bugün

bütün müdürler göttür

hayata dair göt eden gerçeklerden sadece biri..

bundan yaklaşık olarak iki hafta önceydi... o sabah yine her zamanki gibi sıradan bir sabahtı. hani hiç farkı yoktu diğer sabahlardan, sıkıcı, kasvetli ve boğuk...

ne olduysa, şirkete adım attıktan sonra oldu... henüz kahvaltımı bitirmemiş ki; (bağlı bulunduğum) müdürüm (ulan ben senin köpeğin miyim de sana bağlı bulunuyorum. it oğlu it... yoksa içimde kalacaktı. tipini siktim. parantez içinde yazmanın yaşattı çocuksu mutluluk. oh be rahatladım.) patronun (bu arada potron değimiz şey, yani patron. anlaşılacağı üzere adını bile telaffuz ederken tedirgin olunan ve tamamı taşaktan müteşekkil bir adam. hani işe başlayalı beş sene oldu, bu big taşaklı, big patronla henüz en fazla onbeş cümle etmişliğim var. ki onunda yarısı telefon arkasından.) geldiğini ve benimle görüşmek istediğini söylediğinde yediğim poğaçalar boğazımda düğümlendi. o an, sabahımı piç eden müdürüme, dünden kalma bayat küfürlerimle mukabele ederek, seyirte seyirte odasına gittim. içeri girdiğimde kendi kendime bu sabahların bir anlamı olmalı dedim. ama ne anlam. bu nasıl bir ima allahım. aman allahım! bi hürmet, bi sevgi gösterisi, bi hadi canını yidimcilik, bi muhabbet... o an, öyle berbat bir hissiyata kapıldım ki oğuz hakseverin seçkisinden ve o ajitatif retorikle yüklü dilinden, anlam dünyamızı genişleten tüm kareleri ucuz birer pornografik imge olarak şerh edebilirdim. böylesine saçma salak hatta salak sepelek bir hale sadece bir kez düşmüştüm. o da evlendiğim geceydi. (yok devenin nalı! anlatacak değilim tabii ki! ayıp olum böyle şeyler!)

sonra patron benden hal hatır sordu. müdürüm sırıttı pişmiş kelle gibi. ben cevap verdim başım önde. mağrur ve biraz da mahçup bir edayla. (anlayın halim ne boktan, ne ters köşe...) patron dedi ki; bak kanuni (bana hey lanet olası pislik der gibi geldi. e malum alışık değiliz böyle muhabbetlere), konuşmaya devam etti; senin buradaki görevini en güzel şekilde ifa ettiğini ve işe başladığın günden beri ivmelenen bir başarı grafiği çizdiğini takdirle izliyorum derken (bendeki iz düşümü senin tek problemin bu boktan şirkette boktan rakamlarla kafayı yemiş olmak. oldu), ben sustum o söyledi; bu duygu ve düşüncelerle senin yeni girdiğimiz sektördeki, firmamınız müdürü olarak görmekten mutluluk duyarım derken (bana alttan alta, senin gibi koca götlü boktan birini ancak boktan yapılma bir apoletle onurlandırıp, ancak götlüğünü tescil edebilirim. der gibi geldi.). devamında ağızından bal dalmıyor ve bu görevi kabul edersen çok mutlu olurum. ki etmemek veya biraz düşünmek isteyebilirsin ki bunu da anlarım. kararını rauf beye bildirirsen sevinirim. dedi ve çekip gitti. (böyle bir durumla daha önceden karşılaşmadığımdan ötürü ciddi derecede anlam kaybına uğramış bir vaziyette; şimdi göt olmuş bir vaziyette siktirol git! dediğine yemin edebilirim..) olum o an anladım ki müdürler hakikaten göt. o konuşmadan sonra kendimi yeni temizlenmiş bebek poposu pembeliğinde hissediyorum.
ve müdürlerin göt olduğunu tastikliyorum..