bugün

Kaybolan biriymiş karanlıkta dahası karanlığında..
Unutulan ,umutları yok olan kısaca var olmayan biriymiş gözlerde yani gözleriyle..
Sabah ola hayır ola..
Yazıyorum o zaman. Unutulmak ne acı. Şu benim evim dediğim Sözlükte sonumun ne olacağını bilememem ne acı bir şey. Evet.
Hayatı kendin yazarsın, yazdıklarım yalanmış.
O kadar sıkıldım ki birazdan sokağa çıkıp biri ile konuşmak gibi bir delilik yapabilirim.
avazım çıktığı kadar içimden ağlıyorum. kimse bilmiyor, herkes mutlu olduğumu, güldüğüm için her şey normalmiş ben hiç kötü bir şey yaşamamışım filan sanıyolar ama ben her gece normal insanlar uyuyup rüya görürken sadece ağlıyorum, korkuyorum. korkuyorum çünkü daha kötü şeyler de yaşarım, belki üstüne sağlık sorunum eklenir diyorum. bir de bana kızdıkları zaman ellerimde değişik yaralar çıkıyor, çok acıyor, ağlamak istiyorum ama yapamıyorum. çünkü diğer insanların beni böyle görünce güçsüz olduğumu düşünebiliceklerini hissediyorum. oysaki ben güçsüz değilim. evet değilim. yaralarımı belli etmeyebilirim. karanlıklar her zaman gücünüzü azaltmaz.
görsel
Buda benden helsin tekrar yazmaya üşendim.
Bugünlerde böyleyim ben
Ara sıra balkona çıkıyorum
Fesleğenler kurulduğunda ocaktı
Ben baharı bekliyorum
Bugünlerde böyleyim ben
Yas denen şiirdeyim.
kimseyi incitmek rencide etmek değil aslında amacım. bazı insanların benim hayatımda kıymetli olduğunu düşünerek gayet sıcak davranıyorum. amma velâkin bir anda yok oluyorlar. dostluklarını azaltıyorlar veya mesafe koymaya çalışıyorlar. nedir acaba dertleri? hayatta en sevmediğim şeylerden biri de bir hatam varsa konuşmadan sessiz sedasız uzaklaşmaktır. hani hatayı kendimde arıyorum her seferinde, çuvaldızı hep kendime batırıyorum. nedir yani? acaba yaşadıklarımı, düşüncelerimi mi beğenmiyorsunuz? enerjim mi rahatsız ediyor? ah bir bilsem...

herkesin kendi derdi, tasası, bin bir türlü uğraşı var, tamam anlarım ama birine dostluğu, arkadaşlığı ya tam verirsiniz ya da nedenini söyleyip defolup gidersiniz. bilenler bilir kalbim temizdir, mantıklı sebeplerle geleni de gideni de anlayışla karşılarım.

kimseyi kırmayalım üzmeyelim diye uğraşıyoruz: vakit ayırıyoruz, emek harcıyoruz; güzel günler biriktiriyoruz, arkamıza dönüp baktığımızda hepsinin bir hiç uğruna olduğunu görmek gerçekten çok üzücü. karşılık bekliyorum anlamı çıkmasın buradan ama kimse o kadar emeğin, vaktin boşa gitmesini istemez, sen de istemezsin eminim. ayda yılda bir de olsa hâl hatır sormak, varlığını hissettirmek bu kadar zor olmamalı. bazen atıyor mu diye nabzımı kontrol ediyorum.
hepimiz kandırılmaya hazırdık, yeter ki inanabileceğimiz kadar açık bir kapı olsun. o kapıdan girmeye teşneydik.
üstelik hepimizin buna ihtiyacı vardı.
hepimizin biraz rezalete, ama öldürmeyecek bir rezalete, beynimizi gerçeklik denizinden kurtarmak için dedikoduya ve iyi düşünülmüş yalanlara ihtiyacı vardı... düzenbazlığa tamamen kapısını, penceresini kapatan insanın yaşama şansı yoktur, olsa bile bu ağırlığın altından kalkacak akıl sağlığı yoktur...dedi derin mana.
Sevgili öylesi,

Bugün de dün gibiydi. Hep yatıyorum. Yarın gidiyim de bi tıraş olayım
Uzun yolu sevemedim gitti.
En ulu orta cümlelerin bile söylenmemesi gereken mekanlar vardır. Mesela hayat gibi. Soluk alıp verdiğimiz her saniye söylemekten çekindiğimiz ulu orta sözcüklerin havuzunda boğuluyormuş hissiyatını yaşarken fonda müzik çalıyor, fon kartonu ve konfetiler; hayat gibi.

