bugün

Tarihe 12 Mart Muhtırası olarak geçen olay, askerlerin emir komuta zinciri içinde 12 Mart 1971'de gerçekleştirdikleri yıkıcı ve tahrip edici sonuçlara yol açan 1960 sonrasındaki ikinci askeri müdahaledir.

Muhtıranın seyri sırasında önemli aktörlerden biri olan Fuat Doğu istihbarat teşkilatı MiT'in müsteşarıydı. Harp Okulu'nu bitirdikten sonra 1954 yılında o zamanki adı MAH olan teşkilata atanan Doğu, 1962'de reis yapıldı. iki yıl bu görevde kaldıktan sonra Sivas Tümen Komutanlığı'na atanan Fuat Doğu, 1 Mart 1966'da ikinci kez MiT Müsteşarlığı'na getirildi. Bu görevini 1971'e kadar sürdüren Fuat Doğu, 23 Temmuz 1971 tarihinde korgeneral rütbesiyle emekliye ayrıldı. 1978'de ise 7 yıl süreyle Lizbon Büyükelçiliği görevinde bulundu, 31 Mayıs 2004 tarihinde Ankara'da 90 yaşında vefat etti.

Fuat Doğu, 12 Mart döneminin fırtınalı günlerinin en önemli tanıklarından biri. MiT'in en sevilen müsteşarı sayılan Doğu, "istihbaratçıların hocası" olarak da tanımlanır. Nuri Gündeş, Emre Taner, Hiram Abbas, Cevat Öneş, Mehmet Eymür,Mikdat Alpay gibi üst düzey MiT yöneticilerini yetiştiren kişidir.istihbarat işi kovboyculuk değil sözü ona aittir.

Bu Yazı dizisinin içeriği Fuat Doğu'nun yıllarca özenle sakladığı belgelerden, özel notlardan ve istihbarat raporlarından oluşuyor ve burada Fuat Doğu'nun istihbarat başkanı olarak 12 Mart dönemine ilişkin henüz gün yüzüne çıkmamış görüşlerini ve değerlendirmelerini bulacaksınız. Dizide ayrıca dönemin aktörlerinin en gizli yazışmalarını ve konuşmalarını bulacaksınız.

istihbarat örgütünün olaylara yaklaşımı neydi, gelişmeler nasıl değerlendiriliyordu?

Konu başlıkları itibariyle Türkiye 12 Mart 1971 ortamına nasıl geldi?

9 Mart'ta yapılması planlanan asıl darbe nasıl engellendi?

Başbakan Süleyman Demirel muhtıraya engel olabilir miydi?

O dönemde devlet sola, irticaya, Kürtlere nasıl bakıyordu?

Bugünün popüler isimleri devlet tarafından nasıl algılanıyordu?

kaynak: milliyet, Oktay Pirim - Süha Arabacıoğlu

Muhtıra Metni

Askerlerin, 12 Mart 1971'de CumhurbaşkanıCevdet Sunay'a verdikleri muhtıra metni şöyle:
"Parlamento ve hükümet, süregelen tutum, görüş ve icraatıyla yurdumuzu anarşi, kardeş kavgası, sosyal ve ekonomik huzursuzluklar içine sokmuş, Atatürk’ün bize hedef verdiği çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmak ümidini kamuoyunda yitirmiş ve anayasanın öngördüğü reformları tahakkuk ettirememiş olup, Türkiye Cumhuriyeti'nin geleceği ağır bir tehlike içine düşürülmüştür. Türk milletinin ve sinesinden çıkan Silahlı Kuvvetleri’nin bu vahim ortam hakkında duyduğu üzüntü ve ümitsizliğini giderecek çarelerin, partiler üstü bir anlayışla meclislerimizce değerlendirilerek mevcut anarşik durumu giderecek anayasanın öngördüğü reformları Atatürkçü bir görüşle ele alacak ve inkılap kanunlarını uygulayacak kuvvetli ve inandırıcı bir hükümetin demokratik kurallar içinde teşkili zaruri görülmektedir. Bu husus süratle tahakkuk ettirilemediği takdirde, Türk Silahlı Kuvvetleri kanunların kendisine vermiş olduğu Türkiye Cumhuriyeti'ni korumak ve kollamak görevini yerine getirerek, idareyi doğrudan doğruya üzerine almaya kararlıdır. Bilgilerinize."

--spoiler--
Tarih 19 Ocak 1970...
12 Mart Muhtırası’ndan 14 ay önce...
Yer Çankaya Köşkü...
Dönemin Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay, Başbakan Süleyman Demirel...
Milli istihbarat Teşkilatı (MiT), “Yurt güvenliğini dıştan ve içten tehdit eden olaylar” konusunda Milli Güvenlik Kurulu’na (MGK) brifing veriyor.

