bugün

çocuk olmak süper bi şey lan. sorumluluk sıfır aga. hiçbir riski yok, sıkıntısı yok. en fazla kırdığın vazo nedeniyle tokat yiyorsun. onun dışında hemen hiçbir hareketinin sonucunu kestirmek ve sonrasında o hareketinin yükünü taşımak zorunda değilsin.

ayakkabı alırken bile durum böyle. ayağına oldu mu olmadı mı onun bile kararı sana bırakılmıyor. dolayısıyla 3 gün sonra "bi dünya para verdik bu ayakkabıya, ne demek dar geliyor" gibi ana-baba çemkirmeleriyle karşılaşmıyhorsun.

onun yerine şöyle oluyor:

annenle gidiyorsun ayakkabıcıya. bi tane yanarlı dönerli ayakkabı beğeniyorsun. annen satıcıdan onu istiyor. şöyle bi dikişlerine bakıyor, tabanını esnetiyor falan derken "bu dayanıksız 3 gün sonra salar kendini" diyor. ve işte o andan itibaren devre dışı kalıyorsun. anne gidiyor bi ayakkabı beğeniyor, uygun numarayı söylüyor. satıcı zaten hep anneyle muhatap. satıcı ayakkabının bağlarını çözüyor, sonra seni bi koltuğa oturtup ayakkabıyı giydiriyor. yalandan "sıktı mı? nasıl oldu?" falan diye soruyorlar ve ondan sonra işte başlık konusu anne hareketi geliyor. yere çöküp baş parmağıyla ayakkabının ucuna bastırıyor ve "olmuş bu" ya da "sen bi numara büyüğünü ver" diyor.

ayakkabı alınıp gidiliyor. mis gibi lan.
her türk annesinin yaptığı kontrol amaçlı eylemdir. iyi iyi seneyede giyersin lafıda geldi mi tamamdır.
anneler bide büyük alırlar ya seneyede giyersin diye bu yüzden hep dalga konusu olmuşumdur.
aynı anne, yeni alınan pantolonunuzun paçasını bir karış uzun diker.
eskiden yokken böyle bolluk, annemler, köyde yaşarlarken, dedem şehre iner bütün çocuklara ayakkabılar alır gelirmiş. sonrasında da eğer ayakkabı olmazsa, ayakkabıların ucunu keser öyle giydirirlermiş. ama gene de mutluymuş çocuklar. e tabi çocukları da alıp şehre inmek bir nevi gereksiz masraf.