bugün

tanrı sodom ve gomorada homoseksüelliği meşrulaştırdıkları için, meşru gördükleri için -hepsi homoseksüel ilişkiye girdiği için değil- tüm kenti yok etmiştir.

göklerin rabbinin birey olarak muhattap aldığı tek sahıslar peygamberlerdir.

en azından tanrı için din toplumsaldır.
bulunduğu toplumun etkisi ve baskısı altında kalmadan tamamen kendi özgür iradesiyle dinini seçenler az miktardadır. bu sebeple toplumsaldır.
inanç kişinin şahsına munhasirdir. Bireyseldir.
Bireyseldir fakat çıkarlar uğruna toplumsallaştırılmıştır.
bireyseldir. topluma dayatılmamalıdır. dayatıldığı takdirde, ''şişli etfal'e sıçan teyze'' , ''hırsızlık yapan türbanlılar'' , ''camide sex yapan hoca'' gibi absürt olaylar çıkar karşımıza. topluma zorla dayatılan felsefi görüş insanları o görüşün olunması gereken insan profilinden ziyade bağnazlığa iter ki orta asya'da ki şeriat algısı ve ışid terörü bunların kanıtıdır. ayrıca buna kanıt niteliğinde ki olayların bir kısmıda türkiye'de olmuştur: sivas katliamı, maraş katliamı bunlara örnektir.
Din toplumsal bir dayatmadır.
(bkz: olmasanda olur).
din bir insanın kalbinde biten bir olgudur. fakat toplumsal olması onun zorunluluğudur.
ibadet bireysel, din toplusamdır.
toplumsal örgütlenmelerine kontrol altında izin verilmelidir, aksi halde illegalize olacak ve arkadan vuracaktır.
Din insan içindir. insanın toplum içinde dikkat etmesi gereken kurallar bütününü içerir. Kimileri bunu insan kendisi de yapabilir der ama neysee...
bireysel olması gerekir ama ne yazıkki toplumsaldır.
bireysel olması gerekir ama ne yazık ki toplumsaldır.
Toplumlarin,ve devletlerin bir dini olmamali. Çünkü din her kutsal kitapta da,bahsettiği üzere. Allah,ile kul arasindadir. O yüzdendir ki din,sadece bireyseldir. Yasantin, düşüncen, hal ve tavirlarin şekillenmesi ve bir cok kişininde ayni din etrafında hareket etmesi neticesinde toplumsallasiyor gibi görünse de aslinda bireyseldir.
Din Allah yapısıdır yani mükkemeldir ve eksiksizdir diye iman eder müslümanlar. çünkü Allah tüm evrenin yaratıcısıdır ve mutlak kural koyucusudur bireysel olarak buna iman edilir. aynı zamanda tüm evrenin yasalarını kuralarını (şeriatlarını) belirleyen Allahın insanların toplumsal yaşamları içinde belirlediği kanunlar vardır insanlar eğer gerçekten inanıyorlarsa toplumsal yaşamıdada Allahın kuralarına uymaları gerektiğini bilirler çünkü evrenin kuralarını koyan Allahın toplumsal kuralarına uyulmasa evrendeki nizamın bozulacağına iman ederler. mantıklı olan budur çünkü evrenin yaratıcısı tüm herşeyin nizamını veren diye inandığın Allahın kuralarını fransız ideologların kuramlarına değişiyosan sen gerçek bir müslüman değilsindir sadece vijdan temizliği yapan iman etmeyen bir müşriksindir.
Birisi kafasına göre sorguladığına göre ırgalanmış olmalı. Demek ki bireye hitap eden kısmı da var. ilaveten toplumsal boyutuyla ilgili söz söylenmiş. Demek ki bireyden topluma uzanıyor. O halde dini inkar, toplumsal dinamiklerin en temelini oluşturan insanın kendiyle çelişmesi halidir. Toplumu ve ilahi kaideleri kabul etmemekle insan, toplumsal bir varlık olduğu gerçeğini inkar etmiş olmaktadır. Misal, insanlar ve toplum öteden beri çeşitli yemek alışkanlıklarına sahiptir. Fakat her milletin kendine özgüdür bu. Siz bir fransız yada italyan mutfağında rahat edemezsiniz her ne kadar akdeniz mutfağı olsa da. Ana kural yol ve kaideler baki kalmak kaydıyla, mutlaka kendi kimlik ve kişiliğinize has özellikler katarsınız içine. Hatta ve hatta herkes kuru fasulye yapar fakat hepsinin malzemesi tadı ve lezzeti farklı farklıdır. Bunun gibi islam da 1400 yıldır ilk günkü gibi olduğunu iddia etmek, tarihten ve yaşanılan süreçten bi haber olmaktır. Bugünün insanlarının yaşadığı % 10 luk dini hayatı sanki % 100 müş gibi eleştirmek, olayı çarpıtmak ve saptırmaktan başka bir şey değildir. Bildikleriyle amel etmedikten sonra sormanın araştırmanın öğrenmenin bir kıymeti harbiyesi yoktur. Ne diyor ayeti keriymede;

"Asra yemin olsun ki,

insan mutlaka ziyandadır.

