bugün

hatırlayabildiklerimi zamanla yazacağım listedir.

1) 6-7 eylül olayları: "rumlar, atatürk'ün selanik'teki evini bombaladılar" haberini hürriyet manşetten duyurdu. olaylarla ilgili ilk kıvılcım bu yalan haberle atılmış oldu.

doğrusu: atılan bombanın, rumları ülke dışına çıkarmak, mallarını yağmalamak için yapılmış bir mah organizasyonu olduğu anlaşıldı.

2) maraş katliamı - çorum katliamı: faşistlerin kahramanmaraş'ta 100'e yakın insanı katlettiği dönemde, 24 aralık 1978'de yaptığı basın toplantısında başbakan süleyman demirel "bana sağcılar adam öldürüyor dedirtemezsiniz" dedi. çorum katliamı'nın hemen ertesinde "çorum'u bırakın fatsa'ya bakın" diyerek o dönemde fatsa'da yönetimde olan fikri sönmez nezdinde solcuları hedef gösterdi.

doğrusu: olayın her bir detayı hesaplanmış faşist saldırı olduğu ortaya çıktı. cumhuriyet türkiyesi'nde yapılmış bu katliamlar "Müslüman Türkiye - Milliyetçi Türkiye - Allah için Cihad Başına" sloganlarıyla kadın demeden, çocuk demeden vuranlar karşısında 'Bana sağcılar ve milliyetçiler cinayet işliyor dedirtemezsiniz' diyenlerin eseridir.

3) çernobil faciası: 26 nisan 1986'da çernobil nükleer santralinin patlamasından sonra dönemin sanayi ve ticaret bakanı cahit aral "Türkiye'de radyasyon yok. Dininize, imanınıza inandığınız gibi biliniz ki, Türkiye'de kesinlikle böyle bir tehlike mevcut değildir" dedi.

doğrusu: faciadan sonra karadeniz'de kanserden ölüm sayısında patlama yaşandı.

4) ugur kaymaz - ahmet kaymaz: "yasadışı örgüte üye olmak" ve "karakola saldırıda bulunmak" suçlamasıyla devlet güçlerince öldürüldüler.

doğrusu: ikisinde de silah yoktu. herhangi bir çatışma yaşanmamıştı. bütün kurşunlar yakın mesafeden sıkılmıştı. sanık polislerin hepsi beraat etti.
devletin kendisi bile yalanken bize görüntünün yansımasını vermeye çalışmaktır tek yaptıkları.

bu ülkenin anlayışı ne dürüst insanların emeklerini anlayabilecek kapasitede, ne de başa gelen cahil cüheyla insanları ayırt edebilecek derecede objektif görüşe sahip.

devlet en basitinden kendine bağlı kurumları ile bile çatışmadayken ülkesine nasıl sağlıklı bir imaj verdiğini sanabilir ki?
metin göktepe duvardan düştü öldü.

hasan ocak göz alyına alınmamıştır.

türkiye'de işkence yoktur.

türkiye de demokrasi var.
idam ettiği veysel güney'in mezarını, 25 sene boyunca yerini bilmediğini iddia ederek ailesine göstermemek.

2005 yılında, mezarın Gaziantep Mezarlığı'nın kimsesizler bölümünde olduğu belirlendi. Mezarda "Kimliği: meçhul, Ölüm nedeni: idam, Geldiği yer: Orduevi" yazılıydı.
süleyman demirel'in tansu çiller'e miras bıraktığı "herkese iki anahtar" yalanı.
(bkz: #1631487)
nedense aklıma şemdinli gelmektedir...
devlet köy boşaltmaları her zaman inkar etti ama 2006'ya dek 177 bin insan, "terörle mücadele kapsamında zarar gördüğü" gerekçesiyle Türkiye aleyhinde AiHM'e tazminat başvurusunda bulundu. şimdiye kadar 12 bin başvuru hakkında çıkan kararların neredeyse tümünde Türkiye tazminat ödemek zorunda kaldı.
(bkz: herkes hak ettiğini alır)
güncel ve tarihsel örnekler olarak

cumhuriyet elden giriyor
laiklik elden gidiyor
"ekonomi düzeldi."

