bugün
- rusların en iyi olduğu şeyler25
- manyak olmaya karar verdim10
- spor salonuna gitsem erkekler popoma bakar mı21
- mert hakan yandaş39
- sokak köpeklerini isteyen evinde baksın8
- galatasaray15
- kitap okumanın zararlı ve gereksiz olması15
- anın görüntüsü12
- ismail kartal11
- sokak hayvanları uyutulacak29
- age of empires'in üstüne oyun var mı9
- kaza yerinin tespiti iran ihası tarafından yapıldı8
- ankarayı öven tip13
- bugün üike olarak resmi yastayız13
- şeriat ülkesinde bir kadın nasıl öldürülür8
- arkadaşlar damatlık bakıyorum da sizce bu nasıl20
- türk kızları neden gülümsemiyor9
- icardi190536
- bir galatasaraylının kulağına fred diye fısıldamak12
- fenerbahçe büyüklüğü11
- akp'nin fenerbahçe ve beşiktaş düşmanlığı14
- bir şarkı sözü der ki12
- erkeklerin hep fotoğraf istemesi14
- insanlara olan inancınızı ne zaman kaybettiniz17
- icardi1905'i silip atmak20
- afganistan yardımlaşma derneği başkanı15
- akpnin hala bedava kek vaadini tutmaması13
- sevgilinin kız arkadaş lobisi10
- escort ile evlenmek11
- şişmanlar ölünce nereye gider9
- ellerim bos gonlum hos10
- karınızla gratise gider misiniz10
- kilo almak için bik bikle evlenmek11
- alex de souza vs fred10
- cumhrbaşkanm sizi dünya yenemedi ben nasıl yeneyim15
- cehennemde türkçe konuşulur8
- 19 mayıs 2024 fenerbahçenin bütün oyunları bozması16
- iran'ın depremde yas ilan etmemesi9
- dondurma yalarken erkeklerin sürekli bakması8
- jayden oosterwolde11
- fenerbahçe'nin attığı golde faul olması17
- karınız olsa döver misiniz9
- fenerbahçe15
- yeşil gözlü erkek olmak10
- hani u19 gelecekti ühühühühühühü10
- fulya öztürk9
- iran cumhurbaşkanının helikopter kazası41
- maldivlere gitmek varken eminönü nde takılan martı10
- dursun özbek19
- yazarların bugün içtiği sigara sayısı12
Zordur köprüleri yakmak...
Sıradan sabahların mahmurluğuna alışmışlar için, bir şafak vakti aniden geçmişinden ve bugününden vazgeçmek ve içinde her nasılsa saklanmayı başarmış bir yarın heyecanının kanadına tutunarak havalanmak cesaret ister. Kurulu düzen öylesine rahat, öylesine huzur doludur ki, ruhuna gömülü çocuğu, yıllarca kınında beklemiş keskin bir kılıç gibi uyandırıp dörtnala ileri atılmak, yaman bir karara dönüşür.
Zordur insanın onca zaman, bunca emekle kurduğu ne varsa hiçe sayıp, mağlup ama mağrur bir komutan edasıyla yeni seferlere niyetlenmesi... Bugüne yenik düşenler, yarını sadece hoş bir hayal olarak düşleyip, dünde yaşarlar. Bedel ödemeyi göze alanlar ise, yelkenleri atlastan gemilerle, arkalarında külden köprüler bırakarak meçhul bir istikbale doğru dümen kırarlar...
Yakılan sırat köprüsüdür. Geçer ve orada kalırsınız: cennetse cennet, cehennemse cehennem... dönüşü yoktur...
Clint Eastwood'un son filmi "Madison Kasabasının Köprüleri" çoğumuza bir kez daha ruhumuzun derinliklerinde saklanan o yakılası köprüleri hatırlattı. Hayatı, sohbetsiz sofralara yemek hazırlamaktan ibaret, kendi halinde bir ev kadınının günün birinde kapıyı çalıveren bir yabancıyla yaşadığı 4 günlük "yasak ilişki", içimizdeki şeytanın kapılarını çaldı. 40 yıl kendirli, kendinden bile saklamış bir kadının, 4 gün içinde kendisiyle tanışması ve 40 yıldır ıskaladığı bir mutluluğu bir "yabancı"da yakalaması, dünyanın dört bir yanındaki izleyicilere pek tanıdık bir duygu gibi geldi.
Sinema çıkışında ellerindeki küçük mendilleri gizli gizli göz pınarlarına bastıran hanımlarla, yaşlı gözlerini kara gözlüklerinin ardına saklamaya çalışan beyler, yasak bir
ilişkiye gözyaşlarıyla onay veriyorlardı adeta...
Yolboyu eşler birbirlerini yokladı, ihmal edilmiş heyecanlar çıkarıldı naftalinli sandıklardan... Kimi, köprüleri yeniden kurmanın yollarını aradı, kimi yakma vaktinin gelip de geçtiğini düşünürken...
Lakin zordur köprüleri yakmak...
Meçhul bir istikbal uğruna bugününden vazgeçmek korkutur insanları... Mazinin hatıraları taze, dostluklar sıcak, kurulu düzen güvenlidir. Nitekim filmin kadın kahramanı da kendi köprülerini yakmaktan son anda vazgeçer. Ruhunun köprüleri yerine, cesedini ateşe vererek, bir imkansız aşkı, küllerin buluştuğu öbür dünyaya erteler.
