bugün

-kelimeler en başarılı oldukları anda ile yetersizken, 29 harfle oluşturulabilecek binlerce kelime yetebilir mi seni tasvir etmeye.
sen haklıydın ,türkiyede ne kadar 7 göbek sülalesi zengin carrera gt'den aşağıya inmeyen ve eşimede aynısından alıcam hayalleri ile dolaşan erkek varsa hepside, 7 göbek sülalesi kenar mahalle ortamında yetişmiş bir dilber bulsamda evlensem diye reina da , crystal da ,fancy de evlilik duasına çıkıp bir gün bu ortamlara o dilber ile gelicem hayalleri ile yaşıyormuş !

bunları gözardı edip hesaba katmadığım ve inanarak çıktığın yolda, seni meşgul ederek vaktini harcadığım için senden özür dilerim...
iyi değilim, anlayış göster dedin... ben sonsuza kadar anlayış göstereceğim sana ama sen, benim sana zarar vermeyeceğime ne zaman ikna olacaksın?...
korkuyorum...
11.12.2008

paşabahçe devlet hastanesi

günlerdir bir gelişme yok, durumu stabil. camın ardından izliyorum. doyamıyorum bakmaya, beni bırakıp gitmesini istemiyorum.o sıcacık elleri yine ellerimi tutsun saçlarımı okşasın istiyorum.hayata sıkı sıkı tutanan bu adam hep sevdikleri için bir şeyler yaptı.bugün ben onun için bir şeyler yapmak istiyorum ama nafile, ne en iyi doktorlar ne en iyi hastane ne de cebimdeki para onu kurtarmaya yetmiyor.bir kış günü hiç de beklemezken uyanıyor bana bakıp gülümsüyor ve el sallıyor, bu onunla son bakışmam oluyor. bir daha hiç gözlerini açmıyor, boylu boyunca upuzun yatıyor öyle. elleri buz gibi olmuş. gitmiş bitanem beni bu bok gibi dünyada tek başıma bırakmış kalabalıkların arasında.toprağa vermeye kıyamıyorum. dualar ediliyor canıma, zor duruyorum ayakta, şimdiden özlediğimi hissediyorum içim yanıyor. tabutu gözümün önünde, cemaat toplanıyor imamın sesini duyuyorum. cemaate bir şeyler anlatıyor, bir ara eliyle tabuta tıklatıp ''ne götürdün ha oraya ne götürdü şimdi bu ?'' diyor. bir an kalıyorum öyle benim melek gibi dedeme karıncayı bile incitmeyen dedeme ne götürdün diyor.gözüm dönüyor, dedeme böyle bir muamele etmesine dayanamıyorum, adamın yakasına yapışıyorum. dedemin cenazesini böyle haysiyetsiz böyle orospu çocuğu bir adamın kaldırmasına müsaade etmiyorum.başka biri gelip namazı kıldırıyor.benim kıyamadığım hayatımdaki en güzel insan hiç haketmediği ve hiç istemediğim bir şekilde uğurlanıyor.

