bugün

sosyalizmden ziyade, ulusal kurtuluşçuluk ve sömürgeciliğe karşıtlık yani anti-emperyalizm ile kendisini belli eder. 12 mart sonrasında, bu durumun küçük-burjuva niteliğini anlayan sol gruplar hızla proletarya sosyalizmine ve marksizme yönelirler.
bütün dünyada olması gereken ilerigörüşlü, sorgulayan, boyun eğmeyen, özgür ve bağımsız insanların yaşamış olduğu kuşak.
acaba şimdiki dünyayı görüp üzülüyorlar mıdır ? yoksa geçirdiği harika anıları düşünüp mutlu ama kırgın bir şekilde ölümü mü bekliyorlardır ?
şimdiki çocuklar harika falan değil harika olan onlardı.
joan baez janis joplin james dean herman hesse jacques brel leonard cohen bob dylan che deniz gezmiş yusuf hayaloğlu ahmet kaya... saya saya da anlata anlata da bitiremeyeceğimiz kuşak. yaptıkları okudukları izledikleri kültleri hala moda benim için. kıskandığım kuşağın sözcüleri.
fransa'da başlayan, avrupa ülkelerine yayılan, meksika'da japonya'da hissedilen hiçbir numarası, gideri olmayan, türkiye'de sol terörizmin, sol anarşinin alt yapsının tamamlanmaya başladığı yıllardır.

yaptığı işlerin yanlarına kar kalacağını sanan zavallı bir güruh caddeleri sokakları boş bulmuş bir devrim havasına girmişlerdi o yıllarda. bunların bir kısmı birkaç yıl sonra nereden geldiği belirsiz silahlarla türk çocuklarına kan kusturacaklardı zaten (*1). o güruhun ardılları şimdi bu anarşinin başladığı yılı özlemle anıyor. anmaktan başka ellerine bir şey geçmeyecek orası ayrı tabi. ha bu arada bugün başımıza bela olan pkk'nın temelleri de tam o günlerde atılmuştır. adı pkk değildi, ama mantıkları aynıydı. (bkz: doğu mitingleri) (bkz: türkiye işçi partisi)

olaylar fransa'da başladı. bunların fransa'da olanları, babaları, ağabeyleri önce kendi kaleleri olarak bilinen nanterre fakültesinde sudan sebeplerden ötürü olaylar çıkarttı. olayların akabinde fakülte çok geçmeden geçici olarak kapatıldı. aynı ekip güya bu kapatılma olayını protesto etmek için bir üniversiteyi (sarbonne) basıp dünyada sosyalist devrim havası başlattı. burada bir parantez açıp ağzımı bozmak zorundayım dostlar: bu nasıl bir yavşaklıktır ki halkı ekonomik durumuna göre ayırdıkları yetmiyormuş gibi sağı solu basıp gidişatı engelliyor, karşıt görüşleri devletin okullarına almıyor. kimsiniz lan siz, halk düşmanları! *
fransa'da o yıl ülkeyi nazilerden kurtamış milliyetçi-cumhuriyetçi yapıdaki de gaül vardı. eylemler de ona karşı düzenleniyordu. demek ki de gaül agresif bir milliyetçi değildi ki kendini, yanlılarını ve hatta ülkesini hedef alan bu protesto gösterilerine onların anlayacağı dilden bir cevap vermemiş, uzlaşmacı bir tavır takınmıştır. polis yer yer orantısız şiddet uygulamıştır doğrudur ancak bu olağan karşılanmalıdır. mesela suriye'deki gibi olaylar rahatlıkla çıkabilirdi bu ülkede de. hatta charlei de gaul daha sonra görevini bırakmıştır. yani kendini toplumdan üste gören başını burjuva veledlerinin çektiği bir grup koskoca devletin saygıdeğer bir liderini koltuğundan çekmiştir. militan radikal milliyetçi gruplar ise sanırım cezayirdeydiler o yıllarda. yoksa onlar bile yeterdi bu liseli, üniversiteli maceracılara. che'nin de bir yıl önce öldürülmesi de başka bir hava katıyordu bu güruha. ben zaten olayların çıkış noktasını tamamen buna bağlıyorum. kanıt olarak da fransa'da olayların artmasından sonra yapılan seçimleri yine sağcılar kazanmasını gösterebilirim. halk o seçimlerde gaulizmle devam demişti.

