bugün

parti kapatmak demokrasi ayibidir

parti kapatmak demokratik olarak örnek alınan ne kadar ülke varsa hepsinde hukuk çerçevesinde mümkün olan bir uygulamadır. popüler söylemlerden etkilenerek bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunan bir cümle olmuş.
anayasalar açısından olayın tarihsel gelişimine bakarsak, ikinci dünya savaşı'ndan sonra özellikle avrupa bu konuya çok daha fazla eğilmiştir. Nitekim adolf hitler de bir parti başkanıydı, müthiş bir desteği arkasına almıştı ama dünyanın 4 yıl boyunca acı çekmesine neden oldu, savaşa giren ülkeler savaş nedeniyle, girmeyenler kıtlık vb. sorunlarla acı çektiler. Bu olaylardan ders alan avrupalı anayasa hukukçuları da partilerin kuruluşlarını ve anayasa açısından durumlarını,uygulamalarını daha ayrıntılı olarak belli kanunlara bağlamıştır. Her yerde parti kapatma olayları mevcuttur, fakat hiçbir yerde Türkiye'deki kadar çok örneği görülmez, bunun nedeni de hiçbir ülkede ülkenin yasalarına muhalefet oluşturacak uygulamalar türkiye'deki kadar çok yapılmamaktadır.
Yüksek oy alan bir partinin başında olmak, iktidarda olmak herşeyi yapabilme hakkını kendine görme manasına gelmemeli. Genel duruma baktığımızda ise Türkiye'de iktidarlar belli noktaya geldiklerinde çizgilerinden ve kendilerine verilen yetkilerden saparlar, en güçlü olarak kendilerini görürler ve herşeyi yapabileceklerini hissederler. Bunu hissettikleri anda ülke meseleleri için gerekli çabayı göstermeyi bırakırlar, ülkede yaşayan her vatandaşın kendi vatandaşları olduğunu ve a'dan z'ye hepsine eşit davranmaları gerektiğini unuturlar. Bunu unuttukları anda da hatalar yapmaya başlarlar, aslında iktidarda olan bir gücün ya da daha bireysel açıdan bakacak olursak en güçlü olduğunu düşünen bir insanın, herşeyi yapabilirim dediği an, gücünü kaybetmeye başladığı andır. çünkü hem hayatta hem de siyasi yaşamda düz bir yol yoktur, pedal çevirdiğin sürece yukarı çıkarsın bunu bırakıp kendi çıkarlarına çalıştığın anda yokuş aşağı iniş başlar. Akp iktidarını ele alacak olursak ilk iktidar döneminde bugün kendisine laiklik karşıtı faaliyetlerin odağı olmak suçlamasını getiren maddelerin çoğunu yapmamış olduğunu istikrar yanlısı uzlaşmacı olduğunu görürürüz en azından bugünkü duruma göre. işte bu istikrar ve uzlaşmacı tavır ikinci defa seçilmelerini sağladı belki ama bu mesajı yanlış algıladılar. ikinci defa seçildikleri tarihten itibaren talihsiz açıklamalar, ülkede karmaşa yaratacak sorunlar, türkiye'nin hedefi olan konularda bir boşlama görülmeye başladı. ilk döneminde avrupa birliği'nin en ateşli savunucusu olan akp, avrupa birliği fikrini adeta rafa kaldırdı bu yararlı mı zararlı mı tartışılır tabi ki ayrı bir konu olarak, ekonomideki göstergeler de ikinci iktidar döneminde negatif seyretmeye başladı, ekonomik hedeflerden sapmalar meydana geldi. Bu konuda da belki Ali Babacan'ı ilk iktidar döneminde nispeten başarılı olduğu koltukta tutmak çok daha mantıklı olacaktı. Dışişleri bakanı olarak dış politika ve diplomaside bu kadar kritik süreçler yaşadığımız dönemde daha aktif rol almalıydı. ikinci dönemdeki hükümette en büyük negatif etki yaratacak durum bence buydu. Hem rayında giden ekonomi rayından saptı, hem de diplomaside yeterli çıkışları göremedik.
Son olarak bütün iktidarların yavuz sultan selim'i örnek almalarını dilerim, en güçlü olduğu anda bile yeniçerilere söylettiği bir cümle var, Mağrur olma padişahım senden büyük Allah var.