bugün

şuan mışıl mışıl uyuyosun ve eminim götü başı dağıtmış vaziyettesin seni izlemek ne güzel olurdu şimdi. bitanesin aşksın cansın.
yeminsiz bir aşktı "çocuğum" gibi savunduğum,
çıplaklığıyla utanmadığım, yerini ve zamanını düşünmeden, utanmadan ağladığımdı o...
ve işgal edilmesin diye her gün yeni cümlelerle beslediğim, inadına terk etmediğim vatanımdı bedenin.

ben, senli bir toprağın tek yurttaşıydım... *
yeni farkettim. bugün senin en sevdiğin kazağı giymişim. saçlarım yine kulağımın arkasında.
yeni farkettim yeşil bana hiç yakışmıyormuş meğer. meğer saçlarımı kulağımın arkasına atınca embesile benziyormuşum.

saçımı topladım tepeden sıkıca. kazağın üzerine siyah hırka giydim.

seni hatırlatan herşeye bir çizgi çektim. masamda yok artık çerçevede resmimiz.
sonra ben hiç o çiçekli küpeleri takmıyorum.
hiç dinlemiyorum şarkımızı. artık telefon rehberimi açıp numaralarını sevmiyorum tek tek.
ben artık parfüm sıkıyorum her gün.
tırnaklarımı yiyiyorum. hamburger yiyiyorum. limon kolonyası sürüyorum inadına inadına.
sonra o kıskandığın siyah elbiseyi her hafta bir kere mutlaka giyiyorum.
senin sevmediğin herşeyi yapıyorum. sigara içiyorum bol bol. öğrendim burnumdan bende duman çıkartabiliyorum gözlerim yaşarmadan.

11 tane ajanda günlük. 11 tane. yırttım merdivenleri silen ablaya verdim sobada yaksın diye. küllerini çöpün kenarına döker o şimdi. savrulur gidersin hatıralarımdan.

ben seni sevmiyorum, sen de beni sevme.
hiç.
şu kadarcık bile.
hiç.
arkadaş gibi de sevme.
arkadaşım değilsin sen.
sen başkasınınsın artık.

4gün önce evlenmiş tazecik bir damatsın. gördüm arkadaşın facebook'unda. pek bir yakışmış damatlık. seni öyle görmek koymadı bana ne enteresan. sen evleniyordun, sen nikah memuruna evet diyordun ben kitapçıdaydım. ne kadar farklı bir hayatımız varmış böyle. neyse;

bütün enerjimi, duygularımı, iyi niyetimi, eskileri, herşeyimi kullandım yok çıkmıyor ağzımdan, gelmiyor içimden, sana mutluluk dileyemiyorum.

tek bir şey diliyorum, pişman olma. yada ol. ben görmeyeyim. rüyalarına gireyim. ben yandım ya, sen de yan. öyle böyle değil.

yanındaki sarıya da söyle. insan o saçını öyle mi yaptırır. o nasıl bayağı bir sarıdır öyle. 40 yaşında kadın sarısı.

annen gibi duruyor yanında. kafası da yumurta gibi. duvak bok gibi durmuş.

kısacası zevkine tüküreyim.
çok derinden bir nefes aldın.
ne diyecek ki şimdi bu yine dedin. o kadar konuştuk o kadar zırladı. beddualar etti*
daha ne diyecek?
daha ne diyecek "seninle mutsuzum ben." dememe rağmen her seferinde "seni seviyorum ama olmadı." dedi bana.
bu gelen mesaj da neyin nesi?
belki de biraz kibirle açtın mesajı, "bak işte oğlum terk ettiğin kızlar teker teker düşüyor sana. " diye diye kendine.
erkeklik egoların tavanda olarak.
ben bilirim erkekliğini; sevdiğine yerle birdir,
ama sevmediğine yukardan bakar o.
kalbin hızlandı mı bilemem.
sesin titrer miydi konuşsak?
ama bana o son konuşmamızda:
"aslında beni heyecanlandıran biri var."
dediğin zamanki gibi titrer miydi?
yoksa seninle ilk telefon konuşmamızda adımı söylediğin gibi mi titrerdi?
titreyebilir. belki hiçbir şey hissetmeden titreyebilir.
kalbin bana artık bıkkınlıkla düşebilir.
fal bakan garip kadınların yanında, iki gözüm olması gerekenden biraz fazla açık,
senin adını arayabilir fincanların içinde.
bana dönse ne olacak artık dememe rağmen, rüyalarım sana , cam kenarı bir otobüs koltuğu gibi ayrılabilir.
olamaz mı? olabilir..
neredeyse 4 ay olmuş olmasına rağmen, benim baş eğmez aklım,
bir sana eğdiği başını kaldırıp da çevresini görmüyorsa şayet, bu da olabilir.