gereksiz yere övülen, büyütülen bu kuşağın başladığı ülkede bile ne kadar fason olarak ilerlediğini gördük. şimdi ülkemizdeki durumlara bakalım.

türkiye'de ise üç isim öne çıkıyordu. THKO(Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu), THKP/C(Türkiye Halk Kurtuluş Partisi/Cephesi), TiKKO(Türkiye işçi Köylü Kurtuluş Ordusu adındaki terör örgütlerini kuran deniz gezmiş, mahir çayan ve ibrahim kaypakkaya adındaki bu üç isim bazı kimseler tarafından romantik, iyiliksever, vatansever insanlar olarak görülmüş ve sahiplenilmiştir. oysaki bu üçlü günümüzün başbelası olan pkk'ya zemin hazırlamaktan başka bir hiç halta yaramamış isimleri bir avuç üniversite öğrencisi dışında kimse tarafından bilinmeyen tiplerden başka hiçbir şey değildir. olan popülaritesini de dizilere, filmlere vesaireye borçludur.

(*1) değinmeden geçemeyecektim, üste değinseydim de akış bozulacaktı. o yüzden burada değiniyorum. zamanın ckmpsi, efsane partimiz, olayları çok iyi gözlemlemiş mükemmel bir ileri görüşlülükle 3-4 yıl içinde başlayacak ve 80 darbesine kadar gidecek olayları görmüş, ve daha sonra ülkücülük olarak bilinen türk-islam sentezini 1969 adana kongresinde kabul etmiştir. kısa bir süre sonrada birkaç yıl sonra start verecek sol teröre karşı komando kampları açılmıştır. türk-islam sentezini falan eleştiriyoruz hatta en çok biz seküler milliyetçiler eleştiriyor ama o yıllarda cidden faydalanılmış, bizim solcuların anadolu yapısı erimiştir. bir daha da hiç toparlanamayacaktır.
müslüman değildirler, bu nedenle gözüme girmiş bir topluluk.
emperyalizmin, militarizmin, savaşın dünyanın tek seçeneği olmadığını dile getirmişlerdir.
"yaşamış sayılmaz zaten, yurdu için ölmesini bilmeyen."
anlayışını öğretmişlerdir.
· (bkz: liverpool da beatles adana da müslüm gürses)
ilk entry leri okuyarak, tam olarak ne olduğunu anladığım kuşak. o kadar duyduk ama nedir lan bu 68 uşağı diye az hayıflanmadım. ama öğrendik şimdi.
hatırla sevgili tarzı dizilerden duyulan kuşak.
hippilerin doğuşu, sokak müziğinin tavan yaptığı yıllar. protest müzik de bu şekilde literatüre girdi. müziğin siyasete alet edilmesi hiç bu kadar güzel olmamıştı.
hippilerin doğuşu, sokak müziğinin tavan yaptığı yıllar. protest müzik de bu şekilde literatüre girdi. müziğin siyasete alet edilmesi hiç bu kadar güzel olmamıştı.
pek coğu türkiyenin en seckin üniversitelerinde eğitim görmüs, en iyi bölümlerinde okumaya hak kazanmıs ancak yasadıkları ülkeyi ve dünyayı sarmalayan sorunlara karsı kayıtsız kalamayarak idealist kişilikleri ile sorgulamıslardır hayatı..

devrim, barıs ,özgürlük , esitlik, kardeslik gibi hayati konularda kitaplar okuyarak, aralarında tartısarak, kafa patlatarak kendilerini gelistirmeye calısmıslardır. insanı insan yapan kritirleri yerlesmesi için büyük bedeller ödemişlerdir.

