bugün

her iyi insan gibi fazla yaşamamış emniyet amiri. halk ile devleti barıştırmayı başaran icraatları mevcuttur. ama bölgesinde halk ile devletin birlik olmasından rahatsız olan insan sayısının fazlalığına kurban gitmiştir.
kendi adının verildiği polis meslek yüksekokulunda okuyan kuzenimin söylediğine göre suikast hizbullahın 20 kişilik ekibince yapılmıştır.bu 20 terörist üç araçlık konvoyu çapraz ateşe tutmuştur,gaffar okkan'la birlikte 5 polis daha hayatını kaybetmiştir.rivayete göre vücudundan yüzden fazla mermi çıkmıştır.hepimizin çok üzüldüğü bir kayıp..sevenlerine allah kolaylık versin.ve evet suikast uğur mumcu'nun suikastiyle aynı günde yapılmıştır.
gaffar okkan in sehit edilmesinin ardindan olay jitem tarafından hizbullaha ihale edilmistir.

(bkz: manipulasyon)
suikaste uyradığında ailesinin yanı sıra türkiyedeki bütün polislerin ağladığı insandır.
rahmetli diyarbakır emniyet müdürü *
saldırıyı gerceklestiren hizbullah terör örgütünden, olayda bizzat silahlı saldırıyı gerceklestirmis bulunan 20 zanlıdan 6 sı hala tutuklanamamıstır.
hizbullah ile devlet ilişkileri üzerine yazılar yazan uğur mumcu gibi, hizbullah'ın üstüne giden ve yine uğur mumcu gibi bir 24 ocak günü katledilen insan.
(bkz: ne tesadüf değil mi)
(bkz: 24 ocak) *
diyarbakır'a devletin gülen yüzünü göstermiş yüce insan. öldürülmesi oraları hep karışık isteyen insanların hareketidir. allah rahmet eylesin.
türkiye'nin sayılı değerlerinden olan şehit diyarbakır emnniyet müdürü.
sadece ölüm yıldönümlerinde anılması acı olan, değerli kişilerden sadece birisi olan, hala tamamiyle, şehit edilme olayının aydınlatılamadığı, rahmetli, değerli şahsiyet; eski diyarbakır emniyet müdürü...
çok sevgili eşim aabi ve benim nikah şahidimiz. türk polisinin en nadide müdürlerinden bir tanesi. allah rahmet eylesin...
şerefsiz hain bir şekilde sehit edilmiş emniyet müdürümüzdür. allah rahmet eylesindir. onu şehit edenlerinde allah belasını versin. (bkz: hepimiz gaffar okkanız)*
okuduğu yerin neden çarpıtıldığını bilemesem de istanbul üniversitesi sbf mezunu olduğu bilinen ve bu yüzden gurur duyduğum kişilerdendir.
Türkiyede kim giden arabanın tekerleğine çomak soktuysa, hep aramızdan ayrılanalar onlar olmuştur. Polis teşkilatının 5 yıldır aydınlatamadığı 3-5 çapulcu hizbullah militanınaa biçilen bu durum tarihte ilktir. Bakınız hizbullah olaylarına hiçbirinde bu kadar planlı ve denenmiş bir suikast yoktur. Doğuda bazı kişilerin kuyruğuna bastığı söylenen emniyet müdürü onu oraya atayanlar tarafından yok edilmiştir. Nasıl bugün hrant dink'i öldüren kişi 17 yaşındaki bir çocuk görünüyorsa, emniyet müdürünü öldürenlerde o zaman çok popüler olan hizbullah olmuştur. Biz biliyoruz ki türkiyde kurulan hizbullahın kimler tarafından ve niçin kurulduğunu.Olaya böyle bakınca kiminin derin devlet kiminin derin utanç tablosu olarak gördüğü kişiler mi hep türkiye cumhuriyetini ayakta tuttuğunu sanacaktır. Hayır...
2001 yılında kapsamlı bir suikaste uğrayarak öldürülen diyarbakır emniyet müdürü. görev yaptığı süreç içinde güneydoğu anadolu'da azmış olan hizbullah örgütünün bir çok üyesini yakalatmış,belirsiz cinayetleri de aydınlatmış bir insandı.*ölmeden önce,örgütün amaçlarının ne olduğu konusunda açıklamaları vardır.emrah gürkan 3310 öldürüldü kitabında bu suikasti anlatır.
7 sene önce bugün şehit olan, arkasından çok ağlayıp, üzüldüğüm insan. bu ülkeyi bilmem ama ben seni asla unutmayacağım.

