bugün

aksiyoloji

farkında olmadan ve davranışlar sonucunda ortaya çıkan ve sonra felsefi bir tabana oturtulan en nihayetinde incik cincik edilen felsefi disiplindir. estetik aksiyoloji biraz daha anlaşılabilir olmasına rağmen etik aksiyoloji çok çetrefilli bir mevzudur. burada (etik) mevzu bahis edilen konu değer nedir? değer den girer evrensel bir değer yargısına ulaşılabilir mi? den çıkar. rousseau "merhamet" diyerek aksiyolojinin tabanına bir set çekmiştir kendince. ancak ne kadar yeterlidir elbette tartışılır. ancak dikkat çeken nokta aksiyoloji'nin aksiyoloji adını almadan önce arkhe sorusu dahi sorulmadan önce kendi yapısını tanılardan uzak bir şekilde inşa etmiş olmasıdır. bu da çok basit davranışlara-korkulara yanisi "totem klanlarına" kadar dayanması ve kendi çizgilerini belirlemeseydi. yaklaşık 2000 yıl sonra değişen şey ise biraz daha akıllanan insanın işi sistematikleştirmesi, problem olarak ele alması ve varlığını sorgulamasıydı. bunca çabaya rağmen insan davranışlarında ve değer algısında bir değişiklik gözlemlenebildi mi peki? koca bir hayır. değer yargıları aslında kişilerden bağımsız toplumların ortak refleksleriyle ve ortak algılarıyla birlikte şekilleniyor diyebiliriz. değer yargısında tümdengelimi savunmamıza rağmen "din" tam tersi bir yönde hareket etmiş ve başarısız olmuştur. dinler etik meselesini fazlasıyla basite indirgemiş ve toplumun temel nesnesi olan "insan" açısından ele almıştır bu da oldukça yavan bir ahlak anlayışını ve yumuşak iskeletli bir bina inşa etmiştir. elbette bu anlayış da değer yargılarında hiç bir değişiklik getirmemiş dile getirdiğimiz bu "kişiden bağımsız" toplumsal bir değer yargısının oluşmasına sebebiyet vermiştir. şimdi biz burada aksiyolojiden ziyade etik düşüncesinin ahlak basamağının insan ve toplumla olan ilişkisini tarif etmeye çalıştık. bir nevi ahlak'ın üzerine bir çentik attık.