Ancak iman edenler, salih amel (iyi işler) işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye eden ve sabrı tavsiye edenler bunun dışındadır. (Asr-1/2/3)"

Kendisi Ziyanda olan insan kalkmış topluma ahkam kesiyor. Kendi kıçını kurtarmış sanki. Topluma fayda vereceği yerde yol kesicilik yapıp milletin günahını vebalini üzerine alıyor. Akıllı ya.
bireysel olduğu söylenir ama toplumsaldır.

kiliseye, camiye tekbaşınıza gitmiyorsunuz.
Sekülerizm, batı tarafından ortaya konulmuş, modernitenin en çok itiraz alan konusudur. Temel ideolojisi insanı din ve metafizik değerlerden özgür kılmak ve dini insanın günlük hayatından çıkarmaktır. Sekülerizm, yaratıcıdan, aşkın olandan ve üstün doğa ilkeleri ile olandan bağlantıyı kesip materyalistik bir bakış açısı ortaya koymaktadır; dini olanla herhangi bir ilginin kalmasını değil, tam soyutlanmayı ister. insan zihni üzerinde büyük ölçüde etkide bulunarak sekülerizmin yayılması sağlanmış ve evrensel hale getirilmiştir. Hayatın her alanında büyük etkisi vardır-eğitim, siyaset, ekonomi ve sosyo-kültürel. En önemlisi de eskiden beri insanların sahip olduğu dini inançlarını ve hayatlarını etkilemiştir. Bu çalışmada sekülerizmin ve ilkelerinin tehlikesi ve dini yönden dünya bakış açısına özellikle de islami düşünceye ters olduğu anlatılmaya çalışılacaktır.

