bugün

ben bu yazıyı sana yazdım

bir " jb " öyküsü bu. çekmeceye sığan ama bir o kadar da gecenin gizemli kanatlarına açılan...

yaşanılan realizmin içinden sizi alıp natüralizme iteleyen ve bir o kadar da romantik... hayat ne kadar basit olabiliyor istendiğinde. ve gizemli; bir o kadar da anlamlı.

evlilikler nesli sürdürmek için varsa neden bunun yanına da bir tutam romantizmi ekleyip sevginin şekil değiştirmesini engellemiyoruz ki. ben bunu yapmaya hep hazırdım, yaptım da. ama uyum sağlayan yoktu.

erkeklerin tabiatında var bu belki, eş ayrı, gönlünün yareni ayrı. bir tutam heyecan belki bir anlık kaçış monotonluktan ve alışkanlıklardan. şimdi eşimin beni neden aldattığını daha iyi anlıyorum. bu tamamen onun duygularıyla ilgiliymiş benim değil.

o zaman anladım ki istersen çocuk yapar anne olursun istersen özgür olur ve aşkı yaşarsın. aşk bir kişilik değil. aşk hep aynı kişiyle de değil. aşk istediğin, sana yakın olan her kişiyle her yerde. gör yeter ki.

istersen yaşa istersen yaşama. hayatın bu kadar basit bir denklem olduğunu bilmiyordum. duyguların bu kadar kolay yaşandığını da. çok değer vermişim ben bu duygu işine. duygu bir anlık; ya da istediğiniz sürece bir ömür boyu. ama partnerinizin de isteğine bağlı olarak, hedefine bağlı olarak tabi ki. aldatmak ya da aldatmamak nasıl insanın tekelindeyse bu da öyle.

35 cl bir " jb " ve küçük bir çekmece... ve oraya sığan koca iki dünya... birbirinden sorgusuz, sualsiz, habersizce yaşayan, beklentisi olmayan, sadece ruhlarını tokuşturan iki insanın silüeti. biraz flular. ama birbirlerine oldukça netler aslında. olduğu gibiler. yalansız dolansız...

biri diğerinin adını söyleyince yanında söylemiş gibi hissediyor. biri diğerine dokunur gibi düşündükçe kokusunu hissediyor. ilk kez bana konuşmak ağır gelmedi. ya da yakınlaşmak öylesine sorgusuzca. bencillik mi değil mi düşünmenin ne anlamı vardı? çalınmış bir zaman mı? bu kadar derin düşünmek niye? her insan olmaya çalışmanın sonu hep acı vermedi mi? anladım... arada bir kaçmalı insan kendinden. nereye mi? ruhunu bulmaya... ruhunu özgürlüğe bırakmaya... insanın buna ihtiyacı var. yeter ki karşılıklı istek olsun.

mutlu oldum. evet; hala mutluyum beklentisiz bir " jb " içtiğimiz için. ve onu çekmeceye sığdırdığımız için.

severim ben küçük sırları. küçük sırlarda derin anlamlar gizlidir çünkü. her anlaşılmamanın ardında derin bir çizik vardır aslında hem de çok iyi anladığımız.

bazen sözcüklere gerek yok. o an " o an " dır. yaşamak gerek... gerisini koyver gitsin. hayat bize bu kadar anlam yükledi mi ki biz ona bu denli anlam yüklüyoruz. bazen insan ruhunu sevmesini bilmeli. kendisini seven ruhu da...

" jb " ve bir çekmece... çok anlamlı ve güzeldi...

http://www.youtube.com/watch?v=rbTozgoj9OQ&feature=related