hayatına çeki düzen veremeyip koyver gitsin demek

son bir kaç yıldır içinde olduğum psikolojik durum.
aslında o kadar içindeydim ki psikolojik durumdan ziyade bir bunalıma dönmek üzereydi.
içtiğim sigara her gün biraz daha artıyordu, kilom her gün biraz daha tona yaklaşıyordu.
kızlar artık bana bakmıyordu, görünmez gibiydim sanki. hani sokaktaki gördüğüm tüm kızlara nah çeke çeke dolaşsam, nanik yapsam, analarına küfretsem, yine orda yokmuşum gibiydi. siliktim.
sonra bir şey oldu, belki bilinç altımdaki birşeyleri tetikledi dondurma yalayan göbekli kel amca, belki kızların artık bakmaması durumu değiştirdi, belki tamamen abazanlıktandı. bilmiyorum. ama oldu.
yolda gördüğüm bana bakmayan tüm kızlara "hepinizin mnakoyacam durun siz." diye diye bakıyordum.
mağaza camlarındaki göbekli yansımamı gördükçe taş atıp kaçasım geliyordu, kaçmak kısmını yapabileceğimi düşünsem yapacaktım da.
gördüğüm tüm göbeklilere "bu ne lan, böyle mi olmak istiyorsun, bu mu hayattan beklentin, bu mu idealin?!" der gibi bakıyordum.
hatta bir amcaya bakarken abartmışım, üzerime yürüdü adam "ne kesiyon lan beni" , diyip. oysa tek amacım hayatıma bir feyz, bir çeki düzen vermek için insanları gözlemlemekti. ama ankara'da olmak işi biraz bozuyor. dalgın dalgın yürürken birisine omzunuz değerse öldürülebilirsiniz bu şehirde.
neyse. amcayı geçiyorum, kaçıp kurtuldum elinden zaten.120 kilometreyle koşan 120 kilo bişey hayal edin.*
belki de buydu. belki de "kovalayan olmadığı sürece niye koşuyorum ki?" düşüncesiydi beni bu hale getiren.
spora başlayacaktım, zayıflayacaktım, göbekli amcalar gibi olmayacaktım, o kızlar görecekti beni, bir kaç ay, sadece bir kaç ay...
bu düşünceler içersinde yaz okulu kaydı falan fistan işlerimi halledip eve doğru yola koyuldum, düşünceler derin olunca yol nasıl bitiyor anlamıyor insan.
evin zilini çaldım, annem açtı kapıyı. nasıl da özlemişim, 2-3 ayda bir gelebiliyordum eve, geleli 2 gün olmuştu daha, sarıldım özlemle.
"en sevdiğinden patates köfte yaptım, acıkmışsındır guzuum." dedi...