Sekülerizm doğanın büyüsünü bozmuştur, siyaseti kutsaldan ayrıştırmış ve değerlerin içinden dini çıkarmıştır. Doğanın dini niteliğinin değiştirilmesi doğadaki dini akla getiren herşeyin anlamsızlaştırılması ile olmuştur. Bu tabiat dünyasından Tanrıyı çıkararak, onu Tanrıdan ayırarak yapılmıştır ki, insan artık doğayı Tanrısal varlık olarak algılamayacaktır. Böylece insan doğa üstünde serbestçe hareket edecek, onu ihtiyaçları ve planları doğrultusunda serbestçe kullanabilecektir. Siyasetten dinin çıkarılması ise siyasi güç ve otoritenin kutsal meşruluğunun yok edilmesi demektir. Bu siyasal düzenin geleneksel ve dini niteliğinden din kontrolünden uzak seküler otoriteye doğru siyasetin modernleştirilmesi anlamına gelmektedir. Değerlerin içinden dinin çıkarılması da, al-Attas’a göre kültürlerdeki dini değerlerin çıkarılması ve değer sistemlerinin göreceli ve değişken hale getirilmesiydi. Böylece, gelecekteki değişimlere açık hale gelecektir değerler. Bu nedenle, insan, varolan herşeyi değiştirmekte özgür olacak ve kendini evrim sürecine bırakacaktır. islami açıdan baktığımızda bu yanlıştır çünkü islam değer sistemini ve moraliteyi değişmez kılmıştır-çağlar geçse de. Örneğin, zina 1400 yıl önce yasaklanmıştır ve kıyamete kadar da yasak olarak kalacaktır. Oysa Batıda Hristiyanlığın güçlü olduğu birkaç yüzyıl öncesinde zinanın tabu olduğunu ama şimdi değerlerin sekülerizm nedeniyle değiştiğini ve artık kabul gördüğünü görmekteyiz. Bunun anlamı hayatın amacı olacak dini yorumlamaların artık varolmayacağıdır. Birçok faaliyet sekülerleşmiş ve insanın girdiği her ortamda kendine rasyonel roller biçilmiş bu da dini olan herşeye çok az yer bırakılması anlamına gelmiştir. Seküler toplumun dünyadaki amaçlarının din ile çok az ilgisi bulunmaktadır. Seküler toplumda kişilerin benimsemiş olduğu dinle ilgili olan herşey büyük ölçüde düşüşe geçmiş{aslına bakılırsa dinle ilgili olmayan hiçbirşey yoktur} ve dinin devletin işleyişine girmesine izin verilmez olmuştur. Sekülerizm insan hayatında yer alan Tanrının yol göstericiliğini, Tanrıya ibadeti ve Onun emirlerine uymayı sınırlamış ve dünyadaki tüm işlerin insanın kendi istek ve nefsine göre yapmasını salık vermiştir. Dünyevi işlerde Tanrının emirlerini, Tanrının yol göstericiliğini ve Kutsal Kitapların ne dediğini düşünmenin bir anlamı yoktur sekülerizmde. Bu tür tavır değişikliği yeni bir hayat sistemi getirmiştir ve modern yaşayış tarzının kurulması gerçekleştirilmiştir. Bu inanış üzerine kurulan hayat tarzı Tanrının ve dinin insan hayatının hiçbir alanında etkisi ile ilgilenmez –eğitim, siyaset, ekonomi ve sosyo-kültürel alanlarda. Bu tür konuların düzenlenmesi Tanrı kılavuzluğu ve emirlerinden çıkarılmış onun yerine insan bilgi ve aklı konulmuştur. insan tarafından oluşturulan bir sistemin kabulü Tanrının yol göstericiliği yerine insanın sınırlı bilgi ve tecrübe kapasitesinin konulması demektir. Müslüman bir toplum için sekülerizmin kabulü bir hayat tarzı olarak islamiyetin reddi ve din yolunda gidişin kaldırılması anlamını taşımaktadır. Sekülerizm dünyevi meselelere çok fazla vurgu yaptığından, dini kurumların eski önemi kalmamış ve bu da toplumun rasyonel, maddeci, bireyci ve faydacı olmasına sebebiyet vermiştir. Seküler toplumun gayesi yalnızca bu dünyadaki mutluluğu sağlamaktır; bu yüzden dini hayatla bir bağı yoktur. Bu da toplumu çıkmaza sokan sosyal problemlerin içine düşürmüştür. Aşağıda sekülerizmin hayatın bazı unsurlara etkisi özellikle islami bakış açısından olmak üzere tartışılacaktır. 1.SOSYAL VE KÜLTÜREL ALANLARA ETKiSi Günümüz hayatında merkezi yer tutan medya ve internet gibi bilgi ve iletişim teknolojileri yoluyla sekülerizmin sosyal ve kültürel hayattaki etkisi görülebilmektedir. En başta Müslümanlar olmak üzere diğer inançlı toplulukların üzerinde tüm bunların olumsuz etkileri olmaktadır çünkü bu araçlar dini duyarlılığı olmayan, dini öğretiye tamamen ters değişik değerlerin oluşmasına neden olan kişilerin elindedir. Yeni nesil her tür modern Batı modası ve hayat tarzını soğurmaktadır bu yolla. Onlar için, kutsal kitaplarda yer alan dini değer ve öğretilerin artık bir anlamı yoktur. Televizyonda gösterilen programlar ahlak dışı eğlenceler, şiddet ve cinsellik içeren sahneler insanın gelişiminin üzerine olumsuz etkide bulunmaktadır. Tüm bunlar gençlerin zihnini de etkilemektedir. Bu tür programlar sistematik bir şekilde hayatın dini ve ruhi yönlerini unutturmaktadır. Dinin dünya işlerinden ayrılması fikri ile sekülerizm insanların moralitesi üzerinde oldukça kötü etki yapmıştır ve bu da dinin unutulmasına neden olmuştur. Sekülerizmin etkisi altında, insanlar ahlak dışı olanları yapacak özgürlüğü bulmuşlardır-homoseksüellik, zina, kürtaj, v. b. Amerika Birleşik Devletleri gibi seküler ülkeler insanın seçim yapabilme ve bunu açıklayabilme özgürlüğü adına homoseksüel evliliği meşrulaştırmışlardır. Amerika Birleşik Devletleri evlilik kurumunu yıkan ve evlilik kurumunun önemini yok sayan bir şekilde zinayı da hak olarak kabul etmişlerdir. Zina seküleristler için evlilik hayatının sorumluluklarından kaçmak için bir çözüm olmaktadır. Zina, bir soyun yok olmaya yüz tutması, hastalıkların artması ve kürtaj gibi diğer ahlaki problemlere sebebiyet vermektedir oysa. Kürtajın belirli toplumlarda meşrulaştırılması bilim ve teknoloji alanlardaki gelişmişliklerine rağmen onları barbarlaştırmaktadır aslında. Kürtaj yaptırma islamiyette kesinlikle yasaktır. Bu insanlığı yıkan acımasız bir davranıştır.