kimi zaman asırılıklara kacıp yanlıslıklar yapmıs olabilirler. ama cekilen onca eziyeti, kahrı mağzada oyalanmıslar türünden basite indirgeyrek yansıtmakta ne derece mantıklıdır tartısılır..
Delikanlıydılar. idealisttiler. Devrimciydiler.
Bozulmamış saf bir kuşaktı onlar.
Kızıldere’de katledilen Kazım Özüdoğru gibi, “halka inmeyi” ayakkabı boyacılığı yapmak sanıyorlardı.
işten atılan Çorumlu belediye işçileri için yürüdüler.
Kürtler için de yürüdüler; Kürtçe slogan atıp, Kürtçe şiirler okudular. Varto Depremi nedeniyle kan bağışı kampanyası düzenlediler. Azgın Zap Suyu’na köprü inşa ettiler.
Pancar, tütün, fındık, haşhaş mitingleri yaptılar. Tam bağımsızlık için “Mustafa Kemal Yürüyüşü” düzenleyip Samsun’dan Ankara’ya yürüdüler. Atatürk heykelleri tahrip edilmesin diye geceler boyu nöbet tuttular.
68’li kızlar da vardı bu eylemlerde; hem de mini etekleriyle.
Hippiler yok muydu? “Özel okullara hayır” yürüyüşünde, uzun saçlı genç üniversiteli, sarışın kız arkadaşıyla hem sarmaş dolaş yürüyor hem de slogan atıyordu. O hippi; Kızıldere katliamından tek sağ kurtulan Ertuğrul Kürkçü’ydü.
Hayalleri vardı; dillerinde ise John Lennon’un “Imagine” şarkı
devlet büyüklerimiz tarafından heba edilen kuşak.

(bkz: devlet büyüğü silkmek)
(bkz: devlet büyüğü silkmek helal mi sorunsalı)
68 kuşagı, moskof uşağı.
bir kuşaktı geldi geçti. zalim kazandı yiğitler öldü.

sonra denizler mahirler ulaşlar doğdu yeniden.

sırf yaşasın diye ruhları seslendik oğullarımıza adlarıyla.

onlar bugün hastanede doktor, yolda mühendis, mahkemede avukat savcı ...

bir kuşak gitti ruhları burada aramızda.
68'ler hareketi slogan kelimesi adı altında, uluslararası ve sol kanat bir sivil hareketler olarak özetlenebilir, 1960'lı yılların ortasında etkili olmuştur. 68'ler hareketi Amerikan sivil hakları savunucularının protestosu ile başlamıştır.
Almanya'da, diğer Avrupa ülkelerinde olduğu gibi, yoğun sivil bir çatışma durumu vardı. 13 Ağustos 1961'de Berlin Duvarı'nın inşa edilmesinden sonra, doğu batı çatışmasının odağı değişmiştir. Sovyet-çin yayılmaları ve proxy savaşları (Vietnam'da yapıldığı gibi) [Vekaleten savaşlar] daha çok ön-plana çıkmıştır. Küba Devrimi, Vietnam'da Amerika'nın savaşının yarattığı ilk gerginlik, Kongo ve sınıf mücadeleleri, Cezayir'deki devrim düşünceye yeni bir yön vermiştir.

1968 yılında, bu hareketler tarafından temel konu haline getirilen çatışmalar ortamın tansiyonunu yükseltmiş, Amerika'da vietnam savaşına, teolog ve sivil haklar mücadelecisi aktivist Martin Luther King'in öldürülmesi olayına karşı bir çok gösteri yapılmıştır. Vietnam Savaşı'nın yoğunlaşması Yeni Sola global bir fenomen haline getireceği merkezi bir hareket noktası vermiştir.

68'ler hareketi, Prag Baharı'nı batıya ilişkin bi fenomen olduğunu yorumunu yaparak bu olayı gözardı etti. 1968, kültürel bir batılılaşma ile aynı anlama dönüştü. Buna karşı, immanuel Wallerstein 60'ların sivil hareketlerini kapitalizme karşı yöneltilmiş global bir hadise olarak yorumladı. O bunun için "world revolution" kavramını kullandı. Wallerstein şu varsayımdan yola çıktı; Kapitalizm bir batı sistemi olarak var olmuştur, böylece, ulusal bir düzlemde, hiçbir devrim ortaya çıkamaz.

