bugün

entry'ler (13)

ay ve güneş

güneş ayın 6.431.368.980.000 katı büyüklüğünde
dünya ile güneş arası mesafe 149.600.000 km ( 1 ab)
ay ile dünya arasındaki mesafe 384.400 km

cisimlerin yakın ya da uzak görünmesi ışığın bize ulaşma süresiyle bağlantılıdır. bizden daha uzak olan daha küçük görünür. denklem basit. bu üçlü arasında kurulan bağlantı yanlış bilgi vermektedir.

ateizmin insanları intihara sürüklemesi

Evrenin 'neden' var olduğu anlamsız bir sorudur. Bu noktada 'nasıl' sorusuna odaklanmak daha doğrudur.

intihar vakası ile ateizm ilişkisine gelince, böyle bir tespitin hangi dayanaklar ile yapıldığına anlam veremedim. O yüzden cevap vermeyi de gereksiz buluyorum.

Simülasyon teorisi ise çok daha farklı bir konu.

Sözün özü, birbiriyle alakasız kavramlar ile başlığı çorbaya döndüren bir yazar beyanı.

türk insanının bilime meraklı olmadığı gerçeği

gerçi tarafsız bir gözlem yaptığımda haklılık paylarının da olduğunu gördüğüm gerçektir.

misal rönesans, avrupa'nın zenginleşmesi ile başladı.
bilim hareketleri, dünyanın sorunlarını çözmeye başladığı, savaşın bir çözüm olmadığını görüp eldeki kaynakların daha doğru ve etkin kullanılmasıyla hız kazandı.
bir de ülkemize bakalım; bu başlığı açma nedenim kesinlikle bir yergi değil, aksine bir anlama çabasıdır.
Ortalama 7 yaşında okula başlayan bir çocuk eğer yüksek lisans yapmayacaksa 23 yaşında öğrenim hayatını sonlandırıyor. öğrenim hayatı bittikten sonra sudan dönmüş balığa dönüyor. eğer erkek ise onu bekleyen bir askerlik süreci var. daha sonra iş bul, çalış vs vs. hayatın en verimli yılları bu şekilde başka bir soruna kayıyor. eğitimdeki sıkıntılar, öğrencinin henüz okurken bilim ile tanışmasını zorlaştırıyor. "formül ezberle sınıfı geç" mantığı da cabası.

bilim için elzem olan yabancı dil eğitimi konusuna hiç girmeyeceğim.

öte yandan, her şeye rağmen meraklı olan, bir şeyler için çabalayan, bilimsel makaleleri, kaynakları takip eden insanlar da bir süre sonra başa kürek çektiğini düşünmeye başlayıp kendisini salıyor. Çünkü ona göre, dünyada daha büyük sorunlar var. yenilenen istanbul seçimleri, seçimlerin gölgesinde kalan bir doğu akdeniz sorunu, genç işsizlik, tek tip askerlik yasası vs vs bunlardan sadece birkaçı.

yine de pes etmeyip bilim için çabalayan insanlar görüyoruz. eldeki kıt kaynaklarla birkaç proje üretip protatip hazırlıyor, ülkenin önde gelen bilim kurumlarının kapısını çalıyor. bir karış suratı olan memurlar tarafından tekmelenip en başa geri döndürülüyor.

soğan 10 lira, patates 9 liraysa, gelecekte yapılacak olan insanlı mars görevleri, ay'da koloni kurma çalışmaları kimsenin ilgisini çekmiyor haliyle.

binali yıldırım ın ismailağa cemaatine ziyareti

şaşırtıcı olmayan bir siyaset haberidir.
zira, akp ve üyelerinin bunca yıl cemaatlerle iyi geçindiğini, onlara bazı tavizler verdiğini (bkz: ne istediler de vermedik) biliyoruz. akp ve temsil ettiği siyasi hareketin en güçlü olduğu alan tarikatlar ve medreseler. bu yolda, onların desteğini almak önemli çünkü buralarda azımsanmayacak kadar büyük bir oy potansiyeli var.
burada düşünmemiz gereken birincil konu, hangi cemaate istanbul'da ne gibi tavizler verilecek? sormamız gereken ilk soru da bu olmalı.

pisagor

MÖ 570 - MÖ 495 yılları arasında yaşamış olan iyonyalı filozof ve matematikçidir. aynı zamanda kendi adıyla bir okul kurmuştur. bu okula girmek için bazı kuralları kabul etmek gerekir.
1) Her şey sayılardan ibarettir.
2) Ruh beyinde bulunur ve ölümsüzdür. Ruh arınmayı başarana dek bir canlıdan diğerine geçer.
3) Sayıların kendilerine özgü karakterleri vardır.
4) Dünya, zıtlıkların etkileşimiyle ayakta kalır.

bu ön kabulleri yapan öğrenciler sıkı bir değerlendirmeye alınarak pisagor okullarına kabul edilir. bu yönden pisagor, bir hayli ilginç bir tarihi kişiliktir.