http://www.iktibasdergisi...e-yasanti-uzerine-etkisi/
(bkz: Meksika çıkmazı)
Gençler arasındaki moral değerler sekülerizmin etkisi altında yıkılıp gitmektedir. Sekülerizm dinin önemini azalttığı ve Tanrının yol göstericiliğini insanın günlük hayatından hemen hemen tamamen çıkardığı için insanlar rahatça günah işlemeye başlamışlardır ve günden güne giderek daha çok değerlerin dışına çıkan tavırlar içine girmektedirler. Sekülerizmin her toplumun kültürel değerlerini etkilediğini burda belirtmek gerekmektedir. Sekülerizmin etkisi altında, insanlar kültürel değerlerine daha az ilgi gösterirler. Çünkü kültürel miraslarının modasının geçtiğini ve eskidiğini düşünmektedirler. Yeni nesil için kültür korunmalıdır çünkü bir toplumun ve ülkenin kimliğini, imajını ve bütünlüğünü korumanın tek yoludur. Sekülerist bakış açısından, insanlar değerlerini, normlarını ve kültürlerini modern toplumun standartlarını kazanmak için unutmalıdırlar. Bu değerlendirme aslında eğer biz halen kuvvetli bir kültür ruhuna sahip olarak modern ve gelişmiş ülke olabiliyorsak, tamamen geçersiz kılınacaktır. Hem Müslüman hem de sekülerist olduğunu iddia edenlerin{nasıl birarada olabiliyorsa} en başta gelen kaygısı, sekülerizm fikrinin ve Batı kültürü ve medeniyetinin üstünlüğünü kanıtlamaya çalışmaktır. Batı kültürü ve medeniyetinin çekici gelmesi islamiyetten üstün olduklarını düşünmelerine neden olmuştur. Batı medeniyetine karşı böyle bir yakınlık içinde bulunan bir seküler Müslüman yazar Taha Husayn’dır. O şöyle demektedir bir yazısında: Her yönüyle Avrupalı olmalıyız. Ancak Avrupanın iyi ve kötülerini kabul ederek Avrupalının gittiği yoldan gidebiliriz ki böylece onların iyisiyle, kötüsüyle, tatlısı ile acısı ile, sevilen ya da nefret edilen, övülen ya da suçlanan olalım medeniyetleriyle eşitlenebilir ve onların partnerleri olabiliriz.