kafka haklı bak, "kabul edip teslim olmak.teslim olup seyre dalmak." *
sen dahil, kimselerin susturamadığı gamzemde ağlayan kız, belki bir gün beklenmeden gülebilir.
iyi olduğunu anladığında.
senden öğrendiği adam sendecilikle...
geçmiş olsun. kendine dikkat et.
bu bir rüya ama
gerçek de olabilir.
-e
yolda yanyana yürüyen iki insan gördüğümde biri diğerinden zayıfsa, zayıf olsan normalinden zayıf, kilolu olan normalinden kilolu geldiği için mi ki beni kim sevse senden az, kim nefret etse senden çok diye düşünüyorum, öylece iz bırakmışsın çekinmeden.
defalarca sonbahar yaratıyorum beynimde ve adını bile duymadığın onca ilaç kullanıyorum sırf seni unutmamak için ki, birkaç gün içinde belki biraz sonra unutacağım,
henüz bu hastalığa çare bulunmamışken iz bırakmaya çalışmak için mi o kadar titrerdin üstüme, yoksa ben sevebileyim diye mi sevmek güzel bir şeymiş gibi ağlarken gülümserdin,
bir orospuya aşık olmuş gibi hissederdin kendini de ben okuyamıyorum sanıyordun beyin kıvrımları dipnotlarını.
orospular ruhsuz diye onları sevdiğimi biliyordun, peki her ruhsuz kadın orospu muydu, duymadığın için soruyorum.

ne yaparsan yap iyi gelmeyecekti, seni başka kadına, belki bir adama bağışladığım için mi affedemeyeceksin beni, yoksa vazgeçebildiğim için mi kalbinden,
ki açıklama yapmak çamaşır suyu içmek kadar gereksiz, öldürmüyor beni. bünyem ruhum olmadığından mı güçlüydü, kalbin boşluğuma küçük mü geldi, belki ben sol mememin altında bir beyin büyüteceğim.
iyi oldu unuttuğum,
sahi hangisi şişmandı kadınların?
ordasın biliyorum ve bir tek şeyden emin değilsin kendinden ve ben son kez söylüyorum sen seni serbest bırakmadıkça hayat seni azletmeyecek...
şu saatten sonra sikime gada.
var ya ben de minecrafta sarıcam seni de dünyayı da s.klemicem nasıl oluyomuş göstericem sana.
haklıymışsın dark tranquillity, in flamesten daha iyi.
pisliksin.
her gece tekrar tekrar ölüyorsun rüyalarımda. her defasında bir umut uyuyorum geceleri. belki bu gece, tam da bu gece ölmezsin.
canın cehenneme sevgili. ben sende görmüştüm halbuki incelik ve zekayı.
meğer ne safmışsın.
safsın çünkü beni kaybetmek sana ne kazandıracak hesap edemiyorsun.
ya da bu anlamsız ve tutarsız hallerin sevgimi nasıl da törpülüyor
göremiyorsun.
işte o nedenle:
canın cehenneme sevgili..
--spoiler--

iki tür nokta var
Biri önüne ve ardına bakar,
Biri ardına bakmaz,
Ardını noktalar

