bugün

kilise mimarisinin camii mimarisinden iyi olması

iki dinin doğuş tarihleri arasındaki süreyi göz önüne alalım. hristiyanlık kudüs ve çevresinde doğdu diyelim. ve genişlemesi roma imparatorluğu'na yani kuzeye doğru gerçekleşti. kudüs ve suriye'den sonra uğradığı kilit nokta kadim anadolu coğrafyası oldu. hristiyanlığın yayılmasına öncelik eden insanların, konakladığı han ve benzeri yapılar, zamanla manastır ve benzeri yapılara evrildi. ve bu yapıların bir parçası da kiliselerdi.

hristiyanlık anadolu'ya yayıldıkça manastır ve kiliselerin sayısı arttı. hristiyanlık yayıldıkça anadolu'daki bu dini kabul eden aileler çocuklarının, bu yapılarda din adamı veya kadını olarak yer alması için birbiriyle yarıştı. kaçınılmaz olarak hristiyanlık da yayıldığı her coğrafyanın kültüründen etkilendi. bu etkilenmeden mimari de nasibini aldı. bu sürecin sonunda bir ermeni icadı olan kubbe, kiliselerin vazgeçilmezi oldu.

anadolu'nun her yerine hristiyanlık zamanla yayıldı. ta ki kavimler göçü ve malazgirt savaşı'na yani biz türkler anadolu'ya gelene kadar. böylece islamiyet anadolu'ya hızla yayılmaya başladı. ama göçebe olan türkler mimari bilimine hakim değildik.

halktan insanların konaklayacağı evler ve halkı yönetenlerin konaklayacağı saraylar, daha önce o topraklarda yaşayan medeniyetlerin inşa ettiği yapıların aynısı oluyordu. tıpkı islam ibadethaneleri gibi. ama islamdaki ezan yani bir insanın diğer insanları ibadet etmeye çağırmak için çan, çalgı veya başka bir alet kullanmadan onları çağırması gerekiyordu. bu ihtiyaç da hristiyan ibadethanelerinde olmayan minareyi doğurdu.

anadolu'daki fethedilen topraklardaki kiliselerin önemlileri minare eklenerek camiye çevriliyordu. tarihten silinen roma imparatorluğu'nun, mirasçısı osmanlı imparatorluğu'nun üzerine konduğu hazinenin bir parçası da mimariydi. ve üretilen mimarinin önceki medeniyetin izlerini taşıması da gayet normaldir.

ama iki dinin ibadet ederkenki prensiblerinden doğan farklılıklar yapılara da yansıdı. bir hristiyan ayakkabılarını çıkarmadan kiliseye girer ve içerideki sandalyelere oturur. bir müslüman ise ayakkabılarını kapıya bırakarak camiye girerek yerdeki halı ve kilimlere oturur. ibadetlerdeki ortak nokta yaratıcı ile başbaşa kalmak. kiliselerde bu iş için biraz daha karanlık bir ortam oluşturulurken, camilerde tam tersi tercih edilmiştir.

bir sürü kilise ve cami var dünyada. ama en önemlileri üzerinde yaşadığımız topraklarda bulunur. insan kendi annesini, babasını, memleketini seçemez. dolayısıyla da içinde yaşayacağı kültürü de önceden seçemiyor. mantıklı olan farklılıklara gülümseyerek bakmakken, faşist veya holigan akımlara kapılmak hiç de insani değil.