insanlların insan haklarını daha iyi kullanabilmesi için gerekli olan ortamı yaratmaktır. genellikle bu ve buna benzer tanımlamalar yapılır ama bu tanım devletin kısa vadede üstüne düşen bir görevdir. asıl amaç bu olamaz.

devletin asıl amacı insanlık uygarlığının teknolojik olarak gelişmesi için gerekli olan alt yapıyı ve sistemleri sağlamasıdır. devlet bunun için yeri gelirse insan haklarını da ihlal edebilmeli ve insanlığın teknolojik olarak gelişmesindeki bütün engeller yok edilmelidir. bunun önündeki engel din, dil, kültür ya da başka vicdani faktörler olabilir. bunların tamamını yok etmek insanlığı teknolojik olarak geleceğe taşımaya yardımcı olacak devlet yapısı için gereklidir.

amaç insan ırkının sonsuzluğudur ve bu yüzden tip 3 uygarlığına geçmek zorunluluktur.

https://www.youtube.com/watch?v=iwjsfhyKbeA
Devletin varlık nedeni kişinin ve toplumun korunması, varoluş nedenlerinden biridir. iç ve dış tehlikelerden korumasıdır. Siz devlet olmayınca herkes makaradan devam edecek falan mı sanıyorsunuz?
teoride bir sürü tanımı olsa da pratikte genel olarak sadece mülkiyet hakkının korunmasıdır. devlet seçkinler, elitler vs gibi toplumda ayrıcalıklı olanların haklarını sonuna kadar korurken küçük burjuvazi ve alt tabaka da fazla gürültü çıkarmasın diye ağızlarına bir kaşık bal çalarak sistemin devamlılığını sağlar. o sistemin adına sömürü diyoruz.

https://gokhanorucoglu.wo...narsi-uzerine-bir-deneme/

özgürlüğün en büyük düşmanı halinden memnun kölelerdir.
Milleti sikmektir bu dünya kurulalı beri böyle olmuştur.
(bkz: polis devleti)
(bkz: jandarma devleti)
Thomas Hobbes ve John Locke gibi filozofların görüşlerine dayanan Sosyal Antlaşmacılık kuramındah hareketle devlet oluşumu ve varlık nedeni insanların karmaşa ve belirsizlikten korkmaları, insannoğlunun her zaman ortalamaya yani istikrara yatkınlığıdır. istikrarın teşkil edilip korunması düşüncesi insanoğlunu devlet kavramına taşımıştır. Yani devletin varoluş nedeni insanoğlunun karmaşadan, kaosdan korkusudur. insan bu korkuya dayandırdığı bir sosyal antlaşma ile daha güvenli bir yaşam için bazı hak ve özgürlüklerini bir üst otorite olan devlet kurumuna devretmiştir.

Bu durum modern devletin kuruluşu olarak görülebilir. Fakat geçen yüzyıllar hatta bin yıllar göstermiştir ki, sosyal antlaşmanın bazen pek de sosyal olmayan sonuçları olmaktadır. Devlet olabildiğince çoğunluğu temsil eder ve korur. Asla tüm toplumu değil. Siyaset bilimi geliştikçe ve devlet içinde ya da dışında kullanılan teknikler ve demokratik araçlar çoğaldıkça; çoğunluk kavramı da belirsiz olmaya başlamıştır. Daha açık bir söyleyişle devlet asli görevini ve hizmet ettiği kesimi daraltmasına rağmen çoğunluk gücüne kavuşabilmektedir. Bunun bir çok örneği mevcuttur.

"Sosyal antlaşma ile yaratılan devlet yeri geldiğinde, onun varoluş sebebine o kaosu da yaşatmakta ve güç kullanmaktadır".

Bu halkın ve devletin karşı, karşıya geldiği ve güç kullanımı yaşanan durumlarda budurum hemen anarşi olarak tanımlanır ya da özdeşleştirilir. Aslında bu tanımlama ne yazık ki çok yanlıştır zira anarşi tanımı uluslararası ilişkiler yönünden çok açıktır.

"Anarşi, uluslararası ilişkiler disiplinine göre, meşru olmayan her hangi bir otoritenin yönetimi eline geçirmesidir".

Bu tanım çok açıktır ve o nedenle anarşi çok basit bir durumdur. Yaşana kaotik ortamın anarşi ile ilgisi yoktur. Örneğin bir cuntanın ülkede düzeni silah zoruyla sağlaması, o yönetimi meşru kılmayacağı gibi anarşist bir yönetim olduğu gerçeğini değiştirmez. O halde ülkemizde de zaman, zaman gerçekleşen olaylar ve bu olaylar anarşi değildir, ya da kişiler anarşist değildir. Anlam ve kavram olarak sadece yönetimler anarşist olabilirler. Bu durumlar aslen hem halk ve devlet tarafından maksadı aşan bir güç kullanımı ya da yetki ve hakların içinde bulunulan durum nedeni ile yanlış kullanılmasıdır.

Bu durumda iki soru gündeme gelecektir. Bu denli büyük bir sosyal patlama ya da münferid görünen sürekli olaylar gerçekleşiyor ise, ya "devlet varoluş nedeninden uzaklaşmıştır ya da teorik olarak anarşiye doğru gitmektedir". Bu görüşler tamamen felsefik ve sosyal bilimler kaynaklı olduğundan konunun siyasal bilimler ya da hukuk açısından incelenmesi farklı olacaktır. Yine de her durumu yaratan bir tetikleyici oluğunu göz önüne alarak, işin aslına yapılacak bir inceleme ve kendini sorgulama faydalı olacaktır.
Halkı sikmek.
1-elitlerin hayat standarlarını güvence altına almak
2-elit olmayanların asgari yaşam düzeyinde kalmasını garanti etmek
3-tüm bunları sağlamak için sürekli vergi toplamak.
Güçlünün güçsüzü ezmesi adlı varoluşsal zorunluluk önce feodal yapılar ve krallıklara dönüşerek kendini gösterdi. Şimdi ise adı devlet ve banka.
Kahrolsun tapınak şovalyeleri.