11.12.2010
bugün ikinci yılı doldu, zaman geçmiş gitmiş. çok geçmez gelirim ben yanına, rahat uyu sen bitanecim.
--spoiler--
büyük aşklar böyle mi biterdi?
--spoiler--
aslında benim hissettiğim başka birşey.
aşk değil bu.
aşktan öte de değil.
sevmekte değil.
farklı birşeyler yaşatıyorsun bana.
çünkü sen farklısın.
bambaşkasın.
çünkü sen benim sevdiğim insansın.
beni ağlatabilen kişisin.
düşünebiliyor musun?
şu durmadan gülen, hiç susmayan kızı ağlatıyorsun!
acı veriyorsun ona.
ama sana kızmıyorum, tatlı bir acı bu.
senin elinden acı çekmek bile beni mutlu ediyor.
varlığını bilmek yüzümü gülümsetiyor.
bazen düşünüyorum.
sen ölürsen ben ne yaparım?
yanımda olmasan bile, seni görmesem bile biliyorum yaşıyorsun.
içimi bi huzur kaplıyor.
tapıyorum sana ya.
yanımda olmasan bile sana inanıyorum varsın.
senin ruhun bana hayat veriyor.
bir insan bu kadar mı etkilenir?
bu delilik olsa gerek.
eğer seni bu kadar çok sevmek delilikse, kabul ediyorum.ben bir deliyim.
evet, ben sana aşık bir deliyim.
inkar etmiyorum işte seni deliler gibi seviyorum.
biliyor musun?
seni rüyamda görebilmek için uyuyorum.
onun için uykuları çok seviyorum.
orda seninle çok mutluyum.
peki ya gerçekte?
gerçekte neden değil?
söylesene hadi!
senin yüzünden desene bana!
herseyi sen bitirdin desene!
sen böyle olsun istedin desene!
durma hadi söyle bunları bana.
tamam işte pişmanım.
pişmanım nolur kızma bana.
bazen bende sana kızıyorum ama.
çünkü tek suçlu ben değildim.
sende de suç vardı hadi kabul et.
ama sana ne kadar kızsamda iki dakikada unutuyorum.
geçiyor kızgınlıgım.
çünkü sen beni hayata bağlayan şeysin.
nasıl sana küs kalabilirim ki?
evet sen!
sen benim dünyamsın.
o kocaman dünya da ömrümün yettiği kadar seni seveceğim.
seni seviyorum...
sana kimseye yazmadığım şeyleri yazmak istiyorum ama aklıma gelen hiç bir kelime kalbimde var olanı anlatamıyor...
sakalımdaki saçımdaki beyazlıklar değildir ağlamama sebep
göz altımdaki torbalarda değildir yorgun görünmeme hikmet
elimdeki bastonda değildir serseri mayın gibi yürümeme illet
yaşlılıktan da değildir canım arada bir kalp durması
yada boğazımı düğümleyen nefes ağrısı...

var sen anla artık sevgili...
karşında duran yalnız kişiyi.
Gönderilmeyen mektuplarımdan bir başkasıdır. Aşağıda verilmiştir.

Kadınım;

Kelimeler parmaklarım karşısında daha itaatkâr. Onları eğip bükmek, daha yüzeysel, daha somut ve daha kuralcı kullanmak zorunda olmayışım bana huzur veriyor, kendimi güçlü hissetmemi sağlıyor. Bakışlarım öyle değil, kelimeler kadar itaatkâr ve esnek değiller nedense. Daha donuk, daha katı, ya da ne bileyim, utanılacak bir sır gizler gibi. Seninle konuşurken parmaklarım işe yaramıyor, özenle seçmiyorum kelimeleri, kelimelerle aramdaki ittifak sona eriyor seninle konuşurken. O zaman bakışlarım gibi oluyor kelimeler. Sınır çizmek için, şekil belirlemek için, basitleştirmek için en genel anlamlara mecbur kalıyor kelimeler dilimde.

Kısa cümleler kurmak mı iki dünya arasında köprü kurmanın yolu?

- Kavramlar yaşamı tehlikeli ve böylece heyecanlı kılan haylaz cinler gibi..

Burada gerekçesiz bir hikaye uydurmak istedim;

Adam cesarete düşkün, büyük bir erdem cesaret onun için. Korkusuzluk bütün maskesini aklamaya yetecek. O halde cehenneme yürümek en büyük maske için izin almanın yolu olmalı. Şeytanla yüzleşiyor;

+ Beni cehenneme götür
- Cehennem can yakar
+ Biliyorum
- Orada azap veren ateşin en müthişi seni bekliyor olacak
+ Görebiliyorum
- işte şimdi oradasın, tutuşup kömüre dönen teninin dehşet verici kokusu artık sonsuza dek seninle yaşayacak olan tek gerçeğin. Duyduğun azap ve bu azabın sonsuzluğu bundan böyle senin kaderin olsun.
+Anlıyorum. Bildiğimden habersizdim. Görüyordum ve bunun için bildiğimi sanıyordum. ihtiyaç duyacağımdan daha fazla ilkeye sahip olmam ve bunları sınamak istemem beni buraya getirdi. Görüyor olmam benim küstahlığımı besledi. Biliyor olmam gördüklerime inanmamı sağladı. Bunu anladığımda diğer yanına geçtiğim kapı kapanmıştı, cehennem kaderim olsun o halde. Anlıyorum.