Yalnızlıktan bahis açıldığında bir sigara yakmak gerekir. Her durumun kendi gereklilikleri vardır. Durumları gerekliliklerine uygun şekillerde yaşamak gerekir. Bu durumda bir sigara yakmak gerekiyorsa bir sigara yakılır ancak aşk bir durum değildir, gereklilikleri yoktur. Bir bakmışsın olmuştur. Tanrıyı sorgulayamazsın; aşkı da öyle. Tanrı nasıl oldu bilemezsin, aşk da öyle. Bu durumda aşk hakkında konuşurken yalnızca oldu diyebilirsin; teninin kokusunu yıllardır özlüyorum diyebilirsin. Sorgulayamazsın; teninin kokusunu betimlemeye cüret edemezsin.

En ulu orta sözcükleri bile söyleyemezsin. Gözlerine bakar, bir kaç saniye düşünür ve vazgeçersin. Dünya üzerinde yazılmış en güzel şiirlerden bir buket yapıp gözlerine sunmak istersin. En ulu orta söylenmesi gereken şeylerin hiç bir gerekliliği kalmamıştır. Tamam dersin; şiirlere cüret edemezsin, şiirler buna cüret etmemeli; bu işler 1930’larda da böyleydi, boşver.

işin içine yalnızlığım girdiğinde bu yazıya biraz bal ve tarçın atıp havuza girmem gerekir; bahçeye uzanıp bir yarasanın seninle uyumasını bekleyemezsin. Kendi içinde tutarsız, belki de saçmalayan bir yazıda eğer içinde aşk ve yalnızlık geçiyorsa mantık da aramamak gerekir. Bir yazının içinde aşk ve yalnızlık konularının geçmesi bir durumdur ve bu durum en azından yazan kişi tarafından hiç bir şeyi açıklığa kavuşturmayacak; ancak belirsiz ve saçma olan bu duruma viskinin yanında arkadaşlık edecek olan bir sigara daha yakmayı gerektirebilir.

Fon kartonu ve konfetiler.
anın görüntüsü basligini okudugumda aklima mehter marsi soyleyen bir mehter takimi geliyor.
Ben bu yazıyı yazmak için yazdım. Bi olayı yok yani.
Gece gece nasil aciktim anlatamam. Kalkip mutfaga gidip bir seyler yiyeyim dedim..
Sonra ne mutfağı amk, burda mutfak mi var dedim.
Dogal olarak ac kaldim ve yan ranzadaki çocuğun bacagini kizarmis but gibi görmeme az kaldi. Oylesine bundan daha kötü bir yazi yazilabilir mi bilemiyorum ama varsa kicina güvenen yazsin okuyalim.
Ben gidiyom, sigara icip gelcem, cabuk yazın okucam.

Edit: kalemine güvenen tamam ags.
sevme kardeşim manyak mısın sevmek cidden güzel şey ama herşey gibi onunda sonu oluyo bogazının ortasında düğümle gögsünde yumruk kadar ne olduğu belli olmayan bi şeyle kalıyosun bunları yaşamayın olm yaşattırmayın.
(bkz: Ben bu yazıyı öylesine okudum)
Şimdi uyuyacağım, umarım uyandığımda evimi warlocklar basar, Dünyayı uzaylılar istila eder, Güneş patlar.
imkansız olduğu için belki de güzeldir.
can sıkıntısından banker bilo izliyorum. ayrıca yarın işe gitmek de istemiyorum. ulan daha 1 saat önce cumaydı ya n çabuk geçti hafta sonu.
istanbul'dan birkaç günlüğüne de olsa uzaklaşmak iyi geldi. Hayatım boyunca ara ara uzaklaştım zaten istanbul'dan. Ama bu sefer can sıkıntısından değil, ihtiyacım olduğu için uzaklaştım. Dinlenmeye, kafamı dinlemeye, boşvermeye, tembellik yapmaya ve az da olsa huzur bulmaya çok ihtiyacım vardı. En azından delirmemek için.

Buranın mis gibi bi havası var. Boğucu bi sıcak da yok. Hatta şu an hava baya serin. Kapalı. Yağmur yağacak gibi. Yağmurla birlikte yüzmek de hoş olacak. Yağmurla birlikte yüzeli üç sene olmuştu en son.