Bir çok isyanla eş zamanlı olarak-1848 ve 1968'de olduğu gibi- gerçek dünya devrimleri olarak kabul edilmiştir. 1968 yılında Amerika'nın hegemonyası en dikkate değer ortak hedef haline gelmiştir. Marcel van der Linden 1960'ların sonunda kısa bir periyodun içinde, 1970'lerin başlangıç yıllarında, çeşitli süreçlerin işleyiş nedenlerini açıklamaya çalışmıştır. Bununla ilgili olarak çeşitli farktörler vardır; en temel üç faktör ise şunlardır; ikinci dünya savaşından sonra 1966 yılının krizi ile sekteye uğrayan güçlü ekonomik gelişim; üniversite eğitimi de dahil olmak üzere, eğitimli insan sayısında dünya çapında görülen güçlü bir artış, ikinci dünya savaşından sonra başlayan ve 1960'ların başlangıcında hızlanan kolonizasyon faaliyetlerinin sona ermesi.

Bu yapısal etkilerin yanında, poltikanın başka biçimlerine esin kaynağı olan bir çok olaydan bahseder; bunlar Küba devrimi, Çin'in Proleterya Kültür Devrimi ve 1968 yılındaki Prag Baharı, bunlarla aynı derecede önemli bir diğer olay Vietnam savasşındaki Tet saldırılarıydı. Bununla birlikte, öğrencilerin-müdahil olmadığı, özellikle Fransa, italya ve ispanya'daki hereketlere de dikkat çekmek gerekmektedir.

68'ler hareketinin ulusları aşan boyutu kolonizasyon hareketlerinin sona ermesi, anti-emperyalizm ve neo-kolonyalizmin bir çok biçimine karşı protestoyla desteklendi. Kolonyalizm karşıtı hareket için karakteristik olan katılımcılar arasında tüm dünyada büyük bir bağ meydana getirmesiydi. Che guevara'nın Foco teorisi ve Cezayir'in bağımsızlık mücadelesi savunucularından Franz Fanton'un yazıları ortak bir entegrasyon ve birleşme çerçevesi sağladı ve bir gerilla mantalitesine göre somut organizasyon biçimlerinin kurulmasını da beraberinde getirdi.

Küba devrimi ve Cezayir savaşı 68'ler hareketinin öncüsü olarak görülebilir. 68'lerin Zeitgeist'inde, katolik kilisesinin uluslar ötesi bir yapısı teolojik bir özgürleşmenin ortaya çıkışını sağlamıştır. 1962-1965 yılları arasında hüküm süren ikinci Vatikan Konsülü kilisenin şümüllü bir yenilenmesini desteklemiştir. Bu arka plana karşı, Latin Amerika'da yoksulluk, baskılanma, adaletsizlik ile karakerize edilen yaşam koşullarından ötürü, 1968 yılında Piskoposların bir araya geldiği Medellin konferansında yoksullara ilişkin teoloji fikri kabul edildi. Benzer bir kavram Güney Afrika ve Asya'da da gelişti. Amerikan Sivil Haklar hareketinden ortaya çıkan "Black Theology", teolojik özgürleşmenin radikal bir biçimi olarak anlaşılmıştır.

Uluslararası önemine rağmen, 1960'ların öğrenci hareketi tarafından başlatılan Almanya'daki olayları 68'ler hareketi olarak tanımlanımıştır. Bu hareket kendi ismini tüm bir jenerasyona vermişti. Bu insanlar için 1960'lı yılların sonu biçimlendirici ve eğiticiydi. Bu jenerasyonun üyeleri olan ve aktif bir biçimde protestolara dahil olanlar 68'ler kuşağı gibi tanımlanmışlardır. Yayıncı Rainer Böhme 1940'dan 1950'ye kadar ki yaş grubunu sekiz milyon almanı 68'ler kuşağı olarak belirlemiştir.