ışık hızı

evrenin hız limiti olarak kabul edilen bir kavramdır. Kesin değeri 299.792.458 m/s olarak ölçülmüştür.
fizik kurallarına göre bir nesne ışık hızına yaklaştığında kütlesi artar. bu nedenle, daha fazla hızlanması için çok daha fazla enerji gerekir. bir nesne gerçekte asla ışık hızına ulaşamaz. Çünkü ulaşması için mevcut kütlesini kaybetmesi gerekir.

edwin hubble

1929 yılında astronomi adına çığır açıcı bir gözlem yapan bilim insanıdır.
nereye bakarsak bakalım uzak galaksilerin bizden hızla uzaklaştığı tespitini yapmıştır. diğer bir ifadeyle, yaptığı gözlemle birlikte evrenin genişlediği fikrini bilim dünyasına kazandıran öncü bilim insanlarından biridir.
ona göre, evrenin ilk anlarında bütün gök cisimleri birbirine sıkışmış ve yoğun vaziyetteydi. yani evrenin yoğunluğu sonsuzdu. burada bütün bilim öngörüleri iflas ediyordu. bu zamandan önce gerçekleşen bütün olaylar bir tekillik durumundaydı.

sir ısaac newton

1687 yılında yayınladığı doğa felsefesinin matematik ilkeleri (philosophiae naturalis principia mathematica) adlı yapıtıyla birlikte evrensel kütleçekim yasasını ortaya koyan bilim insanıdır. kütleçekim yasasını zannedildiği gibi kafasına elma düştükten sonra bulmamıştır. elmaların yere düşmesini düşünüp "neden" ve "nasıl" sorularını sorduğu için bulmuştur.
onun yapıtı bugün bile basılmış en önemli fizik kitaplarından biridir.
bulduğu yasaya göre; evrendeki her cisim tüm diğer cisimlere doğru belirli bir kuvvet tarafından çekilmektedir. bu kuvvet cisimlerin büyüklüğüne ve yakınlığına göre artmaktadır.

beyin

"nöron" ve "gliya" denilen yüz milyarlarca hücreden oluşan bir organ.
bu organ hakkında yapılan belki de yüz binlerce araştırma olmasına rağmen hala saklı kaldığı tarafları vardır.
beyindeki her hücre saniyede 100 defaya varabilen bir hızla diğer hücrelere elektrik sinyali gönderir.
genel olarak ise tek bir nöron diğer komşu nöronlar ile yaklaşık 10 bin adet bağlantı kurmuş vaziyettedir. Öte yandan, bu organın yaklaşık olarak üçte biri görme duyusuna adanmıştır. bu yönden de bir hayli şaşırtıcıdır.

robotik

tıpkı "robot" kelimesi gibi bilim literatürüne bilim kurgu yazarları tarafından armağan edilmiş kelime. aynı zamanda bir mühendislik dalının adıdır.
Çekçe "zorla çalıştırma" anlamına gelen bu kelime ilk kez takvimler 1920 yılını gösterdiğinde kullanıldı. Kullanıldığı alan Karel Capek'in R. U. R adlı tiyatro oyunuydu.

kozmos

carl sagan'ın Evrenin ve yaşamın sırları alt başlığıyla çıkartılan popüler bilim kitaplarından biridir. Hem içerik hem de doğruluk yönünden evreni tanımak ve anlamak isteyen kişilerin başucu kitabı yapması gerekir.