Hep bir hayalim vardı. Adada yaşamak. Ömür boyu olmasa da bi süreliğine en azından. Şehrin, kalabalığın, insanların gürültüdünden uzakta yaşamak. Kumsala uzanıp uyumak saatlerce. Serin sulara kendini bırakmak. Tropikal meyveler yemek. Müzik dinlemek. Evet tıpkı filmlerdeki gibi. işte burası da az çok benziyor o adalara. O yüzden iyi geldi. Delirme sürecimi erteledi. Belki de o süreci bu şekilde yavaş yavaş ertelemekle geçecek hayatım. Ya da kökünden halledeceğim bir gün. Öyle bir şey olacak ki, zihnimi kemiren düşünceler uçup gidecek. Bu Siyah beyaz dünyadaki renkli gökkuşağını, belki ancak o zaman görebileceğim.
ben bu yazıyı öylesine yazdım çünkü; yazmak bir varoluş biçimidir.

içimden milyonlarca kelime yazmak geliyor ama kime, niye yazacağımı bilemiyorum. yazdıklarım anlaşılacak mı ya da söylediklerim? sonra varoluş hiçliğe dönüşüyor. koca bir hiçlik!

yine uyumak istemiyorum. gecenin en karanlığını şafakla beraber asmak istiyorum boğazı kesilmiş hayallerimin can çekişini izlerken. uyumak bir ölme biçimidir. sanırım ölmek istemiyorum.

hayatı yakalayıp tam düşerken uçurumdan, ta gözlerinin içine bakıp ''şimdi siktir git'' demeden bırakmak istemiyorum.

kalan 3 dal sigaramla geceyi bitirme planları yapıyorum. sınırlanmaktan hoşlanmıyorum. ben şu an sigara içmek istiyorum. sigara içmek yavaş yavaş ölme biçimidir. sanırım hemen ölmek istemiyorum.

affetmek istiyorum herkesi. herkesin beni affetmesini istiyorum. hayalkırıklığına uğrattığım herkesten teker teker özür dilemek istiyorum. annemden, babamdan, eski sevgililerimden, borç isteyen arkadaşlarımdan, ilkokul öğretmenimden, bu yazıyı okuyanlardan... affedilmek/affetmek mutluluk biçimidir. artık mutlu olmak istiyorum.

gırtlağımdan söküp atamadığım sözcükler var. söyleyemediğim her kelimeyi çarmıha gerip ''işte bunlar yüreğimi taşıran suçlular'' diyerek teşhir etmek istiyorum gözyaşı şelalelerimin önünde.

tekrar çocuk olmak istiyorum. sadece misketlerimin kaybolması üzsün beni, futbolcu kartlarını biriktirmek olsun tek derdim, saat kavramı akşam ezanına endeksli olsun, 3 korner 1 penaltı olsun tek kural, 5'te devre 10'da bitsin hayat benim için. çocuk kalmak istiyorum ben, koskoca adam olmak değil! çocukluk bir masumluk biçimidir. masumiyetimi kaybetmek istemiyorum.

canımı yakmış olan ne varsa, kim varsa, beni kıran her şeyi unutmak istiyorum. kırdığım, üzdüğüm herkesi unutmak istiyorum. unutmak bir devam etme biçimidir.

yazmak bir varoluş biçimidir. ben bu yazıyı öylesine yazdım. benden sonra var olacak bir şeyler olsun istiyorum.

son bir gayretle, topladığım 30 yılın bütün yükünü alıp omuzlarıma bana hiçbir şey vermeyen umutlarımın ayakucuna atmak istiyorum. ruhumdaki derin kesiklerin dikişlerini söküp hala içine kanayan yaralarımı göstermek istiyorum hayata.

uyumak istiyorum. çok uzun süre uyumak... uyumak bir ölme biçimidir. sanırım artık ölmek istiyorum.
Hayatım epey değişti. Yeni ev, yeni iş, yeni planlar.

En güzeli de tüm bunların ortasında aşık olduğum adam var. Evde, hayallerimde, planlarım için attığım adımlarda hep o var. "iki ekmek, bir yoğurt, dört bira"ya evrildik. 8 ay önce birlikte yaşamanın hayalini kurarken şimdi uyandığımda o hep yanımda.

Yani canlarım hayat değişiyor, güzel şeyler oluyor; umutlu şeyler oluyor.
öylesine bile yazacak bir şeyim kalmadı benim. kalemim kırıldı kağıdım yırtıldı.