islamiyet birçok uyum sağlama teşebbüsü yapılmış olsa da sekülerizm fikrine uygun değildir. Müslümanlar seküler hayat tarzı ve kurumları ile uyum sağlayamaz çünkü sekülerizm hayatın her alanında islamiyetin azalmasına neden olur. Müslümanlar seküler sızma sonucu oluşacak tehlikeli etkilerden kendilerini korumak için gelenek, değerler ve inançlarının tam idraki içinde olmak zorundadırlar. Müslümanların ilerleme ve gelişme güdüsü ile sekülerizme ihtiyaçları yoktur çünkü islam zaten belirli sınırlar içinde ilerleme ve gelişmenin yolunu göstermiştir. islamiyet aklı kullanmayı da emretmiştir zaten. Ancak Tanrı rehberliğine hiç önem arzetmeyen Sekülerizmden farklı olarak akıl, Tanrı rehberliğinde ikinci sırada yer alır; sekülerizmde insan aklı ve çıkarı üstün değerler olarak gösterilmektedir oysa. Sekülerizm Müslüman hayatı ile hiçbir şekilde uyumlu değildir. Kuran dinin devlet ve toplum ile ilişkisini vurgulayan birçok ayet içermektedir. insan ruhunun kurtuluşunun ancak kilise önderliğinde olacağını belirten Hristiyanlıktan farklı olarak, islam devlet ve toplumsal ilişkiler ile ilgili konularda yasalar ortaya koymuştur. islamiyet islam devletinin insan aklı ve tecrübeyle ancak belirtilmiş felsefe, idealler, kriterler ve amaçlar doğrultusunda olmak üzere belirli kurumlar, teoriler ve kanunlar yapmasına izin verir. Kuran Müslümanlar için direk bir devlet emretmediği ve detaylı bir islam devleti anayasası belirtmediği halde, bu din ve devlet arasında hiçbir ilişki olmayacağı anlamına gelmemektedir. Kuran bir islam devleti kurulmaksızın yerine getirilemeyecek kesin dini görevler öngörmüştür-zekat verme zorunluluğu, hudud{hadlerin} uygulanması {Kuran ve Sünnette belirlenmiş, kısas ve diyet dışındaki cezai müeyyideleri ifade eden bir fıkıh terimidir},yargı sistemi düzenlemek vb. Bir devlet oluşturma dinin esas öğesi olarak görülemez; daha çok, insanın hayatını iyi bir şekilde yaşaması için dinin gerektirdiği bir sivil yükümlülüktür. Burada islam devletinin sivil ve islami terimlerinin sekülerizmdeki anlama gelmediğini belirtmek gerekmektedir. islamı devletten ayırmanın ya da dünyevi işlerden ruhani işleri ayırmanın hiçbir yolu yoktur. Bu yüzden, islamiyet Hristiyanlıktan farklıdır çünkü Hristiyanlık tamamiyle ruhani bir dindir – Sezarın hakkı Sezara, Tanrının hakkı Tanrıya diyen bir din. islam hem inanç hem de Şeriat dediğimiz bir hukuk düzenidir ki Tanrının kuralları tarafından yönetilen bir dini-siyasi toplum tasavvur etmiştir. islamiyet iki esaslı bileşenden oluşur: inanç ya da doktrin{akide} ve bu doktrinde{şeriat} yer alan kural ve düzenlemeler sistemi. islam akidesi insanın ve evrenin mevcudiyetine dair temel sorulara güncel ve kapsamlı cevaplar sunmaktadır; islam Şeriatı insanoğlunun işlerini yönetecek kapsamlı bir kanun ortaya koymaktadır. Bu yüzden, sekülerizm islam dünya görüşü ile uyuşmaz çünkü sekülerizm dünyevi olanla uhrevi olanı ayırmaktadır; sekülerizm ancak batı tanrı anlayışına{tanrı dünyayı yarattıktan sonra onu kendi haline bıraktı diyen} uyabilir. Bu anlayış Yunan felsefesinden özellikle de Aristo’dan{tanrı dünyayı ne kontrol altında tutar ne de dünya ile ilgili herşeyden haberdardır diyen} miras kalmıştır. Buna göre, tanrı insanlara kendi işleri ile kendilerinin ilgilenmesine izin vermiştir. Müslüman açısından ise, Allaha evrenin yaratıcısı, sahibi ve hakimi olduğunu düşünerek inanırız; Allahın yargılaması sadece kişisel meselelerle sınırlı değildir. Eğer Allahın kılavuzluğuna toplum, devlet, siyaset, ekonomi, kültür ve hayatımızın diğer alanlarında ihtiyacımız yoksa, kişisel meselelerimizde niye olsun ki?

http://www.iktibasdergisi...e-yasanti-uzerine-etkisi/
Mevzu bahis şeriate göre değişir. Misal: islam dini hayatın tüm şubelerini kapsayan içtimai bir dünya görüşüdür.

Şeriat: din, yol...
Din bireyseldir. Bireyler ise toplumu oluşturur.
bireysel de olabilir toplumsalda. hangi toplumda yetiştigine bağlı. Mesela putlar bireyseldir görünüm olarak ama aslında put terimi büyük topluluklarda ve eski kültürlerde görülmüştür.putlar ilk insanlıgın ilk tanrıları ilk insanlar hani taş devrinde ormanda şekilli sukullu insana benzeyen nesneleri putlaştırdı ve putluk çıktı şimdi diyceksiniz ki ne putu birader konu o mu diye ama burdaki put....metafor....endüs...neyse ya anlayan anladı. dinden dine toplumdan topluma değişir işte. iman et!
islam içinse şayet hem bireyseldir, hem toplumsaldır.

ibadet şekli çok önemli bir kıstastır dinlerin nasıl olduğunu anlamak için. namaz kılmak, oruç tutmak, dua etmek, zikir çekmek bunlar bireysel bir ibadettir. ancak haccı ifa etmek, zekat vermek ve cuma namazı, bayram namazı gibi ibadetler de toplumsal bir ihtiva içermektedir.

ancak hangisi hangisini tetikler dersek tikelden tümele bir etki söz konusudur zannımca. yani bireyin inancı, bireysel ibadetler ve yaşam şekli önce aileye sonra topluma yansır.
Toplumu bahanelerle düzene sokan bireysel bir ütopik deneme.
Senin dinin sana benim dinim banadır.
Herkesin hayatına kimse karışamaz.