uğruna öldüğün orospu cocukları su an türk-ermeni çatışmasında rol seçimi yaparken sen bu vatan için canını feda ettin.

hepimiz, hatta hiçbirimiz sen gibi olamayız.

huşu içinde yat.
diyarbakır'a devlet tarafından sahip cıkıldıgının kanıtıydı.
kanıtı kararttılar

ya gerçeği ?
son cumhuriyet şehidimiz,onu vuran beni de vurun şu feleğin işine bak dedirten unutulmayacak adam.
hainlerin planladıkları suikast sonucu kaybettiğimiz müdürümüz... Kendisinin yaptıkları, fikirleri, sözleri zihinlere kazınmıştır.

ayrıca türkiye hentbol federasyonu gaffar okkan adına turnuva düzenlemektedir.

(bkz: gaffar okkan turnuvası)
2001 yılının 24 ocağında ölümü ile arkasında bir çok soru işareti ve başarı öyküsü bırakmıştır. güzel memleketimde ölüm yıldönümü ana haber bültenlerinde yine 1-2 cümleyle geçiştirilecektir.
sekizinci ölüm yıldönümünde saygı ve rahmetle anılan diyarbakır emniyet müdürü.
rahmetle andığımız güzel insan, hemşehri.
nasıl bir hesaplaşmaya kurban gittiği meçhul diğerleri gibi.
şehit edilişinden bir ergenekon daha çıkar.
aynı uğur mumcu gibi o da bir 24 ocak günü şerefsizce katledilmiştir. hizbullah'ın hücre evlerini, silahlarını, örgütün şehir ve dağ kadrolarını ortaya çıkarmış, diyarbakırlı sokak çocuklarıyla yakından ilgilenmiş ve diyarbakır'da çok sevilmişti. ruhu şad olsun.
24 Ocak 2001... Saat:18.50 suları... Yer: Diyarbakır... Yeryüzünde herhangi bir canlının sağ olarak kurtulma ihtimalinin mümkün olmadığı bir suikast... Hedef, telsiz kodlarının 3310 şifreli ismi... Polis telsizinden olay anı:

Saat 18.50: Merkez, merkez. Saldırıya uğradık, saldırıya uğradık
Merkez :Olay yeri neresi?
Yaralı polis: Şehitlik mevkii
Merkez : Zayiat var mı, zayiat var mı?
Yaralı polis: Şehidimiz var.
Merkez: Sayın 3310'un durumu ne?
Yaralı polis: Başımız sağ olsun...

Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan, 24 Ocak 2001 tarihinde saat 18:50 sularında, Emniyet Müdürlüğü'nden ayrıldıktan sonra elim bir saldırıya uğramış ve dönemin Sağlık Bakanı Osman Durmuş'un yeğeni Atilla Durmuş, Mehmet Sepetçi, Mehmet Kamalı, Sabri Kün ve Selahattin Baysoy adlarındaki beş polis memuru ve kendisi şehit edilmişti.. Suikasttan sonra çok yazıldı,çizildi ve birçok komplo teorisi üretildi.Suikastı kimin yaptığıyla ilgili iddialar ortaya atıldı, Gaffar Okkan'ın kişiliğiyle ilgili yorumlar yapıldı: Gaffar Okkan'ın namuslu ve başarılı bir emniyet müdürü olmasının yanında, kendisinin hain ve işbirlikçi bir PKK ajanı olduğuna dek birçok iddia ortalarda dolaştı. Velhasılıkelam, olayla ilgili bir sonuca varmak pek bir imkansız gibi gözükse de, gerçi son tahlilde suikast Hizbullah örgütüne havale edilmiştir,Diyarbakır'da devletin güler yüzü olan, halkın "Gaffar Baba"sı Gaffar Okkan'ın Diyarbakır'da neler başardığını ve hangi taşı kaldırıp altından hangi pislikleri temizlemeye çalıştığını anlayabilmek, bizlere az da olsa suikastla ilgili ipuçları vereceği için, olaylara bu yönüyle bakmak, özelde Gaffar Okkan olayını ama daha geniş perspektifte, Güneydoğu gerçeğini anlayabilmemizde bize önayak olabilecektir.