Bir zıpzıp gibi uzaklaşarak gözümde küçülen dünya üzerinde küçük ayrıntılar var ki pek çoğuyla günümün neredeyse tamamını geçiriyorum. Basit ayrıntılardan büyük hakikatler yaratma sanatımızın benim için şaşkınlık verici yanı kalmadı. Kucağındaki gazete üzerindeki çözülmüş bulmacaya bakan adamın duyduğu sıkıntı var içimde. Resmi basılan kadınlara sakal bıyık çizmek yaşam felsefem haline mi geldi? Bütün gözlerin manzarasına misafirlik eden aklımın bir parçası beynimin derinlerinde isyan mı başlattı? Yoksa Firavunu kahreden sivrisinekten mi var beynimin içinde vızıldayan? Ya da ben bilincini hissedebildiğim bu evrenin beynini sömüren sivrisineğin kendisi miyim? Göğsüme saplanan kılıcı soğukkanlılıkla izlemek, akan kanın sebep olduğu baygınlık veren uyuşukluğu bir kayanın soğukluğuyla karşılamak ve takip eden kılıç darbelerini duyumsamaz hale gelene dek bunun devam etmesini dilemek aydınlığa çıkan yolun ilk adımı olabilir mi?

Bunları neden sana soruyorum? Neden kendimle olan günlük hesaplaşmama seni dâhil ediyorum? Hem de ilk mektubumda aşkın zerresine yer vermeden, aklına eziyet etmek pahasına bunları sana neden anlatıyorum? Hastalıklı aklımın hezeyanlarından kaçıp sana sığınmak ve bildiklerimden arınmak için kendimi sana sunuyorum. Bu bir kurban töreni ya da bereket duası olabilir.
Bu saçmalıkları cevaplamak zorunda değilsin.

Beni al.
Beni sustur.
Beni evcilleştir.

Bana yer ver. Sen de öylece gel bana.

Hıncahınç doluşup oturduğumuz ve gerçekte ne olduğunu görebilmek için baktığımız sahnede hakikatte bizler varız. Görmek istediklerimiz oturduğumuz bu koltuklarda olup bitiyor.
dışarıda karayel ve poyraz karışımı bir rüzgar...

her ne kadar kış mevsimini sevmesem de onca dengesiz havadan sonra böylesi daha iyi inan ki. kar öylesine güzel yağıyordu ki bu sabah dershaneye giderken. bir müddet öğrencilerin toplanmasını beklerken; geniş pencereden sıcak sabah kahvemi yudumlayarak izledim gökyüzünden titreyerek inen karları.

ayrıca buraya yazmayı da özlemişim müthiş bir şekilde. diğer pc bozuk diye bu pc yi kaptırmıştım kızıma çünkü.

biliyor musun? ev, bu kış, hiç soğuk değil... dışarda kıyamet kopmasına karşılık şu saatlerde evin içinde bir bahar havası var. köpeğim huzur içinde kızımın ayakları dibinde yatarken, ben bir yandan kahvemi yudumluyorum, bir yandan da zevkle yazıyorum.

hayat güzel; her şeye rağmen o kadar güzel ki...

nerden geliyor bu yaşama sevincim biliyorum ve hiç bitmesin istiyorum. yarın oldukça uzun ve yorucu bir gün olacak. biliyorsun; yarın günlerden pazar ve 12 saat dersim var. her pazar olduğu gibi...

nihayet ucu kesik siyah eldivenlerimi giydim bu sabah. onları da çok özlemişim. boğazlı kazak giymeyi, bere takmayı ve kuytu bir köşede tertemiz bir havada sigara içmeyi de özlemişim.

hiç dikkat ettin mi?

soğuk havada dışarda kahve içiyorsan eğer; o kahvenin üstünden çıkan duman farklı bir zevk veriyor insana. eğer dikkat etmediysen yapmalısın mutlaka. aynı yaşama sevinci senin de yüreğine düşecektir; eminim.

