bugün

mustafa kemal atatürk

eşsiz bir deha, yirminci yüzyılın en büyük lideri, kendini vatanın kurtuluşuna adamış bir dava adamı... sadece bu kadar mı? onu severiz. ancak onun hakkında bildiklerimiz çoğu zaman klişelerden öteye geçmez.
Samsun'a nasıl geçtiğini biliriz. Çalıkuşu'nu okurken ne derece duygulandığından haberimiz yoktur. Çok kitap okuduğunu, okurken cümlelerin altını çizip kitabın kenarlarına notlar aldığını biliriz. Ancak aldığı notların içeriğinden haberimiz yoktur. Sözün özü, onun hakkında ne kadar çok şey biliyorsak, bilmediğimiz bir o kadar daha bilgi vardır. Bundan eminim. Bildiklerimi aktarayım:

Mustafa Kemal Atatürk'ün kızkardeşi Makbule'nin anlattığına göre baba tarafından çok uzak dedeleri Vidin'den ayrılarak Selanik'e göçmüştür. Aile, "Sarı Mustafalar" ismiyle de bilinirmiş.

Mustafa Kemal Atatürk'ün babası Ali Rıza Bey 1877 Osmanlı- Rus Harbi'nde gönüllü olarak orduya yazışmıştır.

Ali Rıza Bey'den oğlu Mustafa'ya iki adet kitap miras kalmıştır. Bunlar Osmanlı Lügati ve Mehmed Nuri Şemseddin Nakşibendi'nin yazdığı Mıhfatu'l - Kulub (Kalplerin Anahtarı) isimli kitaplardı.

Mustafa Kemal, Osmanlı döneminde, saraya yaptığı ziyaretlerde fiziği ve yakışıklılığından ötürü saray kadınlarının dikkatini çekmişti. Kadınlar ona "sarı gül" lakabını takmıştı.

Emrindekilerle birlikte Samsun'a geldiğinde "Mıntıka Palas" adındaki bir otelde kaldılar. Otel uzun bir süredir boştu. Hastahaneden yatak, komşu evlerden ise yorgan getirttiler.

Mustafa Kemal'in Milli Mücadele döneminde Anadolu'da yaptıklarından rahatsız olan ingilizler bir keresinde Zübeyde Hanım'ı Beşiktaş'taki evden kaçırma girişiminde bulundular. Bu bilgiyi alan Atatürk'ün yakın arkadaşları Zübeyde Hanım'ı bir süre Selanik Başkonsolosu Kamil irdelp'in evinde sakladılar.

Atatürk, yaşamı boyunca hep çok enerjikti. Uyku ile arası yoktu. Uykuda geçirdiği süreye acırdı.

Önemli şeyler düşünmeye başladığında sigara dumanından halkalar çıkartırdı.

Odaklanmak konusunda çok iyiydi. Bir işe el attığında onu halledene kadar motivasyonunu bozmazdı.

99'lu kehribar tespihini elinden hiç düşürmezdi.

Şikayet aldığında, şikayete konu olan kişileri kim olduğunu ayırt etmeden yüzleştirirdi.

Özgüvenli olmasının yanında utangaçtı da. Özellikle karşılık görememekten çok çekinirdi.

Aydınlığı severdi. Geceleri her yer ışıl ışıl olsun isterdi.

Güne bol şekerli kahvesi ile başlardı. Sigarasını peş peşe yakardı. Öte yandan, hanımlardan izin almadan sigara yakmazdı.

Sarı leblebi yemeyi çok severdi. irmik helvasını ise sofrasından eksik etmezdi. Onun sofrası yemek yemenin yanında çok önemli konuların da görüşüldüğü bir meclisti aynı zamanda.

Akşamları, sofrasına davet ettiklerini beklerken bilardo oynardı.

Silaha çok meraklıydı. Hep çifte tabanca ile gezerdi.

Şaka yapmayı çok severdi. Hizmetçi ve neferleriyle arkadaşça konuşurdu.

Hazreti Muhammed, Fatih Sultan Mehmet ve Timur'a hayrandı. Napolyon'u önemserdi.

Köpekleri çok severdi.

Çok sevdiği bir kitap olduğunda ne olursa olsun o kitabı bitirmeden elinden bırakmazdı.

Kaynaklar: Falih Rıfkı Atay - Çankaya , ipek Çalışlar - Mustafa Kemal Atatürk/ Mücadelesi ve Özel Hayatı