Gaffar Okkan Kars Emniyet Müdürüyken,1993 yılında,yani PKK ile yapılan "düşük yoğunluklu savaş"ın,resmi makamların tabiridir bu, en yoğun olduğu yılda, bölgenin en "hassas" ili konumunda olan Diyarbakır'a tayin olmuştu. Diyarbakır ise o yıllarda, OHAL kapsamındaydı ve olağanüstü hal koşulları içerisinde yönetilmekteydi. Şehirde, Güneydoğu'nun geri kalanında olduğu gibi, iki terör örgütü aktif biçimde etkindi:Hizbullah ve PKK. Bunlar, aynı zamanda birbirleriyle de mücadele etmekteydiler. Halk ise, gerek OHAL yönetiminin,gerekse terör örgütlerinin baskıları altında aslında bir anlamda ezilmekteydi:Bir yanda, kendilerine destek verilmesi için gerekirse halkın üzerinde baskı kuran terör örgütleri,bir yanda ise devlet ve onun aygıtlarının baskısı. Biraz uzaktan bakınca Diyarbakır'ın ve Diyarbakırlı'nın konumu böyle gözükmekteydi. Gaffar Okkan, göreve atanmasıyla birlikte,ilk olarak polis biriminin içindeki çete gruplarına karşı savaş açtı ve onları yok etmeye çalıştı. Kendi ağzından bir örnek: "Bir trafikçi, bir terörle mücadeleden, biri de narkotikten üç memur, vatandaşın evine gidiyorlar, tek kırma bir av tüfeği buluyorlar. Eğer 300 milyon lira vermezse, örgüt yatakçısı olarak kendisini gözaltına alacaklarını söylüyorlar. Vatandaş geldi bana. Aldım arabama bütün şehri dolaştık, trafik memurunu bulduk. işte bu dedi... O da itiraz etmedi. Sonra diğerlerini açığa aldık." Bu müdahaleleri ister istemez, kendisine karşı bir antipati yaratmıştır.Çünkü tekere çomak sokmaya çalışmıştır.Ayrıca, iki terör örgütüne de hem dolaylı hem de direk yollardan etkili biçimde müdahalelerde bulunmuştu. 2000 yılında istanbul Beykoz'daki, örgüt lideri Hüseyin Velioğlu'nun da ölü olarak ele geçirildiği Hizbullah operasyonu, büyük ölçüde Diyarbakır Emniyetinin istihbarat bilgileri dahilinde yapılmış ve bu saldırıda ele geçen sanıkların bir kısmı da Diyarbakır Emniyetince sorgulanmıştı. Hizbullah'a vurulan bu darbe, örgüt içerisinde elbette ki Gaffar Okkan'a karşı bir reaksiyon oluşturmuştu, nitekim ölümünden kısa bir süre önce, Gaffar Okkan'ın Hizbullah'tan birçok ölüm tehdidi aldığı bilinmekteydi.