bugün, sabah, rüzgarda yol alırken kar bir yandan kirpiklerimi hedef alıyordu, diğer yandan rüzgar geri geri iteklerken beni, ısrarla ilerlemeye çalışıyordum ben de.

bir an nefes alamayacağımı sandım. poyraz hep böyledir buralarda. hele bir de fırtına şeklinde esiyorsa.

poyraz olmasa ben lodosu bu kadar sevmezdim.

es poyraz es; lodos daha değerli görünüyor o zaman gözüme. ben mücadele insanıyım bilirsin...

http://www.youtube.com/watch?v=KsgYEK0ASYM&feature=related
elim telefonda! telefon kucağımda! bedenim burada! aklım sende!

bu gün anladım, senin o sarfettiğin sözlerin doğruluğunu. o zaman da anlamıştım ama "çok kızgın o yüzden böyle konuşuyor" diyerek kandırmıştım kendimi.

anladım ben bugün herşeyi.

bilemedim senin ekmeğine yağ sürdüğümü.

elim telefonda! telefon kucağımda! bedenim burada! aklım çok uzaklarda!

ararsam açma. sakın açma. hani dediğin gibi "cennetin kapısı olsan girmem bir daha içeri." girme. ben içeri de sen dışarıda kalalım. başkalarına kuşak açıp, başka yastıklarda uyanalım. o yastıklar bıçak olsun batsın sana! uyuyama! paramparça ol yattığın yerde!

ikimiz de geberelim. ki kurtulalım kendimizden de bizden de!

ararsam açma. açma ararsam...
kalbim sende.. hep sende kalacak, hep senin olacak.. göz yaşları içinde yazıyorum bunları.. özledim, çok hemde..
söyleyecek pek birşey yok, kalmadı. zaten çok uzun zamandır, bu senin için de böyleydi. belki benim yüzümden, belki de kaderin.

boşver. olduğu kadar. artık kim kendi hislerinden emin olduğuna inanıyorsa, o emin olduğu şeyi söylesin. yoksa zaten susuyoruz.

sadece çok özledim. bekliyorum. seviyorum.
Aklımda birsürü soru dolaşıyor; bunalıyorum.
Çünkü yoksun; öylece çekip gittin.

Şuan sana demek istediğim tek şey;
- Ne gerek vardı onca güzel söze,iltifata, boş vaadlere.

illa türk filmi tadında mı olmalıydı ayrılık.
Ya da birliktelik leyla-mecnun tadında.

Sana değil; kendime kızıyorum aslında.
gene kandım; sen de yalandın.

Sen hep şunu derdin '' Ne olursan ol senden asla vazgeçmeyeceğim''.
yalancısınnn yalancısınn
--spoiler--
gelme yanıma sen, başkasından başka
--spoiler--
o can çıkacak, başka yolu yok. *
tarih : 26.07.2009
saat : 03:15
yer : yatağım üstü, ankara

dışı kıpkırmızı, sayfaları beyaz olan bir akbank ajandasının içindeyim şimdi.
2.sayfa
2.yazı
seninle ilgili ilk yazı.
seni daha kimse bilmiyor, benden ve ajandanın sayfası dışında.
cümleyi aynen aktarmak istiyorum :
" ...onun dışında bir saçmalık daha oldu.adı üstünde saçmalık işte.biteceğine inanıyorum."

tarih : 12.12.2010
saat: 17:05
yer : masamda, izmir

şuan o ajandanın kaçıncı sayfasındayım bilemiyorum ama hala ana konusu sensin o sayfaların.
böyle bir acıya nası dayanılır ?
nasıl alışılır ben seni deli gibi özlerken ?
arızasın sen ya.
yanımda 5 dakika durmaya tahammülün yok hissediyorum. sakıncası yoksa bardaklarımızı yan yana koydum. dudak dudağa onlar. biz olamadık bari onlar mutlu olsunlar.
sen kimsin gerçekten?
ben seni kocaman bir yürekle sevdim. gözlerim değil, yüreğimdi seni gören.
sen damarlarımdaki kana karışıp, geldin oturdun yüreğime. bir başka yerde
olamazdın zaten. sen, benim en değerli yerimde, yüreğimde olmalıydın,
orada kalmalıydın. çok aşka ev sahipliği yapan bu yürek, ilk kez bu kadar
kolay kabullendi seni. herhangi bir konuk değildin artık. bu yüzden ne
ağırlama faslı vardı, ne de uğurlama. o yüreğin gerçek sahibiydin.

