sezen aksu

kendisi dinlediğim biri değildir. hatta "bana 3 sezen aksu şarkısı say" deseniz (gerçi haddinize değil böyle bir emir cümlesi kurmak) daha ikincisi bir şarkı söylerken bile dakikalarca düşünebilirim ama hafızamda hep 2 olay ile hatırlıyorum kendisini...

birincisi; kürt sorununun çözümü sürecinde bazı dangalaklar tarafından "etkili" olacağı sanılıp ve "lan herkes mutlaka seviyodur şarkılarından birini. alalım listeye de bi' şey sansınlar" mantığı ile kürt sorunu uzmanı ilan edilmesiydi. gerçi o listede daha ne ahmaklar vardı da, en dikkat çekenlerinden biri bu efendime söyleyeyim "minik kuş" mu diyorlar, "minik serçe" mi işte her ne haltsa...

ikincisi ise; bu entrynin asıl konusu olacak olan aslında geçmişteki bir üçüncü sayfa haberi yada şöyle söyleyeyim "bir ayşe arman" sikişkenliği ve pejmürdeliği türünde bir haber.

Sezen Aksu ispanya'ya gitmiş, iki saat konser vermiş, ispanyolca şarkı 'bilem' söylemiş, gönülleri fethetmiş, umum gayrimüslimi kendine hayran bırakmış. Dinleyiciler toplasan bin beş yüz kişi falandı herhalde ama zarar yok.

o zamanlar haberi yazan arkadaş, Sezen'in söylediği "El Porompompero" şarkısını 'Porron Pon Pero' sanıyordu ama gene zarar yok, gene de helal olsundu. üstelik ispanyollar Türk şarkıcısına bayılmışlardı, Türk futboluna bayılmasalar da olurdu.

Bu arada elbette bir hıyar ispanyol gazetecisi de çıkmıştı (hıyarlık yalnızca bir kısım Türk basınına özgü değil ki), "Türkiye'deki kadınların tutucu bir baskı altında olmasının Sezen'in sanatçı kimliğini nasıl etkilediğini" sormuştu. Bu tür soruları genellikle sorarlar Avrupalı yavşaklar.

Kahraman Türk kızı Sezen de, art niyetli gavura hemen hak ettiği "tokat gibi" cevabı yapıştırmıştı (muhabir öyle diyordu), ağzının payını vermişti tabii: "Sizi Türkiye'ye davet etmek isterim, düşündüğünüz gibi olmadığını göreceksiniz."

("Tokat gibi" diyen arkadaş haberin devamında, iki paragraf aşağıda da "nazik bir dille" de diyordu da neyse kısa keseyim.)

hah! uzun uzun bir giriş yapıp, kendi kendime %100 gollük pası attığıma göre... sikiş başlasın!

Yani Türkiye'de kadın baskı altında değilmiş efendim! yani sezen o sıralar öyle düşünüyordu.

Sezen hem haklıydı, hem de haksız. Hem haklı hem haksız olabilmek de ancak Türk'e özgü bir çelişkidir zaten.

Sezen'in tepkisi, geleneksel yarı-aydın Türk tepkisiydi...

Kocası para kazanınca memleket kalkındı sananlar...

Tansu Çiller başbakan olunca Türkiye kurtuldu sananlar...

"Tanıtım yetersiz" kafasıydı bu...

"Ne güzel yerlerimiz var, turistler ille de gidip çarşaflı kadınların resmini çekiyorlar" tepkisidir bu yani ve sizde yapıyorsunuz bunu inkar etmeyin.

Turist, çarşaflı kadın ve hamal resimlerini Türk düşmanı olduğu için çekmez, ilginç bulduğu için çeker. Sen de onun ülkesine gittiğinde ilginç, çelişkili, çağdışı bir görüntü bulursan sen de onu çekersin, ödeşmiş olursunuz.

Bu ve buna benzer küçük milliyetçi kafası, görüntüyü düzeltecek yerde görüntüyü halının altına süpürmek ister.

Hani sokak ortasında kara çarşaflı kadına saldırıp çarşafını yırtınca "çarşaf meselesini hallettiklerini sanan" iri kalçalı bazı Kemalist memur eşleri gibi...

Rahmetli bir türk şairi durup durup şöyle derdi; "Türk aydını, çift gerçekli olduğunu hiç unutmayacak arkadaş!"... Türkiye hem doğulu hem batılıdır, ne doğulu ne batılıdır. Ne köylü ne şehirli olan gecekondulu gibi, ne otobüs ne otomobil olan minibüs gibi, Türkiye lumpen bir ülkedir.

Bu ülkede aynı anda kaç milyon şişe rakı içilir ve kaç milyon baş secdeye varır?

Kaç kız göbeği dışarıda, ve de kaç kadın ağzı burnu umacı gibi örtülü dolaşır?

Üstüne üstlük, kafası sıkmabaş ama omuzu, kolu, göbeği açık kaç Müslüman kızımız vardır?

Kaç kişi gece kulübüne kaç kişi geneleve gider bir gecede?

Atatürk'ün "sosyal haklarını verdiği" kaç milyon kadın seçmen vardır ve kaç milyon kadın seçmen oyunu atacağı zaman kocasının emrinden çıkamaz?

Türk kadını hem baskı altındadır hem değildir. Türkiye'de hem zengin hem fakir vardır. Türkiye hem güzeldir hem çirkin. Hem soyludur hem rezil.

Aman, Sultanahmet Meydanı'yla Bağcılar sokaklarını birbirine karıştırmamak gerektiği gibi, Sezen'in içinde yaşadığı "sahne, perde ve podyum dünyasının sıyırmış kadınları" çevresiyle, bir çocukla pastaneye gidip limonata içti diye aile meclisi kararı ve baba emri üzerine amcasının oğluna telle boğdurulan kızların cehennemini birbirine karıştırmayalım elbette!...

neyse... sevgili sezen! bu ve aşağıdaki paragraf bizzat sanadır. o sana soru soran ispanyol gazetecisini bul, Boğaz'a rakı içmeye götür. ama yetmez, Sütlüce'de işkembeciye de götür.

sanki yazacağım bir şeyler vardı da seni mevzuya meze etmiş gibi bir görüntü de oluşmuş olabilir, kusura bakma... gerçi sen alışkınsındır!