PKK ile olan mücadelesi ise daha başka bir boyutta gerçekleşmişti. PKK'nın şehirdeki milis güçlerine karşı etkili operasyonlar düzenlenmiş ve bunlar neredeyse ortadan kaldırılmıştı, ancak hiç kuşkusuz Gaffar Okkan'ın başardığı en büyük işlerden birisiyse, bölge halkı ile devlet arasında bir köprü oluşturmayı başarmasıydı.Halka tepeden bakmayıp, onları anlamaya çalışmış, onlara şefkat elini uzatmış, dertlerini dinlemiş, çözüm yolları aramıştı. Hayat, küçük ayrıntılarda gizlidir desturundan hareketle, birkaç ufak anektodunu bu noktada anlatmak lazım gelir: Kadın polisler Diyarbakır'da ilk kez onun emriyle sokağa çıkmışlardır: Bu kadınlardan bir kısmı, sokakta kayıp bulunan çocukları ailelerine teslim etmeye çalışırken, bir kısmı da yolda yürüyen yaşlı insanlara yardım etmeye çalışıyordu. Trafik memurluğu yapanlar vardı. Polis de , halkla olan diyalogunda artık daha dikkatli olmak zorunda kalıyordu. Sokaktaki insanlar,"Okkan Diyarbakır'a geldikten sonra polisler bize karşı daha saygılı davranmaya başladılar" diyordu. Gaffar Okkan, halkın arasında yürürken, korumalara pek ihtiyaç duymuyor, gecenin bir yarısı, en basitinden, tatlıcıya gidip, tatlısını yiyebiliyordu.Bunlar, okunduğu zaman, kulağa önemsiz gibi gelse de, aslında, halkla ne kadar kolay diyalog kurulabileceğini ispat etmektedir. Daha da önemlisi, devlet ile bölge insanın arasında aşılmaz duvarlar olmadığını, şimdilerde Başbakan bu kente giremez, sözleriyle tabir edilen Diyarbakır'da halkın ne kadar kolay kazanılabileceğini, bölge halkının sorunun devletle olmadığını, sorunun başka boyutlarda ele alınması gerektiğini bizlere göstermişti. Bölge halkının kazanılması demek, aslında PKK terörünün ortadan kalkması demekti ve aynı zamanda PKK terörünün sorunun militarist yöntemlerden önce, daha başka ve kesin yollarda kolaylıkla çözülebileceği net bir biçimde ortaya çıkmıştı. Cenaze törenini hatırladığımız zaman aslında neyi anlatmak istediğimiz daha net anlaşılacaktır: Nitekim, törende Diyarbakır halkı tek vücut halinde, merhumun Türk bayrağına sarılı tabutunu, Türk bayrakları ve Kürtçe ağıtları eşliğinde uğurlamıştır.Bu durum dahi tek başına, Gaffar Okkan'ın ne kadar büyük bir iş başardığının ispatıdır.Gaffar Okkan'ın görev yaptığı dönem sonucunda, Diyarbakır, şehirde yaşayanların ortak ifadesiyle "Yaşanılabilir bir şehir" hüviyetine bürünmüştü.

Bir söz vardır: "Taşı kaldırmayana akrep de yok çıyan da yok, taşı kaldırana akrep de çok, çıyan da çok" diye. işte Gaffar Okkan o taşları kaldırmış, altındakilerle mücadele ederken şehit düşmüştür.

Gürkan Yalçın, çaycı:

Şu an bütün Diyarbakır ağlıyor, Gaffar gerçekten gaffardı, o . Diyarbakır'ın babasıydı. 60 yaşındaki annem, sabaha kadar uyumadı, ağladı . Çok iyi bir insandı. Ben onun elini tutmuştum, daha önce hiçbir emniyet müdürünün elini tutmadım .
Sivil güvenlik elemanı, (adını vermiyor):
Babamı kaybetseydim bu kadar üzülmezdim... Bu hareket Diyarbakır halkına karşı yapıldı. Nifaklar var, yaşanandan rahatsız olanlar var... Mustafa Kemal iç ve dış mihraklar olduğundan söz ediyordu. Demek ki Gaffar da birilerinin kuyruğuna bastı, başımız sağolsun, Türkiye sağolsun...

Gaffar Okkan';a ağıt

Şehrimde kurşun sesleri duyulmayalı epey olmuştu.Ama bu kez silah sesleri ne bir düğün alayından ne de çocukların elindeki oyuncak silahlarından geliyordu. Akşam üstüydü,soğuktu, patlayan silahlar şehrimin Gaffar Babası'na sıkılmıştı. Kırılasıca elleriyle kurşunlar yalnız Gaffar'a değil aslında bütün Diyarbakır'a sıkılmıştı. Diyarbakır yetim bırakılmıştı, Diyarbakır öksüz bırakılmıştı.Diyarbakır sahipsiz bırakılmıştı.Neden! Neden! Neden! Kıymıştılar şehrimin babasına. Oysa ki bir karıncayı bile incitemeyecek yüreği vardı kanımca. Şimdilerde şehrimin sokakları suskun,sessiz, renksiz kaldı. Çünkü artık o şehit. Şehrim ağlıyor,şehrim kanıyor, hayret ki surlar nasıl dayanıyor da acaba, yıkılmıyor harap olmuyor. Ama yürekler yıkıldı harap oldu.

R. Oruç OĞUL
emrinde çalışan kişilere karşı pek anlayışlı davranmamıştır, maçlarda özel görevli sivil polisleri üniformalı olarak çıkarıp hedef yapması ve yeni tayin olan memurunu saatlerce bekletip gece yarısından sonra makamına çağırması gibi tuhaflıkları vardı...
arada hatırlanması gereken fail-i meçhul.