bugün

sylvia plath

Taşlar
insanların onarıldığı bir şehirdi bu.
Büyük bir örste uzanmıştım.
Yassı mavi gök çemberleri

Uçtu bir bebeğin şapkası misali
Düştüğüm zaman ışıktan dışarı. Girdim
Midesine umursamazlığın, sözsüz dolaba.

Eksiltti beni havan tokmaklarının anası.
Durgun bir çakıl oldum.
O göbeğin taşları huzurluydu,

Mezar taşı sessizliğinde, itilip kakılmayan.
Sadece ağız boşluğu ötüyordu
Tebelleş cırcır böceğinin,

Sessizliklerin bir avında.
Bu kentin halkı duydu bunu.
Avladılar taşları, suskunca ve ayrı ayrı,

Haykırır mevzilerini ağız boşlukları.
Bir cenin gibi sarhoş
Soğururum karanlığın lapasını.

Kucaklar beni yemek boruları. Süngerler öpüp uzaklaştırır likenlerimi.
Mücevher ustası götürür keskisini manivela misali
Açmak için taştan bir gözü.

Cehennem-ertesidir bu: Görürüm ışığı.
O ihtiyar kuruntucunun, kulak odasının
Tıpasını çıkarır bir rüzgâr.

Su yumuşatır çakmaktaşı dudağı,
Ve yayar duvara günışığı aynılığını,
Rüşvetçiler neşeli,

ısıtarak kerpetenleri, kaldırarak narin çekiçlerini.
Bir akım altüst eder telleri
Volt volt. Dikişler kapatır yarıklarımı.

Pembe bir gövde heykeli taşıyarak geçer işçinin biri.
Ardiyeler tıka basa dolu kalplerle.
Yedek parçaların şehridir bu.

Kauçuk gibi tatlı kokar kundaklanmış bacaklarım ve kollarım.
Burada iyileştirilir başları, ya da diğer uzuvları.
Cuma günleri küçük çocuklar gelir

Kancalarını ellerle takas etmeye.
Ölü adamlar bırakır gözlerini başkalarına.
Çıplak hemşiremin üniformasıdır aşk.

Bedduamın kemiği ve kirişidir aşk.
Onarılmış vazoya yerleştirilmiş
O nadir gül.

On parmak oluşturur gölgelerin bir kâsesini.
Yamalarım kaşınır. Yapacak bir şey yok.
Yeni gibi iyi olacağım.

Çeviren: ismail Haydar Aksoy