Gündelik düşünceler temelinde bakıldığında, bazı ülkeler 68'ler hareketini bir nesil çatışması ya da gençlik hareketi olarak kategorize etmiştir. Olaylara bu şekil bir bakış farklı jenerasyonların çatışmaya girdiği gerçeğini dikkate almamıştır. Farklı teorik kavramlara dayanarak, 67/68 kuşağının toplumsal hareketi, uluslararası bir önem arz eden ve nesillerin müdahil olduğu bir protesto hareketi olarak kavranmıştır,.
Büyük bir çoğunluğu 1975 sonrası var olmayan kuşak.
Sinan Cemgil(1944-1971)
Deniz Gezmiş(1947-1972)
Mahir Çayan(1946-1972)
ibrahim Kaypakkaya(1949-1973)
Alparslan Özdoğan(1946-1971)
Yusuf Arslan(1947-1972)
Cihan Alptekin(1947-1972)
Ali Haydar Yıldız(1953-1973)
Ulaş Bardakçı(1947-1972)
Hüseyin inan(1949-1972)
Ömer Ayna(1952-1972)
Saffet Alp(1949-1972)
Kadir Manga(1947-1971)
Taylan Özgür(1948-1969)
Niyazi Yıldızhan(1948-1972)
Ahmet Atasoy(1946-1972)
Harun Karadeniz(1942-1975)
Hüdai Arıkan(1946-1972)
Hüseyin Cevahir(1945-1971)
Sinan Kazım Özüdoğru(1949-1972)
Sabahattin Kurt(1949-1972)
Vedat Demircioğlu(1943-1968)

Eksik varsa söyleyin.
68 kuşağı insana çok şey anlatır elbet bana göre en net ifade Deniz Gezmiş'e aittir: "Beni ayaklarımdan asın; çünkü peşimden gelecek çok insan olacaktır!" sanırım bu yeterli oldu.
Usuldan bir sigara yakar ve devleti dün yönetenle bu gün yöneten arasında hiç bir fark olmadığını düşünür durursun.. bu ülke zamanında 17 yaşındaki çocuğun yaşını büyütüp; 97 yaşındaki dedenin yaşını küçültüp asmıştır. Bunlar ve bunun gibi olaylar bu ülkenin hukuk kıyımı ve yüz kızartıcı suçlarıdır. bunu kimse inkar edemez..
Ve biliyorum gün gelecek başka bir kuşak bu günleri yazacak.. çok şey yazacaklar o zaman tıpkı 68 kuşağını anlattığımız gibi kimse suçlunun yanında olduğunu kabullenemeyecek ve yine olan gencecik, yaşanmamış/yarım kalmış hayatlar olacak.
başlangıç: fransa.
amaç: abd'nin vietnam'a yönelik politikalarını protesto etmek.
gençlerin marksist düşünceye kapılması, faşist siyasi sınıfa karşı eylemler düzenlemesi.
1968, türkiye.
başlangıç: ankara,dil tarih coğrafya fakültesi.
1969: istanbul, abd 6.filosu protestosu
odtü: abd büyükelçisi commer'in arabasının yakılması.
bir grup gençlik heyecanı içinde olan maceracı grup ne olursa olsun bu ülkenin evlatları.
içlerinde parayı görünce acımasız kapitalist olanları da barındırmış kuşaktır. yani ; bir kısmı davasında samimi iken bir kısmı da modaya uymak için o kuşak arasında gizlenmiştir.
kendimi fraksiyon olarak 68 kuşağına aman aman yakın olarak konumlandıramam. ama bir gerçeklik var ki yadsınamaz; bu jenerasyon ve fikir akımı olsun, yine aynı jenerasyonun tam zıttı ideolojideki gençler olsun* hepsi okuyan, araştıran, sorgulayan, kendince doğru idealler uğruna çarpışan insanlarmış. doğru veya yanlış, bir ideolojiye sahip ve hayallerindeki türkiye için mücadele veren bir nesil.

o neslin üzerinden önce 12 mart, ama daha sonra çok daha ağır şekilde 12 eylül adeta bir buldozer gibi geçti. sorgulayan, araştıran, bir davaya sahip gençlik yok oldu gitti. o kültürel birikim kayboldu, yok oldu; tıpkı sağcısıyla solcusuyla kendini yetiştirmiş, davası olan o ilkeli gençlik gibi.

oralardan kerimcanlara, aleyna tilkilere, enes baturlara kalan bir nesil... 40 yılda bizi nasıl heba etmişler, buradan anlayabiliriz. yazık...
hepsi o kadar mübarektilerki muhammedin müritleriydi evet.