bugün

altıncı nesil yazar.
bir çocuk kaç yaşında akranlarıyla oynamaya başlarsa, kaç yaşında kendini bilir, kaç yaşında zillere basıp kaçmaya başlarsa işte ben de o zamandan beri tanıyorum bu adamı. babalarımız hala/dayı çoçuklarıdır. akrabayız yani. ama mesele bu değil. daha nice yakın akrabam var ki "alpi" kadar sevmem, değer vermem. şu yaşıma gelene kadar o kadar çok şey yaşadık ki beraber, yazmaya kalksam sanırım sayfalar tutar inanın. ancak bir kaç tanesine de değinmeden geçemeyeceğim.

bir kere her bayram istisnasız torpil patlatmalar, kartal'a gidip ateri'de vakit geçirmeler falan(daha sonra internet kafeleri aldı ateri salonlarının yerini). bunlar rutinlerimizdi nerdeyse. her kartala gidişimizde bu alpi muhakkak kazı-kazan oynar, ufak tefek de olsa bir şeyler tutturdu. babalarımızla beraber bursa'ya gezmeye gittiğimizde kültürparkta sandal'a binip ona buna laf atarken parmağını iki sandalın arasına sıkıştırdığını, feryad-figan ağlarken bir yandan kaş göz işaretiyle babasına, "ona buna laf attığını" söylememem için imalarda bulunduğunu, 5 dakikada nasıl hikaye yazıp, o işten sıyrıldığını daha dün gibi hatırlıyorum. sonra, onlara gittiğimizde binbir türlü yaramazlıktan sonra kocaa dolabı neredeyse üzerimize devirdiğimizi, akülü arabasına binmek için ettiğimiz kavgaları, babasının çektiği kamera'da daha çok gözükmek için canhıraş bir şekilde ettiğimiz güreşleri... daha neleri hatırlıyorum...

dönüp bakıyorum ardıma, onca zıtlığa, tersliğe rağmen ne sağlam bir dostluk kurmuşum diye seviniyorum..

bu bahsettiğim zıtlıklar da şimdi dikkati mi çekti, he.

ben en koyusundan bir cimbomluyken, alpi fanatik fenerbahçelidir. halamın kızının düğününde beni alıp götürdüğü, fenerbahçe-elazığ maçında "fener diye bağır, yoksa bu cimbomlu derim bak" deyişini hatırladıkça söverim kendisine.* ilk kez nargileyi de, bu maçtan evvel kadıköy'de içirmişti bana. ilk ahmet kaya'yı dinleyişim, haluk levent'i tanıyışım da alpi sayesindedir.

ben ne kadar sakinsem o, o kadar deli dolu çılgın bir adam. çocukken de böyleydi. sokakta yürürken bağıra bağıra söylediği şarkılar, fener için yaptığı tezahüratlar hala kulağımda. bense hep onu susturmakla " lan olum dur, rezil ettin bizi" demekle meşgul olurdum.

o avrupa yakasında ikamet eder ben anadolu yakasında yaşardım. tüm akrabaların bir araya gelebildiği günleri iple çekerdim; bayramlar, düğünler, nişanlar, cenazeler, rutin ziyaretler.. çünkü bu zamanlarda alpi de gelecek yine binbir türlü fırlamalıklar yapabilecektik.

her şeyden evvel müthiş bir zekası var. kısacık zamanlarda uydurduğu harika hikayelerle kaç kere dayaktan, azardan kurtarmıştır hem kendisini hem beni. yeri gelmişken 10 yılı aşkın süredir kullandığım "ismilo" nicki de yine alpi'nin uydurduğu bir şeydir, sağolsun.*

biraz büyüyüp belli bir fikri dünya görüşü olarak benimseme dönemlerimiz geldiğinde, ben ümmetçi-islamcı bir çizgiyi seçtiğimde, alpi, daha çok milliyetçi-muhafazakar bir yola sapmıştı. hala ikimiz de öyleyizdir.

işte bunca zıtlık arasında böyle bir dostluğun doğmasını hep garipserim, ama müthiş keyif alırım.

aradan yıllaar geçti, kader beni gurbete savurdu, o ise sılada bekler şimdi, elinde marpuç, ismilo gelse de çeksek diye..
altıncı nesil yazar, hoşgelmiş. **
entryme yaptığı övgü nedeniyle kendisine teşekkür ettiğim yazardır. Gecenin bu vakti tebessüm ettirebildiysek yok yerden, ne mutlu bana! *
kendisi nargile, hyundai, çay, halı saha maçı, fenevbahçe, memleket sevgisi, bankacılık, bayramoğlu adası gibi şeylerle anılan, kardeş ötesi adam. candır can.
bakalım beni tanıyacak mı.. *