bugün

bir anlık rahatlama yaşatsada tehlikelidir.
gerçek rahatlık. kasmak yok, uğraşmak yok, çabalamak yok. ne olursa olsun farketmez.
oh mis.
plansız yaşamaktır yaşlanmamaktr.
umudunun kaybolması demek. ümitsizce çaresiz kalmak.
Anı yaşa sloganıyla aynı durumdur.
- abi her gece her gece böyle yapma sana yazık
- bırak yaaaaa
- çeki düzen ver abi artık hayatına kazık kadar adam oldun
- koyver gitsin!!

rahatına düşkün, kafasına göre takılmayı benimsemiş bünyenin durumu.
kapıldım gidiyorum, bahtımın rüzgaaarına, ey ufuklar diyorum, yolculuk var yarına.. demek istemiştim. Hicaz makamı.
çoğu istenmeyen veya ertelenmek istenen olaylara (bkz: koy götüne rahvan gitsin)demek.
http://sinestezi.wordpress.com/2009/10/21/sonra/
aklın iplerini salmaktır.
carpediem.
rahatı battığı yerden çıkarmak adına hayatınızın yürürlülüğüne koyabileceğiniz nitelikte bir düşüncedir nitekim hayat felsefeniz haline dönüştürmemeniz sizin yararınıza olacaktır.
son bir kaç yıldır içinde olduğum psikolojik durum.
aslında o kadar içindeydim ki psikolojik durumdan ziyade bir bunalıma dönmek üzereydi.
içtiğim sigara her gün biraz daha artıyordu, kilom her gün biraz daha tona yaklaşıyordu.
kızlar artık bana bakmıyordu, görünmez gibiydim sanki. hani sokaktaki gördüğüm tüm kızlara nah çeke çeke dolaşsam, nanik yapsam, analarına küfretsem, yine orda yokmuşum gibiydi. siliktim.
sonra bir şey oldu, belki bilinç altımdaki birşeyleri tetikledi dondurma yalayan göbekli kel amca, belki kızların artık bakmaması durumu değiştirdi, belki tamamen abazanlıktandı. bilmiyorum. ama oldu.
yolda gördüğüm bana bakmayan tüm kızlara "hepinizin mnakoyacam durun siz." diye diye bakıyordum.
mağaza camlarındaki göbekli yansımamı gördükçe taş atıp kaçasım geliyordu, kaçmak kısmını yapabileceğimi düşünsem yapacaktım da.
gördüğüm tüm göbeklilere "bu ne lan, böyle mi olmak istiyorsun, bu mu hayattan beklentin, bu mu idealin?!" der gibi bakıyordum.
hatta bir amcaya bakarken abartmışım, üzerime yürüdü adam "ne kesiyon lan beni" , diyip. oysa tek amacım hayatıma bir feyz, bir çeki düzen vermek için insanları gözlemlemekti. ama ankara'da olmak işi biraz bozuyor. dalgın dalgın yürürken birisine omzunuz değerse öldürülebilirsiniz bu şehirde.
neyse. amcayı geçiyorum, kaçıp kurtuldum elinden zaten.120 kilometreyle koşan 120 kilo bişey hayal edin.*
belki de buydu. belki de "kovalayan olmadığı sürece niye koşuyorum ki?" düşüncesiydi beni bu hale getiren.
spora başlayacaktım, zayıflayacaktım, göbekli amcalar gibi olmayacaktım, o kızlar görecekti beni, bir kaç ay, sadece bir kaç ay...
bu düşünceler içersinde yaz okulu kaydı falan fistan işlerimi halledip eve doğru yola koyuldum, düşünceler derin olunca yol nasıl bitiyor anlamıyor insan.
evin zilini çaldım, annem açtı kapıyı. nasıl da özlemişim, 2-3 ayda bir gelebiliyordum eve, geleli 2 gün olmuştu daha, sarıldım özlemle.
"en sevdiğinden patates köfte yaptım, acıkmışsındır guzuum." dedi...
zaman zaman gerekli olan deyiş.
insan her duyguyu uzun uzun yaşamaya elverişli bir varlık değildir. nefret gibi, kin gibi, korku gibi, sevinç gibi...
an gelir her şey mükemmel gitse bile bir "koyveriş" insana süre tanır, rahatça düşünür insan ve sonraki kararları daha güzel olabilir.
Düzene girmeyen bi hayat varsa önünde en iyisidir boşvermek.
okulun, işin, ailen ve aşkın birbirine girmişse, birinde olan bir gelişme diğerinin gidişatını değiştiriyorsa artık ve sen dışındaki herkes hayatının seyrinde bu kadar etkinken, bırak gelecek planlamasını haftaya neler olabileceğini bile kestiremez olduysan, maalesef yapılabilecek tek şey koyvermek ve beklemek. hayatının gidişatını filmin sonuna duyulan merakla izlemek bir köşeden.