bugün

fırat çakıroğlu

ege'de toprağa düşen yiğit vatan evladı.

dünün açılımcılarıyla devlet bekası(!) adı altında iffifak yapan hain işbirlikcileri, şehadetine sebep olanları sineye çekti ama biz ihaneti de, o kahpe saldırıya sebep olanları da unutmadık.. unutan dünyanın aşağılık insanı olsun. ruhun şad olsun şehidim.

şimdi bütün baharlar, senin adınla başlar;
takvim senin adında noktalar sözlerini.
sıyrılır ceffelkalem kınından göçmen kuşlar,
o soğuk diyarlardan üstüne göçeklerin;
sen gülünce kapar mı tabiat gözlerini,
değişir mi renkleri rengârenk çiçeklerin?

kaç kez sınanır keklik, kaç kez kırılır turaç,
yaban avına durmuş bin avcının uğruna?
yine eskisi gibi… yol kaygan, yolak kıraç;
her yakışıklı çocuk, gök kanatlı bir kartal.
o nûr teleklerini, vur bağrına bağrına
sönen ocak bizdendir, bizimdir kuruyan dal.

şimdi bütün baharlar, senin adınla başlar;
seni emzirir gülce o nergis boğumları.
sen gülünce durur mu yerinde kaba taşlar;
cana işler mi perçin, ruhu sarar mı kafes?
secdeler kesif kesif mukaddes doğumları,
gün ortası, zamansız yitirilen bir nefes.

aşkın mevsimidir bu, tuz taşlarıdır bağnaz;
kıyam edip de sarmaz, her bıçak yarasını.
gece varılan hüküm, gündüz düşülen infaz,
köreltir mi sanırsın ışkını yaprağından?
tohumlarla bezerim yerle gök arasını
saruhan sancağından, aydınlı toprağından…

şimdi bütün baharlar, senin adınla başlar;
hürriyet yazgısından, metanet otağına.
dağ gibi ulanır da göğe o yiğit başlar,
her besmele sonrası ucalır kanat kanat;
başka ne zaman uğrar bir aslan yatağına,
amine'nin oğlunun safındaki saltanat?

kin sırtını dönmeden, sır örtünmeden girdap;
benden başka kim arar dönerek yitiğini?
başak tarlası gibi miskin dalında mehtap,
salınır sağdan sola eşiğime basarak;
yurt aşkıyla çekerim ruhumun tetiğini,
tilkiler ıslık çalar, çakallar yalın ayak…

şimdi bütün baharlar, senin adınla başlar;
zer kesiği yamaçlar, bulutlar sim meyilli.
bu sofra, er sofrası… sadece yiğit aşlar,
o namert sızmalardan isyana yarı saydam;
sen bir dünya kurarsın allı, morlu, yeşilli,
yüreğini parçalar, gözü dönmüş bir yamyam.

bir ney sesi yayılır… hem şölendir bu, hem yas;
vurur alageyikler bahtını hırçınlığa…
iki yakamdan tutar süt köpüğü dar atlas
ve büyür gidişlerle, gün ağartan her varış…
ufuklar boğulurken demlenir aydınlığa,
karanlığın göğsüne saplanan bir haykırış.

hakan ilhan kurt