Köprüleri yakmak cesaret ister... ama siz kararsızlanırken köprünün karşısından ışıl ışıl yeni bir hayat umudu inatla gülümser insana... Bir elte bugünün yerleşikliğine tutunurken, öbürüyle yarın macerasına uzanmaya çalışır, arada çırpınır durursunuz.
Belki orayı bilmemek, bilmekten iyidir. Bilip de gidememek en beteridir çünkü...
Sinema çıkışında izleyicilerin düşünce balonlarında köprüler sallanıyordu. Eşler yolboyu birlikteliklerinin muhasebesini yaptılar, kimileri işi cesur bir hesaplaşmaya dönüştürerek, kimi kaygılarını dillendirmeye çekinerek...
Kimi evlerde eski aşklar tazelendi ve yeni köprüler kuruldu, ihmal edilmiş diyaloglardan... Kimi evlerde ise yeniden sohbetsiz sofralara dönüldü... Rahat oturma odalarının kurulu düzenlerine sarılanlar, heyecan dolu bir aşkı beyinlerinde büyüterek kaşıkladılar yemeklerini..
ve ertelediler, ruhlarının köprülerini kavuracak bir heyecan ateşini; o ateşin ancak cesaretlerini yakacağı güne kadar...
can dündar
Sıradan sabahların mahmurluğuna alışmışlar için, bir şafak vakti aniden geçmişinden ve bugününden vazgeçmek ve içinde her nasılsa saklanmayı başarmış bir yarın heyecanının kanadına tutunarak havalanmak cesaret ister. Kurulu düzen öylesine rahat, öylesine huzur doludur ki, ruhuna gömülü çocuğu, yıllarca kınında beklemiş keskin bir kılıç gibi uyandırıp dörtnala ileri atılmak, yaman bir karara dönüşür.
Zordur insanın onca zaman, bunca emekle kurduğu ne varsa hiçe sayıp, mağlup ama mağrur bir komutan edasıyla yeni seferlere niyetlenmesi... Bugüne yenik düşenler, yarını sadece hoş bir hayal olarak düşleyip, dünde yaşarlar. Bedel ödemeyi göze alanlar ise, yelkenleri atlastan gemilerle, arkalarında külden köprüler bırakarak meçhul bir istikbale doğru dümen kırarlar...
Yakılan sırat köprüsüdür. Geçer ve orada kalırsınız: cennetse cennet, cehennemse cehennem... dönüşü yoktur...
Clint Eastwood'un son filmi "Madison Kasabasının Köprüleri" çoğumuza bir kez daha ruhumuzun derinliklerinde saklanan o yakılası köprüleri hatırlattı. Hayatı, sohbetsiz sofralara yemek hazırlamaktan ibaret, kendi halinde bir ev kadınının günün birinde kapıyı çalıveren bir yabancıyla yaşadığı 4 günlük "yasak ilişki", içimizdeki şeytanın kapılarını çaldı. 40 yıl kendirli, kendinden bile saklamış bir kadının, 4 gün içinde kendisiyle tanışması ve 40 yıldır ıskaladığı bir mutluluğu bir "yabancı"da yakalaması, dünyanın dört bir yanındaki izleyicilere pek tanıdık bir duygu gibi geldi.
Sinema çıkışında ellerindeki küçük mendilleri gizli gizli göz pınarlarına bastıran hanımlarla, yaşlı gözlerini kara gözlüklerinin ardına saklamaya çalışan beyler, yasak bir
ilişkiye gözyaşlarıyla onay veriyorlardı adeta...
Yolboyu eşler birbirlerini yokladı, ihmal edilmiş heyecanlar çıkarıldı naftalinli sandıklardan... Kimi, köprüleri yeniden kurmanın yollarını aradı, kimi yakma vaktinin gelip de geçtiğini düşünürken...
Lakin zordur köprüleri yakmak...
Meçhul bir istikbal uğruna bugününden vazgeçmek korkutur insanları... Mazinin hatıraları taze, dostluklar sıcak, kurulu düzen güvenlidir. Nitekim filmin kadın kahramanı da kendi köprülerini yakmaktan son anda vazgeçer. Ruhunun köprüleri yerine, cesedini ateşe vererek, bir imkansız aşkı, küllerin buluştuğu öbür dünyaya erteler.
Köprüleri yakmak cesaret ister... ama siz kararsızlanırken köprünün karşısından ışıl ışıl yeni bir hayat umudu inatla gülümser insana... Bir elte bugünün yerleşikliğine tutunurken, öbürüyle yarın macerasına uzanmaya çalışır, arada çırpınır durursunuz.
Belki orayı bilmemek, bilmekten iyidir. Bilip de gidememek en beteridir çünkü...
Sinema çıkışında izleyicilerin düşünce balonlarında köprüler sallanıyordu. Eşler yolboyu birlikteliklerinin muhasebesini yaptılar, kimileri işi cesur bir hesaplaşmaya dönüştürerek, kimi kaygılarını dillendirmeye çekinerek...
Kimi evlerde eski aşklar tazelendi ve yeni köprüler kuruldu, ihmal edilmiş diyaloglardan... Kimi evlerde ise yeniden sohbetsiz sofralara dönüldü... Rahat oturma odalarının kurulu düzenlerine sarılanlar, heyecan dolu bir aşkı beyinlerinde büyüterek kaşıkladılar yemeklerini..
ve ertelediler, ruhlarının köprülerini kavuracak bir heyecan ateşini; o ateşin ancak cesaretlerini yakacağı güne kadar...
can dündar
güncel Önemli Başlıklar