamayacak düzeydeydi.

Sırf efes pilsenin maçlarını izlerken, efes'e destek amaçlı efes bira içen kuzenlerim vardı. Hepsi benden oldukça büyüklerdi, ergen olanlar da içerdi gerçi ama öyle bir destek alırdı ki efes... evde normalde yabancı takımla maç yapan bir türk takımı (futbol) varsa çay demlenir ya da kola içilirdi ancak bu efes'in maçıysa eniştem bile git şurdan iki bira kap gel izlerken içeyim destek olsun derdi. Ulaşılan seviyeye bakın.

Daha sonra efes 95-96 sezonunda koraç Kupası'nı kazanarak "türk spor tarihindeki makus kaderimizi paramparça ederek yenmiştir!". Türkler de artık Avrupa'da bir kupa kazanabileceğini görmüş, bunu hayal etmek çok daha kolaylaşmıştır. insanlar sokaklara dökülmüş, yaşlı teyzeler amcalardan tut, ufacık çocuklara herkes bayram etmiştir. Hani yeni nesil daha iyi idrak edebilsin diye yazıyorum bi Euro 2008 wc 2002 olmasa da (ben de baya küçüktüm o zamanlar) çocukluğumdan hatırlayabileceğim kadar coşku yaşandı ülkede.

--spoiler--
Efes Pilsen kupayı kazanarak Türk spor tarihinde yeni bir sayfa açmıştır. Böylece bir Avrupa Kupası kazanan ilk Türk Kulübü Efes Pilsen olmuştur. Bu başarı Türk Spor Tarihi açısından bir devrim niteliğindedir ve bu devrimin altında imzası olan yine Efes Pilsen’dir. Efes bu sezonda Türkiye Ligi ve Kupasında 41 maçın 39’unu kazanırken, Koraç Kupasında da 16 maçın 12’sini kazanmıştır. Efes bu altın sezonu 3 kupa ile kapatmış ve kulüp tarihinin ve Türk basketbol tarihinin o güne kadarki en başarılı sezonuna imzasını atmıştır. Özellikle Koraç Kupasının kazanılması ile başta koç Aydın Örs olmak üzere, Petar Naumoski, Volkan Aydın, Ufuk Sarıca, Conrad McRae, Mirsad Türkcan, Tamer Oyguç ve Murat Evliyaoğlu gibi isimler efsaneleşmiştir. Efes’in o sezon sadece 2 yabancı basketbolcu ile bu kupayı kaldırması da önemli bir nottur. Bu kupa ile Efes artık Avrupa’nın elit takımları arasındaki yerini netleştirmiş ve güçlü bir “savunma” takımı olarak (özellikle alan savunması ile) tarihe geçmiştir.
--spoiler--

Ergin Ataman da o ekipteydi, başlarında Aydın Örs vardı. isimlere bakar mısınız, rahmetli Conrad mcrae ve naumoski'yi bir kenara bırakırsak, mirsad, ufuk sarıca, tamer oyguç, murat Evliyaoğlu oy oy oy... Aslanlar gibi bir kadro ve yerli üretim, öyle bir dakika süre al çık değil. Maçları alan sürükleyen adamlar bunlar. Halk yıllar yılı sporda ezilen gururunu, 8-0 ingiltere mağlubiyetinden tut, Galatasaray'ın yarım kalan şampiyon kulüpler kupası heyecanını, bir türlü kazanılamayan milli zaferlerin acısını, hepsini bu kupayla yıktı, yaktı, parçaladı ve artık bir daha o karanlık çağı gelmemek üzere yok etti.

Tam da 95'ten sonra Türk sporunda bir yükseliş başladı. Euro 96, Euro 2000, Galatasaray'ın UEFA ve Super kupası derken ivmelenme zirve yaptı ve bir daha asla rezalet seviyelere inmedi.

Halk o dönemki Efes'i desteklemek için tribünlere gittiğinde, "Türkiye! Türkiye! Türkiye!" diye tezahürat yapardı. Sahadakiler milli sporcular, milli hocalar ve takım sponsoruyla, firmasıyla, adıyla, içsiyle, emekçisiyle, a'dan z'ye türk gücüyle işleyen bir düzendi. Tamamen milli bir şuurun vuku bulduğu destansı maçlardı. Basketbolda futbolun devlerinin el atmamış olmaması, söz konusu basketbolda bir Avrupa maçı olunca "Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş" taraftarlarını tek bir bayrak altında, efes pilsen tribünlerinde omuz omuza yaparken birleştiriyordu!

O yüzden bir Fenerbahçe'li olarak, halen Avrupa müsabakalarını izlerken Efes'i milli takım gibi tutarım. Bu bir alışkanlık, bir huydur bizde... 10 Euroleague şampiyonluğu kazansak dahi, Efes'in sadece türk basketbolu için değil, türk sporu adına yeri çok ayrı olacaktır. Saygı ve sevgilerimle... Başarılar Efes.
Güzel tanımı eksileyen zatları görmemizi sağlamıştır.