doğrusu: nah düzeldi. sizin yabancılara sattığınız yerler sayesinde kişi başına düşen gelir artmış olabilir. bu ekonominin düzelmiş olduğunu göstermez.
Deveye sormuşlar " boynun neden eğri ? " diye ; o da " nerem doğru ki " demiş . Yalanın en büyüğü için bakınız :
(bkz: Derin devlet)
serkan eroğlu: 24 aralık 1997'de okuduğu okulun, ege üniversite'sinin tuvaletinde asılı olarak bulundu. izmir emniyet müdür ahmet demir, olaydan hemen sonra bir açıklama yaparak serkan'ın intihar ettiğini söyledi. ailesinin ısrarıyla yapılan kan tahlilinde kanında yüksek miktarda kloroform olduğu saptandı.

Serkan Eroğlu olaydan bir ay önce izmir Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı başvuruda bulunarak tehdit altında olduğunu belirtmiş, "başıma bir şey gelirse bunun sorumlusu Terörle Mücadele Şubesi'ne bağlı polislerdir" demişti.

serkan, tem'in yaptığı muhbirlik teklifini kabul etmediği için öldürüldü.
devlet içinde devlet... koyu, kapkaranlık devlet, söylediği herşey yalan, yaptığı herşey tiyatro. birisi elinde cılız bir fenerle yaklaştı o koyu karanlığa, ortalık hercü merc oldu. milletin şah damarına neşteri dayayıverdi karanlıklar prensi, bir adım daha atarsan keserim alimallah dedi. bir kısım kes kes diye tempo tutarken, diğer taraf kesemezsin ki!diye gaz verdi. oysaki ki orada bir sivil herşeyi nasılda değiştirecekti.
susurluk kazasının ardından yapılan ilk resmi açıklama.

dönemin içişleri bakanı mehmet ağar "hüseyin kocadağ ve sedat edip bucak, abdullah çatlı'yı Güvenlik güçlerine teslim etmek üzere götürüyorlardı' dedi. Baskılar üzerine kazadan 5 gün sonra içişleri Bakanlığı'ndan istifa etti.
süleyman yeter: limter-iş'e bağlı sendikacı. 1997 yılında gözaltına alındı. serbest kaldıktan sonra 5 polis hakkında "işkence ve tecavüz" suçlamasıyla dava açtı. 2 yıl sonra tekrar gözaltına alındığında kendisine, dava açtığı işkenceci polisler tarafından bir karşılama töreni düzenlendi.

dönemin emniyet müdürü hasan özdemir*, ölümün kalp krizi nedeniyle gerçekleştiğini düşündüğünü söyledi ama yapılan otopside işkence nedeniyle ölümü kesinleşti. raporun verilmesinin ardından dönemin istanbul valisi erol çakır adalet bakanlığına bir yazı yazarak, raporun altında imzası bulunan prof.şebnem korur fincancı'nın "yasadışı örgüt sempatizanlığı" sebebiyle görevden alınmasını istedi. adalet bakanlığı, istediği delilleri sunamadığı için vali bey'in dilekçesine takipsizlik kararı verdi.

süleyman yeter'i işkencede katledenlerden sadece mehmet yutar adlı polis 4 yıl 2 ay hapis cezasına çarptırıldı. ahmet okuducu, adı başka işkence davalarında geçtiği halde hiçbir zaman bulunamadı. hakkındaki iddia da zaman aşımı nedeniyle düştü. "Ceza infaz Yasası" uyarınca Mehmet Yutar 1 yıl 8 ay hapis yattı.

eğer süleyman yeter 7 mart 1999 günü boğazı sıkılarak boğulmak suretiyle öldürülmeseydi, 8 Nisan 1999 günü yapılacak duruşmasında işkence yapan polisleri teşhis edecekti.

(bkz: http://www.radikal.com.tr...99/03/09/turkiye/goz.html)
(bkz: http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=133991)
akıllara george orwell'ın 1984 adlı kült romanını getiren olgudur.