Kurul üyeleri koltuklarına yaslanıyor, MiT Müsteşarı Korgeneral Fuat Doğu'nun söyleyeceklerini dinlemeye başlıyor:
"Şu anda Türkiye'deki olayları yalnız bize mahsus, mücerret (soyut) hadiseler zinciri diye kabul etmek mümkün değildir. Malum olduğu üzere, kamplar arasındaki mücadelede Ordadoğu, Komünist blokun propaganda, tahrik ve yerleşme faaliyetlerinin siklet merkezini teşkil etmektedir. Irak, Suriye gibi komşu devletlerde Sovyet yerleşmeleri yanında, Ortadoğu ve Afrika'da sosyalist olmayan ülkelerde meydana gelen bir seri ihtilaller, bölgede sosyalist kampın etkisini her geçen gün biraz daha arttırmaktadır.
Lübnan'da El Fetih gerillaları, Somali, Sudan ve Libya'da sosyalist cuntaların iş başına geçmesi, Suudi Arabistan'a musallat olan Yemen, Ürdün'deki karışık durum, iran'da komünist blokla yapılan ekonomik anlaşmalarla Sovyetlerin nüfuzunun artması, Mısır'ın malum olan sosyalizmi ve her yönü ile bir Sovyet üssü haline gelmesi, Akdeniz'deki Sovyet Donanması gibi vakıalar, Türkiye'de sosyalist ideojilerle çevrilmiş ve tecrit edilmiş bir ülke konumuna getirilmiştir.

Türkiye'de rejim değişikliğine gidecek bir ihtilal şekline sokulması, halk içinde fısıltı gazetesinin son zamanlarda geniş ölçüde harekete getirilmesi, malum solcu yazarların açıkça Türkiye'yi tek parti sisteminin kurtaracağını ve bunun için de mutlaka bir hareketin meydana geleceğini yazmaları, halk kitleleri yanında bilhassa orduyu tahrik için giriştikleri gayretler, her halde yalnız Türkiye'nin içindeki sıkıntılardan doğmaktadır diye kıymetlendirilemez. Sosyalizme kaydırılmış olan Ortadoğu devletlerinin hepsinde demir perde gerisi devletlerinin bu tahrikleri ve şu anda bize yaşattıkları safhalar müşahede edilmiştir. Dıştan içe tecevih edilen ve içerde ortaklar bulan bu faaliyetler konuları itibariyle çeşitli ve fakat hedefleri itibariyle müşterek yani Türkiye'yi ihtilale götürmek, parçalamak ve komünizmi Türkiye’de hakim kılmak istikametindedir."

MiT Müsteşarı Korgeneral Fuat Doğu, bu noktada kısa süre duraksıyor, suyundan bir yudum aldıktan sonra "Burada komünizme sürükleyici mahiyetindedir şeklindeki maruzatım yanlış anlaşılmamıştır"" diyerek devam ediyor:

"Yalnız sol'u itham için bu maruzatı yapmış değilim. Türkiye'de başlarına beyaz örtüler takarak ellerinde Kuran cüzlerine ait torbalarla en iptidai medreselerde Kuran öğrenimi yaptırılan 8, 10, 12 yaşındaki erkek veya kız çocuklarının bu duruma sürüklenmelerinin de şüphe yok ki karşısındayız."

Hangi ülke niye destekliyor?

istihbaratın o dönem sunduğu bu brifingte dikkat çeken, ister sağ, ister sol olsun herkesin demokrasiyi ortadan kaldırmak için ortak mücade verirken de ağırlıklı olarak irticai unsurları kullandıkları görüşünü savunması.
Fuat Doğu, analizlerini anlatırken, bu noktada "Fakat" diyor, "Bugün Türkiye'de asker, sivil bütün bunları görmezden gelerek yalnız yeşil irtica vardır bahanesi ile ihtilale kadar varan düşünce ve gayretkeşlik içersinde bulunmaktadırlar" eklemesini yaptıktan sonra sözlerini dış ülkelerden gelen tehditlere çeviriyor.

