bugün

nihal bengisu karaca nın chp ve normaleşmesi üzerine hoş bir yazısıdır.
--spoiler--
GEÇTiĞiMiZ günlerde yazdığım bir yazıda CHP aleyhine açılacak bir kapatma davasının partiye olağanüstü sıçrama kaydettireceği şakasını yapmış, sözlerimi "Ama her şeyi de Abdurrahman Yalçınkaya'dan beklememek lazım" diye bitirmiştim (27.10.2010). Yalçınkaya'nın CHP'ye sihirli bir dokunuş bahşedeceği içime doğmuş, ama tersinden vehmetmişim. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcı-sı'nın tüzük uyarısıyla başlayan süreç, CHP'-nin "eski kafa"larından arınması ve normal bir parti olma yoluna girmesiyle sonuçlandı. Kılıçdaroğlu ve ekibi için çekilecek bazı çileler olduğu muhakkak, fakat oldu işte; hukuk Kılıçdaroğlu'ndan yana, sistemin supabı değil hükümetin başı olmak isteyen partililer Kılıçdaroğlu'ndan yana, zamanın ruhu Kılıçdaroğlu'ndan yana.
Doğrusu ben dahi gelişmelerden memnunum. Çünkü hangi partiye oy verecek olursam olayım, bu ülkenin "iyiliğini" istiyorum. Bu bağlamda iktidar partisinin artılarının artmasını ne kadar istiyorsam, muhalefette olan partilerin artılarının çoğalması da arzu ettiğim bir şey. Zira parti/görüş kutuplaşmasının gözlerden kaçırdığı bir nokta var: Hepimiz aynı zeminin üzerinde konuşlanmış durumdayız. Hadi ona "gemi" diyelim. Küpeşteleri çürümeye başlamış bir gemide dümen sağlam olmuş neye yarar? Yelken direği var zıvana yok, rüzgâr olmuş ne fayda?
Muhalefet sağlam ve hakikatli olursa iktidar yozlaşmaz, yahut daha geç yozlaşır. iktidarın yozlaşmaması için anamuhalefet partisinin millete fayda sağlayacak, gerçekliği olan cihetlerle politika yapan bir partiye dönüşmesi gerekir. Ama ondan da önce, bu muhalefetin halk nazarında daha ilk anda yafta yiyen bir partiden sadır olma-ma-sı gerekir. işte, CHP'de meydana gelen son değişiklik, sözünü ettiğimiz bu yaftayı kaldırmaya yönelik.
Bir örnek vereyim. iktidar partisine oy vermiş kişiler, hatta MHP'ye oy verenler bile, HES'ler konusundaki muhalif bakış açılarına kulak tıkıyor. Neden? Bu konudaki duyarlılığı CHP ve CHP'ye oy vermesi muhtemel kişiler geliştiriyor diye. Çünkü şöyle bir "yafta" var CHP'nin üzerinde: "CHP'lilerin HES'lere karşı çıkma gerekçesi doğa sevgisi değildir, başında dindar yahut 'halkın içinden' gelmiş kişilerin olduğu icraatın hepsine çamur atmak istiyorlar, tüm meseleleri budur." Yahut şöyle bir ön kabul: "CHP'liler icraat düşmanıdır. Varsa yoksa Kemalizm, laiklik. Adamların bu ülkenin refaha kavuşması gibi bir dertleri yok."
CHP iÇiN ÇOK YENi BiR ŞEY: HALKI TEMSiL ETMEK
Her önyargıda maalesef gerçek payı bulunur. Nitekim Kılıçdaroğlu'nun "koltuk dışı" bıraktığı isimlerde tecessüm eden klasik CHP zihniyeti, partiyi "Türk bayrağı" gibi, "Anıtkabir" gibi bir "sembol"e dönüştürmekle ilgiliydi. Matruşka bebek gibiydi CHP. Tek özelliği, içinden kendisine benzer tahtadan bir sembol daha çıkarmaktı. O sembollere sığdıramadıkları tavırları ve kitleleri hızla ayrıştırıp aşağı bir pozisyona mahkûm etti bu zihniyet. Yıllarca. Kamusal hayatı anlamları çoktan değişmiş "oklara" göre dizayn etmeye çabaladılar. Çok kültürlülük? "Milliyetçiliğe aykırı." Başörtüsü? "Laikliğe aykırı." Demokrasi? "Cumhuriyetçiliğe aykırı." Siber âlem, Youtu-be? "Devletçiliğe aykırı" sanırım. AK Parti? "O hepsine aykırı zaten... Varlığı hata..." Halk nedir peki, halkın tercihleri? "Halkol-masaydı CHP birinci partiydi."
Şimdi bu zihniyet tasfiye oluyor. Kılıçda-roğlu'nun yaptığı değişimle beraber bu ülkede yaşayan insanlara "öz yurdunda garip, öz vatanına parya" muamelesi yapmayı mümkün ve kabul edilebilir bulan bir siyasi çizgi ve fraksiyon devre dışı kalmış oluyor.
Hangi partiye oy veriyor olursanız olun, bu durum "ülke" için sevindirici bir gelişmedir. Ayrıca, bakmayın siz Önder Sav'ın laflarına. "Cumhuriyet" değil, onu 1930'lu yılların ideolojik bagajına esir edenler tasfiye oluyor. "2010 sürümü var, ona bakalım" diyor Kılıçdaroğlu. Doğru diyor, fakat bu "upgra-de" öyle hemence olacak bir şey değil. CHP'nin devleti temsil etmekten vazgeçip halkı temsil etmeye talip olması ciddi bir şey, yeni bir şey; emek ve zaman gerektirecek.
--spoiler--