bugün

emo

2. dünya savaşı sonrasında, tarih birçok gençlik hareketine tanıklık etmiştir.
özellikle altmışlı ve yetmişli yıllardaki gençlik hareketleri, düzene karşı memnuniyetsizlik ve buna bağlı tepki ekseninde gelişmiş, entellektüel bir perspektifle beslenmiştir.
ancak seksenli yıllarda, sovyetlerin dağılmasıyla da birlikte tek kutuplu hale gelen dünyamız büyük bir apolitizasyon kasırgasına maruz kalmıştır.
bireyselliği ve tüketimi öven, zorlayan bu zamanlarda, doksanların dünya gençliği kendini grunge akımlarında aramış ve pasivist hareketin temellerini atmıştır.
kayıp kuşak da denilen bu gençler küreselleşme - yani amerikan kültürü dayatması- içinde kollektif problemlerden çok, bireysel problemlerine odaklanmış, aktivist, siyasi, çoğulcu bir tavır alamamışlardır.
günümüze gelirsek gençlik hareketi hala düzenden memnun değil ancak artarak büyüyen küreselleşme yüzünden bunu ezilenlerin,dünya halklarının sorunu olarak değil kendi hayatlarındaki sorunlar olarak dışa vuruyorlar.
emo ismiyle tanımladığımız ve dünyada da, ülkemizde de çok destekçisi olan hareket, tam da bu sorunların yarattığı bir alt kültür.
küreselleşmenin etkisiyle cinsiyet, bölgesel kültür ve daha bir sürü olguyu anlamsız bulan bugünün ergenlerin ve gençlerin kapitalist düzen harici bir dünyaları olmadığı ve entellektüel yetersizlikleri yüzünden tam da çağı temsil eden böyle bir hareket ürettiklerine inanıyorum.
ancak her zaman umut var. bize düşen görev bizim yaratacığımız ve bizim yetiştireceğimiz yeni nesillere ''neden hayat bu kadar sıkıcı'', '' neden kimse beni sevmiyo'', soruları yerine ''neden düzen bu kadar kötü'', ''neden yaşıtlarım açlıktan, savaştan ölüyor sorularını sordurmaktır.
hayatta tanıdıkları tek kültürün sömürgeci batı kültürü olmamasını sağlamak, bağlama çalmaktan utanç değil kıvanç duymalarını öğretmektir.
bu sadece bir rica değil üstümüze düşen sorumluluk ve hatta zorunluluktur.