özdemir asaf
--spoiler--
seni sana anlatsam "oha lan bu kadar da şerefsiz olunmaz" dersin.
sen varken hiçbir şey yıkmıyormuş beni, uzun zaman sonra yeni yeni anlıyorum. gözlerimin feri öyle bir kaçmış ki, en ışıklı sokaklarda bile bulamıyorum. aslında bıraksan yakamı oradan, belki gelirim yanına.

bıraksan, gözlerini koymasan yüreğime hemen gelirim. ölüm dediğin ne ki? bir kaç hatıra, bir kaç dakika ve nefes. insan nefes almayınca ölmüyormuş bunu anladım o gün. keşke gitmeseydin de, şu günde; şu zorlukta geçecek deseydin. geçmese bile, yüreğinin sıcaklığı ile ısıtsaydım endişeden moraran ellerimi. düşünmeseydim, sorgulamasaydım ve tahmin etmeseydim bunların başıma geleceğini.

ama sen öyle bir gittin ki, öyle bir günde; hiç ölünmeyecek bir günde her şeyini yanında götürerek gittin. gitmeseydin, belki şu anda şu durumda; bilmem kaç damla gözyaşıyla anmayacaktım seni. sen uyuyor olacaktın, ben sana bakacaktım. başını göğsüme koyduğunda nefes almaya korkacaktım uyanacaksın diye. gitmeseydin, belki gülme yetimi kaybetmezdim.

sen gidince anladım aslında hayatın ne kadar yaşanılabilir olduğunu. gözlerimde biriken yaşları bıraktım toprağına. madem ölemiyorsun, yaşayabildiğin kadar yaşa. madem gidemiyorsun ona, kalabildiğin kadar kal. nefes al, nefes ver. bir duble rakı koy, beşinci dublede artık yeter.