Bu kitapta kullanılan dil, mümkün mertebe herkesin anlayabileceği düzeye indirilmiştir. karmaşık kavram ve tanımlardan uzak durmuştur. bu bakımdan özellikle astronomi düzeyinde okunacak ilk kitaplardan biri olabilir.

kitap toplamda 13 bölüme ayrılmış ve her bölümde evren hakkındaki önemli soruların cevapları verilmeye çalışılmış.

mustafa kemal atatürk

eşsiz bir deha, yirminci yüzyılın en büyük lideri, kendini vatanın kurtuluşuna adamış bir dava adamı... sadece bu kadar mı? onu severiz. ancak onun hakkında bildiklerimiz çoğu zaman klişelerden öteye geçmez.
Samsun'a nasıl geçtiğini biliriz. Çalıkuşu'nu okurken ne derece duygulandığından haberimiz yoktur. Çok kitap okuduğunu, okurken cümlelerin altını çizip kitabın kenarlarına notlar aldığını biliriz. Ancak aldığı notların içeriğinden haberimiz yoktur. Sözün özü, onun hakkında ne kadar çok şey biliyorsak, bilmediğimiz bir o kadar daha bilgi vardır. Bundan eminim. Bildiklerimi aktarayım:

Mustafa Kemal Atatürk'ün kızkardeşi Makbule'nin anlattığına göre baba tarafından çok uzak dedeleri Vidin'den ayrılarak Selanik'e göçmüştür. Aile, "Sarı Mustafalar" ismiyle de bilinirmiş.

Mustafa Kemal Atatürk'ün babası Ali Rıza Bey 1877 Osmanlı- Rus Harbi'nde gönüllü olarak orduya yazışmıştır.

Ali Rıza Bey'den oğlu Mustafa'ya iki adet kitap miras kalmıştır. Bunlar Osmanlı Lügati ve Mehmed Nuri Şemseddin Nakşibendi'nin yazdığı Mıhfatu'l - Kulub (Kalplerin Anahtarı) isimli kitaplardı.

Mustafa Kemal, Osmanlı döneminde, saraya yaptığı ziyaretlerde fiziği ve yakışıklılığından ötürü saray kadınlarının dikkatini çekmişti. Kadınlar ona "sarı gül" lakabını takmıştı.

Emrindekilerle birlikte Samsun'a geldiğinde "Mıntıka Palas" adındaki bir otelde kaldılar. Otel uzun bir süredir boştu. Hastahaneden yatak, komşu evlerden ise yorgan getirttiler.

Mustafa Kemal'in Milli Mücadele döneminde Anadolu'da yaptıklarından rahatsız olan ingilizler bir keresinde Zübeyde Hanım'ı Beşiktaş'taki evden kaçırma girişiminde bulundular. Bu bilgiyi alan Atatürk'ün yakın arkadaşları Zübeyde Hanım'ı bir süre Selanik Başkonsolosu Kamil irdelp'in evinde sakladılar.

Atatürk, yaşamı boyunca hep çok enerjikti. Uyku ile arası yoktu. Uykuda geçirdiği süreye acırdı.

Önemli şeyler düşünmeye başladığında sigara dumanından halkalar çıkartırdı.

Odaklanmak konusunda çok iyiydi. Bir işe el attığında onu halledene kadar motivasyonunu bozmazdı.

99'lu kehribar tespihini elinden hiç düşürmezdi.

Şikayet aldığında, şikayete konu olan kişileri kim olduğunu ayırt etmeden yüzleştirirdi.

Özgüvenli olmasının yanında utangaçtı da. Özellikle karşılık görememekten çok çekinirdi.

Aydınlığı severdi. Geceleri her yer ışıl ışıl olsun isterdi.

Güne bol şekerli kahvesi ile başlardı. Sigarasını peş peşe yakardı. Öte yandan, hanımlardan izin almadan sigara yakmazdı.

Sarı leblebi yemeyi çok severdi. irmik helvasını ise sofrasından eksik etmezdi. Onun sofrası yemek yemenin yanında çok önemli konuların da görüşüldüğü bir meclisti aynı zamanda.

Akşamları, sofrasına davet ettiklerini beklerken bilardo oynardı.

Silaha çok meraklıydı. Hep çifte tabanca ile gezerdi.

Şaka yapmayı çok severdi. Hizmetçi ve neferleriyle arkadaşça konuşurdu.

Hazreti Muhammed, Fatih Sultan Mehmet ve Timur'a hayrandı. Napolyon'u önemserdi.

Köpekleri çok severdi.

Çok sevdiği bir kitap olduğunda ne olursa olsun o kitabı bitirmeden elinden bırakmazdı.

Kaynaklar: Falih Rıfkı Atay - Çankaya , ipek Çalışlar - Mustafa Kemal Atatürk/ Mücadelesi ve Özel Hayatı

gezgin

bazen bir sırt çantasıyla, bazen bir bavulla, bazen de sadece fikir ve düşünceleriyle mahalleleri, şehirleri, ülkeleri arşınlayan insanlardır.

bir insan, hayat ile çok fazla münakaşaya girmiş ise, kendi içinde de gezgin olabilir.