bugün

üç ay oluyor yaklaşık. yapılan bir hata ikinci kez tekrarlanıyor. baba alıyor karşısına, başlıyor konuşmaya. bir insanın karşılık gütmeden iyiliğini düşünebilecek yegane varlıkların başında onun olduğu bilinerek dinleniyor.

konuşuyor, konuşuyor.. konuştukça sinirleniyor, sinirlendikçe konuşuyor.

'ama baba' diye bir cümle giriyor araya,

'bana baba deme' diyor karşılığında. o an duruyor evlat.

hani 'ne diyem mahmut mu diyem' şeklinde sözlük ortamlarının popüler geyik cümlesi bile gelmiyor insanın aklına. nefes duruyor, hayat duruyor sanki. çocukluktan beri hep imrenilen, örnek alınan, en ufak hareketleri bile izlenilen süper kahramana artık baba diye hitap edilmesini istemiyor. o an eşek kadar halinizle dahi dayak yemek bile daha hafiftir diye düşünülüyor bu yükün altında.

bir evladın babasından duyabileceği en ağır söz bu, yemin ederim.

dönüyor arkasını, çıkıp gidiyor odadan. kalıyor odada donuk vaziyette evlat. hatasının farkında tabi. kulaklarda değil, tüm odada yankılanan 'bana baba deme' cümlesi oluyor.

aradan günler geçiyor sonra. telefon defterinden 'babam' a gelip, ara tuşuna basılıyor.

baba açmıyor telefonu.

'babam' olan kayıt 'babacım' diye değiştiriliyor peşisıra.

aylarca kimsenin haberi olmuyor bundan. 'neyin var, neye daldın yine' şeklindeki sorular hep 'hiç ya, ne bileyim' cevabı buluyor.

bu geçtiğimiz pazara kadar herhangi bir konuşma yok, ayrı şehirlerde birbirine en yakın iki yabancı.

geçtiğimiz pazar, 'babalar günü' diye aylarca bu fırsat, bugün bekleniyor. kıyamaz da açar, gönlünü hoş ederim, eskisi gibi oluruz umudu yürekte bir oraya bir buraya çarpıyor.

telefon defterinden 'babacım' bulunuyor. 'allah'ım sen yardım et' denip ara tuşuna basılıyor bir umutla.

uzun uzun çalıyor yine telefon, cevap yok.

belki duymamıştır, işi vardır diye düşünülüyor umudu yitirmeksizin.

biraz zaman sonra tekrar aranıyor. uzun uzun çaldıktan sonra tam da umutlar sönmek üzereyken açılıyor telefon. o anki heyecanla ve mutlulukla karşı tarafa konuşma fırsatı vermeden 'babacım' deniliyor ilk olarak.

karşıda ağlamaklı, ürkek ve kısık bir ses, 'yavrum, oğlum baban içeride' diyor.

susuluyor. aylardır içe akıtılan göz yaşları bu sefer göz kapaklarını yırtıp taşıyor.

babanın bir şeyi mi var acaba diye merak ediliyor.

'yo iyi de inadı üstünde yine. aç diye yalvardım açmadı, elinden telefonu alıp odaya geldim merak etme diye' diyor anne, canım annem.

'babalar gününü kutlamak için aramıştım, babalar gününde gelemedim kusura bakmasın, bağışlasın. öperim ellerinden' deniliyor.

'tamam yavrum ben söylerim, üzme e mi kendini evladım' diyor.

kapanıyor telefon.

ben sana 'baba' demesem de olur. bana yine 'oğlum' de yeter.

anlıyor musun baba?

baba?..