ben böyle olmasını istememiştim aslında, seni alanın suçuydu bu. beni yapayalnız, savunmasız bırakanın suçu. gelsem gelirim şimdi, şu saniyede yine tutarım nefesimi. gözlerimi senin yanında açacağımı biliyorum, ama o kadar cazip geliyor ki artık yaşamak; öyle bir alışmışım ki acı çekmeye, huzuru bulmaya korkuyorum.
uzun zamandır bilinmeyen bir denklemin içine gizlenmiş bir x'sin ki ne sana yazacak uzun uzun cümlelerim ne de sigara yakmam için bir sebebin var, ben bu yazıyı adı, cismi, belli olmayan yokluğuna yazdım belki de. çalıştığım zamanlarda olmalı dedim, param var o kafe senin bu kafe benim takılırız dedim ama ihtimalin bana o kadar uzaktı ki vazgeçtim, işten çıktım ve benim etrafımdakilere övdüğüm o güzel asosyal hayatıma döndüm. bir ihtimalin yok şu günlerde, mutsuz muyum? hayır tabi ki bana yokluğun değil, gidişin, yazdırır, içirtir.
2binlerimin amina koydun. orspu.
git uyu amk. sabah oldu.
bugün yine parmakuçlarımı ısırır da morartırım diye mi arka ceplerime sakladım ellerimi, yoksa sol kolumdaki yırtıklar biraz iyileşse de, daha iyi yalanlar bulsam "hayır ben yırtmadım, giysi dolabımın kapağına çarptım". aslında bir kaza olabilir miydi yaşamak, ilk çocuk olduğumdan kürtaj şansım yoktu, çokça isteniyordum aslında cinsiyetim konusunda 6 ay yanıldıkları için mi kız çocuğu olarak değil direk kadın doğurdular, sonra da sevemediler hiç bilmiyorum sevgili elen, sana da bir soyisim gerektiğinde sakın kendine bir aile alma.
sol kolum acıyor, çok acıyor da uzatsam üfler miydin, ne zaman geleceksin bilmiyorum en çok pijamalarınla seveceğim seni bağdaş kurarak oturduğunda ve sakın acımasız küfürleri bilerek gelme kadın kokulu sokaklardan birlikte geçeceğiz kirli ağızları kulaklarımız birlikte yalasın, benimle birlikte kötü olacak mısın elen? neden hiç gelmeyecekmişsin gibi hissediyorum, parmakuçların sigara ve kahve kokuyormuş,
dün içimden duydum.
hayal kurmayı sevmiyorum, kendimden gizli gizli hayal kuruyorum.
alkol kadınları değil beni güzelleştiriyor,
bunu
bilerek
gel.
Ne istiyorum biliyor musun?
Herhangi bir semtin, herhangi bir kaldırımında, yanından geçen biri benim parfümümü sıkmış olsun. Sen de o parfümü, -gözlerin dola dola korkarak- ciğerlerinin en arkasına kadar çekmiş ol. Sonra kaldırıma otur sessizce, saatlerce ağla. Sadece hatırla.
Başka bir gün, aşık olduğunu sandığın her insana sarılırken karşındakinin ten kokusuyla benimkini karşılaştırırken bul kendini. içinden; “Ne yapıyorum ben?” derken, pılını pırtını toplayıp “Eve gitmem gerekiyor” bahanesiyle, her neredeysen çık ordan. Yolda yürürken, yanlışlarını gör. Hatalarını gör, beni gör.
Televizyonda bir diziyi izlerken ya da film hiç farketmez, o diziyi benim izleyip izlemediğimi bilip bilmediğimi merak et. Öyle merak et ki, arayıp sormak gelsin içinden, ama arama. Arayamayacak kadar yüzsüz şekilde, aşık kal bana.
Herhangi bir gazetede burç yorumuna rastladığında, benim burcumu da okumaya devam et.
Yeni aldığın her kitabı almadan önce, “o bunu önerir miydi acaba?” diye düşünürken aslında hayatta bazı şeylerin ne kadar imkansız olduğunu öğren.
Günün bitiminde, gece yastığa başını koyduğunda benim sana öğrettiklerimi kimle, nasıl, ne uğruna kullandığını tart kafanda.
Kendinden nefret et, ailenden nefret et, beraber olduğun her insandan nefret et.
“Beni sev” demiyorum.
Ama şu şarkıyı dinlediğinde, herhangi bir nakaratında, göğsünün olduğu yerde bir yerlerin biraz acısın, nolur.
ben bu yazıyı sana yazdım
neden benden bu kadar çabuk soğudun. senden soğudum soğuttun beni dedin? bu kadar kolay mıydı bitirmek. yakıp yıkıp geçmek?
son bakışın miras bana dediği gibi. ardında kalan tek şey son bakışın oldu.
son bakışın o gözlerin bana yalan söylemiş olamaz. unutamadığım o bakışların....
içine ne girdi senin öyle Allah aşkına?
dün gece korkunçlu tüm rüyalarımın gözü dönmüş içi cinlisiydin. Allah seni kahretmesin, o surat ne hale gelmişti öyle? ağız yüz bir tarafta. yemin ediyorum bugün karşıma çıksan yüzüne bakmam!
içindeki cinlenme potansiyelini de keşfettim dün gece. bence bir daha görüşmesek bile olur.
karlı bir mevsimde sokaklardaydım, tek başıma, kavimler göçü cümlesiyle hatırlıyorum tarihi,başka da bir öğrenilmiş kalmamışken...

yeni bir çağ yarattım ... günüm "senden sonra" adında bir asıra merhaba diyor...

içimin en sıcak yerine deyip de öyle çıkıyor harfler dudağımdan, hissedebiliyor musun?
en zor anımda sen vardın yanımda...
ondan sonrayı izleyen zor anlarımda da.
"biliyor musun ben evlenmeyi düşünmüyorum, senin gibi değilim ben." dediğimde;
"deli misin sen? o sevilmeyi ve her anını onunla geçirmeni hak ediyor. daha ne yapsın çocuk? haksızlık yapmamalısın." diyerek fikrimi değiştirmemde etkili olan da sendin.
artık öyle düşünmediğin zamanlarda da benimleydin.
o terk ettiğinde,öğretmenler odasında gözlerimde dolu bir avuç yaşla etrafa bakarken içeriye girip "neyin var? " dediğinde, başımı omuzuna yaslayıp ağladığım kişi de sendin. tereddütsüz.
yüzümün gözümün kızarıklığını pudrayla kapayıp "aa artık makyaj yapmalısın. sana çok yakıştı." diye anı güzelleştiren de.

