bugün

ben bu yazıyı sana yazdım

can'ım.

tam iki sene oldu, bize soğuk hastane havasını koklatalı. hayatımda bu kadar hızlı saçma saçma bir o yana bir bu yana yürüdüğümü hatırlamıyorum. sürekli ailenle karşılaşmamak için yolumu değiştirdim. çünkü umutsuz surat görmemeliydim. onlardan kaçarken aptal arkadaşlarınla karşılaştım. sanki hiçbir şey olmamış gibi seni bekliyorlardı. oysa ne çok uyardık seni; bırak onları...fena onlar. bırakmadın. bıraktıramadık.
yapacak bir şey yoktu. mecburen evlerimize gittik. herkesin gözleri telefonlarda. sen arayacaktın iyileştim ben diye. aramadın. arkadaşım bana fal baktırdığını ve falında bir arkadaşının kaza geçireceğini ama kurtulacağını söyledi. içimde o kadar büyük bir sevinç doldu ki, o hayatta inanmayacağım fal sayesinde. çok inandım can'ım ya...
sabah erkenden uyandık yanına gelip seni görmek için. gözlerimin şişi inmişti. çünkü falda sen kurtulmuştun, ağlamaya gerek yoktu. hastaneye geldiğimizde bir tane bile akraban yoktu orda. yine sevindik. koşarak yoğun bakıma gittik. görevliye adını verdik. değişik bir ifadeyle ''ilerde sağda'' dedi. hala kulağımda o ses. duysam tanırım. koşar adım ileriye sağa... tabi sert bir duvara çarpana kadar. cenaze odası... o an ne hissettim hiç hatırlamıyorum. ne düşündüm onu da bilmiyorum. ama hiç ağlamadım. dona kaldım. o an o saniye durmuştu abi, yaşadım bunu, zaman falan yoktu.
oturduk. sadece oturduk. kimseden ses çıkmıyordu. kimse birbirine bakmıyordu...
sessizlik
baban can, hep arabasını vermediği için kızdığın adam. nasıl ağladı bize sarılıp.
-'can'ınızı unutmayın, can'ınızı unutmayın'.
o an ne kadar anlamlı bir adın olduğunu farkettim... orda cümlelerin anlamı bitti zaten. bu yazının anlamı da bitti.
sen olmadan iki sene ya... koskoca iki sene. seni unutmadık can. hiçbirimiz unutmadık.

can'ım...