şimdi sonbahar, kışa giriyoruz ya. ben dört mevsim baharı yaşadım
seninle. çiçek çiçek açtın yüreğimde. gökkuşağı zayıf kaldı, senin
renklerin karşısında. taze bir yaprak gibi yeşildin. açelya idin
pembeliğinle. Üzerine çiğ taneleri düşmüş sarı güldün. kırmızıydın bir
ateş gibi. ve maviydin. en çok bu renkle anmayı sevdim seni. denize
tutkundum, denizi sensiz, seni de denizsiz düşünemedim.

seni severken dünyayı da sevdim ben, insanları da. kendime bile dar
gelirken, içinde herkese yer olan bir hayatın sahibiydim artık. en kızgın,
en tahammülsüz olduğum anlarda bile, seni düşünmek yetti bana. içimdeki
sevinç yüzüme yansıdı, güldüm. beni öylesine güldüren senin sevgindi ve
ben kaygısız, içten gülüşün ne demek olduğunu, nasıl güzel bir şey
olduğunu anladım seninle...

her şeye rağmen sevdim seni. güçlüydüm ve aşamayacağım hiçbir zorluk
yoktu. koca bir kente, koca bir ülkeye kafa tutabilirdim. sen elimden
tuttuğunda, patlamaya hazır bir volkan gibi hissederdim kendimi. menzil
sendin ve ben o menzile ulaşmak için önüme çıkan her şeyi yok edebilirdim.
sana ulaşmamı engelleyecek her şeyi eritirdim, kül ederdim. sana
ulaştığımdaysa sakin bir göle dönüşürdüm. ve o göle bir tek sen
girebilirdin.

sevdim ve hayrandım da. her halin çekti beni. duruşunu, uyumanı,
gülmeni, kızmanı, şaşkınlığını, saflığını, kurnazlığını, çocukluğunu,
olgunluğunu sevdim. sesini de sevdim suskunluğunu da.
küçük oyunlarını, kaprislerini, sitemlerini, korkularını sevdim. seni ve o
doyumsuz sevdanı, uçarı sevdanı anlatacak kelime bulamadım çoğu zaman.
sığmadın cümlelere ve hiçbir cümle seni
yeterince tarif edecek kadar derin olmadı.

seni severken yorulmadım. çünkü sen yaşam kaynağıydın. her gün yenilendim.
seninle çoğaldım, büyüdüm. eksik kalan neyim varsa tamamladın.
ölmeyecektim çünkü sen ölmezliğin ta kendisiydin.

sevdim işte ötesi yok!!!
benden bu kadar artık. tüm kapılarım kapalı, ay aralık...
sevgiyi tüm hücrelerime kadar hissettirdiğin, gerçeğe gözlerimi açtığın, daha önce görmediğim renkleri gösterdiğin ve sonsuzluk yolculuğunda elimden tuttuğun, bana ışığından bir parça verdiğin için teşekkürler.
"yazar burda ağlamış" yorumunun yapılabileceği yazılardır. çünkü, yazar burda ağlamıştır. ama içinden.
yürüyorum.
birden aklıma düşüyorsun.
hayaller çiziyorum içinde sen olan.
elimi tutuyorsun sanki, bu kez utanmadan.
ve ben bunları düşünürken bile yüzüm kızarıyor, kendime engel olamıyorum.
ama sen nesin ki şimdi benim için?
bunu bilmiyorum.
ben sana ne hissediyorum, bilmiyorum.
sen bana ne hissediyorsun? onu da bilmiyorum.
benimle oyun mu oynuyorsun, yoksa gerçekten...
bilmiyorum.