gune amerikan filmleri gibi baslamak

sabah villanın alt katına inerek mutfağa girilir ve buzdolabından türkiye standartlarında sürahi kabul edilebilecek bir bardakla portakal suyu alınır. daha sadece bir yudum içmişken bardak bir masanın üstüne koyulur, villanın sokak kapısı açılır ve kapının önündeki gazete alınır ve evdeki küçük köpek "ooh peki oğlum" diyerek dışarı salınır. (komedi filmiyse eğer, köpek adamın dengesini bozarak çıkar dışarıya veya tam o sırada gazeteci çocuk bisikletiyle kapının önünden geçmektedir ve kapıya doğru fırlattığı gazete kapıyı henüz açmış olan herifçioğlunun suratında patlar, bunu amerika'nın mutlu(!) hayat tarzına benzeten ve amerika'ya karşı bilinçaltında ilginç bir hayranlık ve belki de sevgi uyanan kişi, olayın komikliğine gülerken suratta patlayan gazetede ırak'taki ve afganistan'daki işkencelerden bahsedildiğini, şuh kılıklı sarışın bir türk mü amerikan mı olduğu belli olmayan kadın gazetecinin işkenceci bir amerikan askeriyle röportaj yaparken eliyle katilin dizini okşuyor olduğu fotoğrafı, filistin ile ilgili son yahudi oyununun nasıl canla başla savunulduğunu o an düşünmez, onun için emin çölaşan'ın o gün kime saydırdığı, irtica tabir edilen örgütlü/örgütsüz halk hareketlerinin ne zaman ülkenin maddî elitlerinin "Atatürk" maskesi altına saklanmış saldırısına uğrayacağı ya da borsada parasını yatırdığı amerikan şirketinin son spekülasyonlarının sonuçları önemlidir. bunun sebebi ise bilmemektir elbet. bilseydi yapmazdı.)