bugün

istanbul

eni üç metre olan bir caddenin iki farklı dünyayı ayırdığı, adaletsizliğin kol gezdiği, şerefsizliğin para ettiği, namussuzluğun kar ettiği, her sabah kalkışımda ulan istanbul senin ben diye başlayıp ardına onlarca kelime sıralayarak sövdüğüm akşam olunca aşiyan sahilinde oturup bir bardak çay bir dal sigara ile gönlümü alıp ettiğim küfürlerden utandıran kevaşe bir sevgili gibi olan. her seferinde seni aldattığını bile bile her gece seni koynunsa avutan, gönlünü alan dünya da gördüğüm onlarca şehirden bir tane daha benzeri olmayan yorgun ama dirayetli, kirli ama bakımlı, cesur ama çekimser, uğruna milyonların can verdiği tüm dünya ülkelerinin nazarlarına karşı defalarca kurşun döktürmemiz gereken, nir tarafında tüm ihtişamıyla patrikhanesi öbür tarafında usul usul akan haliç'i karşısında Türkiyede kabe kadar değer gören Eyüp Sultan camisini, bir tarafında bok çukuru, kanalizasyon ırmaklarının her yağmurda felakete uğrattığı kağıthanesi* 5 km geçmeden bize toprak ananın kucak açtığı her daim genç ve diri belgrad ormanlarını barındıran şehir.