bugün

görsel

Yeni adı ile ruh çağırma. Osmanlı literatüründe yaygın biçimde kullanılan terim ise huddâmcılıktır. Gaipten haber vermeyle ilgili birçok yöntemden biri olan ruh çağırma (necromancy) ölen kimselerin ruhlarını büyü yoluyla çağırarak onlarla ilişki kurma metodudur. Ölen kimselerle bu şekilde haberleşmeye çalışmanın başlıca amacı bilinmeyen sebeplerin açığa çıkarılmasını sağlama veya olayların gelecekteki seyrini öğrenme isteğine dayanır. Ruhu çağrılan kişinin ölüm sebebi de araştırılan hususlar arasındadır.

Gaipten haber vermeye hemen her kültürde rastlanırsa da ruh çağırma yöntemiyle gaipten haber verme belirli geleneklerde görülür. Meselâ eski Yunanlılar ölülerin gaipten haber verme gücüne sahip olduklarına, mezarları başında kurban sunmak veya yere şarap dökmek suretiyle onlardan bilgi alınabileceğine inanıyorlardı. Bu tür takdimeler cenazenin defni esnasında ve sonrasında icra edilen törenlerin bir parçasıydı. Ruh çağırma Homeros döneminde Yunanlılar tarafından uygulanıyor, onların klasik literatüründe bu konuya sık sık değiniliyordu. Odysseus’un, talihsizliğinin sebebini öğrenmek için Tiresias’a danışmak üzere Hades’i ziyaret etmesi (Odysseia, s. 197), Gılgamış’ın ölüler âlemiyle ilgili bilgi almak amacıyla ölen Enkidu’ya başvurması da (Gılgamış Destanı, tablet XII) birer ruh çağırma örneği olarak kabul edilmiştir.

Kitâb-ı Mukaddes’te çok sayıda gaipten haber verme tekniğinden bahsedilmiştir. Ruh çağırma ya da ölüye danışma gaipten haber vermeyle ilişkilendirilmiş (Tesniye, 18/11; I. Samuel, 28/8; II. Krallar, 21/6) ve yasaklanmıştır (Levililer, 19/31, 20/6; işaya, 8/19, 20; I. Târihler, 10/13). Bununla beraber Saul’ün bir büyücü kadın vasıtasıyla Samuel’in ruhunu çağırtıp ne yapması gerektiğini sorması (I. Samuel, 28/3-25) bir ruh çağırma örneği olarak kaydedilmiştir. Ruh çağırma Talmud’da da diğer gaipten haber verme teknikleri arasında zikredilmiş ve sert biçimde eleştirilmesine rağmen birçok ruh çağırma örneğinden bahsedilmiştir. Ruh çağırma yahudiler arasında nâdiren uygulanmakla birlikte yine de Rabbânî kaynaklarda ve Ortaçağ yahudi geleneğinde iz bırakmıştır. Hıristiyanlık’ta ruh çağırma ilk asırlardan itibaren kötü bir tatbikat olarak kabul edilmiştir

islâm inancına göre yaratılış esnasında insan bedenine üflenen ve ölüm anında ondan ayrılan bir öz olan ruh insanın ölümüyle yok olmayıp bir başka âleme yükseltilir. Kur’ân-ı Kerîm’de, “Allah nefisleri -ruhları- öldükleri sırada, ölmeyenleri ise uykularında alır. Ölümüne hükmettiğini tutar, diğerlerini belirlenmiş bir süreye kadar salıverir” buyurulmaktadır (ez-Zümer 39/42). Hadislerde de ölen kişilerin ruhlarının semaya yükseltildiği haber verilmektedir (Müsned, VI, 140; Müslim, “Tevbe”, 46; ibn Mâce, “Zühd”, 30-31). Kur’ân-ı Kerîm ve hadislerden peygamberlerin meleklerle, bazı kâhinlerin de cinlerle irtibatının bulunduğu anlaşılmakla beraber insanların ölen kişilerin ruhları ile temas kurduğuna ilişkin herhangi bir bilgi yoktur. Dolayısıyla ruh çağırma seanslarında ölen kişilerin ruhları ile irtibata geçildiğine dair iddiaların dinî bakımdan mesnedi bulunmamaktadır. Bu hususta farklı iki görüş ileri sürülmektedir. Birinci görüş ruh çağırma esnasında gelen varlığın cin olduğu şeklindedir. ikinci görüşe göre ise bu sırada dışarıdan herhangi bir varlık gelmemekte, buna karşılık ruh çağırma seansını yöneten medyum tabiatlı kişi senaryoyu kendi hayal dünyasında yaşamaktadır.

Sonuç olarak ruh çağırma inanç açısından şirke düşmeye, amel yönünden ise kâhinlik, sihir vb. büyük günahları işlemeye zemin hazırlama yanında çıkar elde etme ve istismar aracı olarak kullanılmaya elverişli bir yöntemdir. Dolayısıyla bunu câiz görmek mümkün değildir.