yine terk edilmemin izleyen günlerde bıkmadan usanmadan günlerce beni o bardan gelip alan, benden de çok kızan sendin.
"her şeyini benimle paylaşıyorsun. çok iyisin." diyorsun ya bana hep, biliyor musun ki ; ben en çok acılarımı paylaşıyorum seninle ve sen gık bile demeden sabırla alıyorsun onları.
aslında ben en çok sana anlatıyorum kendimi. susarak.

"çok susuyorsun anlatamadıkların var, anlat rahatla, gitsin gözlerindeki bulutlar."
dediğinde, kelime etmeden saatlerce ağladığım sen varsın yalnızca.
biliyorsun.
anneme bile diyemediğim kırgınlıklarım olduğunu bilirsin sen.
şimdi ikimiz de bir tercih aşamasındayız kadim dostum. belki ; ben başka bir şehre gideceğim sen başka bir şehre gideceksin.
aynı yerde olma ihtimalimizi yükseltmeye çalışsak da sanırım biraz zor.
ama düşünüyorum da; senden uzak olsam mesela , ne değişecek? seni daha mı az seveceğim?
birlikte parkta oturup da saatlerce bira içtiğimiz , uzun saçlarımızı sakladığımızda cinsiyetimizin fark edilmeyeceğini sanacak kadar sarhoş olduğumuz, o tehlikeli pub a gidip iki kız saatlerce içtikten sonra hiçbir şey yok gibi kalkıp eve geldiğimiz ve ertesi günü pek de iyi anılmayan bir yerde fener söndürdüğümüzü öğrendiğimiz, güldüğümüz, ağladığımız günler, hala o kadar yakın ki, birini henüz dün yaşamışken hem de.
bir cumartesi günü, yine seninle 20 dakikalık öğle arasında bir şişeye votka portakalı doldurup içecek miyiz dersin?
yanımızda herkesin huzurlu olmasını ,ikimizin yarattığı dostluğa borçlu olduğunu kimselere söylemesek de bilmeyecekler mi sanıyorsun?
sen de ayrılmanın eşiğine geldiğinde hani , daha bir hafta önce sevdiğini kaybetme korkusu yaşarken,benim kötü hislerimden dolayı olduğunu düşünüp ne kadar suçlu hissetmiştim kendimi. yine birlikte üzülmüştük.işyerine aynı pantolonu aynı gün giyip gelen, birlikte aç kalıp birlikte ziyafet çeken de biziz değil mi?
yahu daha ne yapayım senin yüzünden o dönercide oturdum da bir döner söyledim. tamam belki yiyemedim ama denedim. bilirisin et yiyemiyorum.
bunlar asla değişemeyeceke gerçekler, sen de elbette ki bileceksin bu gerçekleri ve tıpkı bunlar gibi hiçbir gerçek değişmeyecek, değiştiremeyecek aramızdaki arkadaşlığı , kardeşliği...değişen tek şey aramızdaki mesafe olacak.
gözden ırak olan gönülden ırak olmaz bacitom.
olmayacak...
en azından bu kez.
çok şey öğrendim ben senden. çok şey.
nasıl da değiştim. görüntümden tut, fikirlerime kadar. sana borçluyum şimdi ayakta durabiliyor olmamı.
emin olmanı isterim ki; hep yanında olacağım. en azından bunun için hep fırsat yaratacağım.
sen de hep ol.
bu dizelerle...

"biz haber etmeden haberimizi alırsın,
yedi yıllık yoldan kuş kanadıyla gelirsin.

gözümüzün dilinden anlar,
elimizin sırrını bilirsin.

namuslu bir kitap gibi güler,
alnımızın terini silersin.

o gider, bu gider, şu gider,
dostluk, sen yanı başımızda kalırsın."*
umuda hüzün katan bu dertlerimle kendime isyan eder giderim.