41 yıl önceki algılamaya göre Milli istihbarat, yabancı ülkelerin Türkiye'ye yönelik yaklaşımlarını bakın nasıl görüyor:
Sovyetler Birliği: Komünizm, Kürtçülük, Ermenilik, Gürcülük ve diğer yıkıcı faaliyetler ve ihtilal arzularının desteklenmesi.
Bulgaristan: Komünizm, Kürtçülük, her türlü yıkıcı faaliyetler ve ihtilal arzularının desteklenmesi.
Yunanistan: Türkiye’nin Ermenilik ve Kürtlük hatta anarşiye gitmesi hareketlerinin desteklenmesi ve megalo idea arzularının Türkiye’nin bu duruma düşmesinden faydalanılarak tahakkuk ettirilmesi.
Suriye: Hatay davası, Araplık, Komünizm ve sabotör yetiştirilmesi.
Irak: Kürtçülük faaliyetleri, komünizm.
iran: Kürtçülük, Alevilik ve Şiilik.
Suudi Arabistan: irtica ve sağ hareketlerin desteklenmesi.
Doğu Almanya: Komünizm, Kürtçülük ve her türlü yakıcı faaliyetlerin desteklenmesi. Bu faaliyetler Batı Almanya’da meydana getirilmiş olan malum organizasyonlar kanalı ile Türkiye’ye intikal ettirilmektedir. (1970’larda Doğu Almanya Sovyetler Birliği’nin kontrolündeydi)
Fransa, ingiltere, Amerika: Ermenilik, Kürtçülük faaliyetlerinin desteklenmesi.


MiT RAPORUNDAN:

"Deniz Gezmiş elebaşı bir serseri"

Fuat Doğu, Milli Güvenlik Kurulu'na sunduğu brifingte dış tehditleri sıraladıktan sonra içerideki duruma getiriyor sözlerini. Aslında bu değerlendirme bir anlamda devletin görüşü sayılabilir. Çünkü kurul üyeleri sessizce dinliyor ve hiç itiraz gelmiyor.
Devletin bakış açısında tek ortak bir algılama var o da sol ve sosyalizm tehlikesi. Fuat Doğu bakın o brifingde hangi değerlendirmeleri yapıyor:

"Üniversiteler, çeşitli dernek ve teşekküller, münevverler, bir kısım ordu mensupları, mahkemeler, basın sol’u destekliyor ve sol'a yaranma gayreti içinde bulunuyor ve yardımcı oluyorlar. Bu durumda icra bir memuru tayin edemiyor, bir memuru emekli edemiyor, bir subay ne kadar disiplinsizlik yaparsa yapsın nakli yapılamıyor veya cezalandırılamıyor, bir TRT toplum içinde hiçbir fonksiyonu olmayan lalettayin bir üniversite talebesinin veya bir anarşi teşkilatının beyannamelerini arka arkaya yaymaktan çekinmiyor."
O dönemin gençlik liderlerinden, idam edilerek cezalandırılan Deniz Gezmiş için Fuat Doğu’nun söyledikleri ise son derece çarpıcı:
"Toplum içinde türemiş olan elebaşı serseri..."

Bu konudaki tam ifadesi şöyle Doğu'nun:
"Deniz Gezmiş gibi toplum içinde türemiş olan elebaşı serseriler her türlü anarşik hareketleri teşvik, tahrik ve yürüttükleri halde mahkemeler tarafından suçlu görünmüyor."

Doğu, bu değerlendirmesinin ardından Türkiye'de ihtilal olur mu, sorusunun yanıtını vermeye çalışıyor:
"Türkiye'nin ihanetler içersinde bulunduğu ve bunların Türkiye'yi bir anarşi ortamına sürüklediği bir vakıadır. Türkiye'de ihtilal olur mu sualinin cevabını filan ayda filan ünde ihtilal olacaktır şeklinde vermek mümkün değildir. ihtilaller tarihi tetkik edilince hiçbir ihtilalin tarihinin önceden tespit edildiği görülemez."

Doğu'nun brifingdeki son cümleleri ise yine düşündürücü:
"Bizim artık demokrasimizin disiplinini sağlayacak frenleri sıkmamızın zamanı gelmiştir."

Aynı brifingde, Doğu'nun değerlendirmelerini içeren konuşmasının ardından Milli Güvenlik Kurulu üyelerine Türkiye'deki aşırı sol ve aşırı sağ grupların liderleri, neler düşündükleri, yayın organları, destek grupları ve etkileriyle ilgili geniş kapsamlı bir de şema sunuluyor.
--spoiler--

yazarın notu: dönemin siyasi atmosferi soğuk savaşın en hararetli ve kamplaşmanın gerçekleştiği yıllar oldugunu hatırlatmalıyız. ayrıca fuat doğu'nun da belirttiği gibi böyle durumlarda akıcı bir fısıltı gazetesi çalışmakta olup nasıl başladıgını ve nasıl geliştiğini asla yakalayamıyorsunuz.

ama en vurucu cümle arada gizli !!