bugün
- 26 nisan 2024 adana demirspor galatasaray maçı39
- ali erbaş10
- kültürlü entelektüel alçak gönüllü güzel kadın9
- türkiyede çok abartılan arabalar18
- nickini google da aratınca çıkan ilk görsel13
- avrupanın yarrağı yemesi yakındır20
- nervio'nun ellerinde cenneti koklamak9
- cumaya gidenlerin çok azalması13
- antalya'ya abartılmış şehir diyen göt10
- uzağı göremeyen insan10
- istanbul suriyenin başkentidir9
- anın görüntüsü18
- pahalılıktan dolayı suriyeye dönen kadın8
- almanya8
- millet açsa neden kafeler tıklım tıklım11
- boşuna yaşıyorum hissi19
- icardi1905 silik olsun kampanyası38
- kekeme olan biri doktor olurmu8
- azerileri çok seviyorum ne yapmalıyım13
- genç kızlıktan teyzeliğe geçiş13
- yakışıklı erkeği çirkin gösterecek şeyler8
- sözlük kızlarının don renkleri20
- kanınıza rengini verir misiniz15
- aristoteles'in orta yolu10
- arkadaşlar cumaya neden gelmediniz12
- sözlük erkeklerinin bugünkü kombinleri15
- patiswiss14
- integralin müfredettan kaldırılması12
- bir sözlük kızı ile yakınlaşmak16
- manyak olmaya karar verdim silik olsun kampanyası14
- ak partiliyi çok fena döven chp belediye başkanı18
- bik bik moderatör olsun15
- 22 şubat 2024 sparta prag galatasaray maçı14
- birini donuzlayarak ceza vermek9
- kalbin sadece bir kişiyi seveceği saçmalığı10
- arkadaşlar biri var18
- karınıza range rover alır mısınız25
- kent lokantası niye bedava değil demek22
- evlilik17
- escort fiyatlarının güncellenmesi12
- diyanet işleri başkanına audi 6 tahsis edilmesi11
- modern kadinin ucuz ve kolay ulasilabilir olmasi17
- nervio'ya aşık olmak10
- balayını italyada yapmak isteyen nişanlı14
- futbolcu ismiyle nick almak14
- chp'li o tekin'in öcalan'ın fotosu ile pozu16
- demet akalın'ın zeka seviyesi12
- gina carano9
- icardi19059
- türkiye işçi partisi9
Süt
Senelerden beri yapmadığım şeyi yaptım: Süt içtim. Dükkânın içinde su buharı,
süt kokusu, insanı ağlatıp uyutacak, kırk sene evvelki bir beşik hatırasına
kadar sürüklüyordu... Evet, senelerden beri ne erken uyanmış, ne de süt
içmiştim. işe sütle başlıyorduk. Ne haristi parmaklarımız anamızın göğsünde. O
ne dişsiz bir canavar ağzı idi memedeki. Hiç hatırlamıyoruz o günleri. O süte
ağlayan gözlerimizin bulanık, hiç görmediği dünyayı...
Sütle başlayan şarapla bitirdiğimiz günler bu sabah ta ilk çığlığımdan, ilk
açıklamamdan beri olup bittiler. Onlardan hiçbir şey kalmadı. Hepsi bu saati, bu
sabahı sütçü dükkânına girdiğim dakikaya kadar getirip kapıdan ayrıldılar. ilk
çığlığım, beşiğim, anamın sütü, aşkım, kinim, kendimi bilişim, şarap, rakı,
kumar, kadın, şehvet, bir dostla geçirdiğim güzel gün, o süt için ağlayan
bilmediğim, hiç bilmeyeceğim çocuk:
"işte seni burada bırakıyoruz. Süt mü içmek istiyordun? Poh! Biz sütten bıktık.
Ne adammışsın? Yazık! Haydi Allahaısmarladık. Mademki şu dükkândan içeriye
girdin. Her şey bitti aramızda..."
Dönüp:
"Defolun!" diye bağırdım. Rüzgârın içinde birbirini ezer-cesine kaçıştılar.
Sütçü dükkânına yeni doğmuş gibi girdim. içimden bir nara atmak geçiyordu. Sanki
yeni bir hayata başlıyordum. Şimdi böyle her sabah yeniden doğmuş gibi taze
uyanacak, burnumda o sıcak, köpüklü süt damlasının kokusunu, damarlarımda yumuşak, beyaz bir
rüya nezlesi gibi dolaştırıp yine burnuma getirecek, hapşıracağım. Anamdan
emdiğim süt burnumdan gelecek. Ekmeği, bir sütçü dükkânının köpürmüş inek
sütüyle dolu kâsesine doğrayacağım. Yepyeni günler başlayacak. Süt kokulu bir
dünyaya erişeceğim. Genzimi yakan yanmış zeytin-yağ kokularından uzak sulh ve
hürriyet içinde bir sütlü dünyada kırk iki sene sonra da yeniden doğmuşçasına
yaşayacağım.
Ellerim çatlak, rengim toprak rengi, mağrur ve hür; bu sefer beşikteki canavarı
yenmiş, ama yenerken sakalı da ağarmış bir insan çanağımdaki köpüklü sütü emer
gibi içeceğim.
Dışarıda yağmur yağıyor. Ben hâlâ sütçü dükkânındayım. Tarihimi atmış, rahatım.
Artık geride özleyeceğim hiçbir şey yok. Bütün bunları bana bir çanak süt etti.
Bu ne biçim, ne görülmedik bir kazma imiş ki her penceresinden ışık fışkıran
kocaman hatıralar konağını yıktı.
Dışarıda yağmur yağıyor. Yağsın bakalım! Ne zamana kadar yağabilir. Hatırıma bir
mısra geliyor:
"Hiç böyleliğin görmemişiz fasl-ı baharın"
işte o zaman mısralardan, beyitlerden, romanlardan ve kitaplardan kurtulmam
lazım geldiğim düşündüm. Yeni bir dünyaya başlıyordum. Yepyeni şiirler isterdim.
Yeni romanlar okumalı, yeni resimler seyretmeli, yazmak için yeniden bir başka
Türkçe öğrenmeliydim. Yeni hisleri, yeni düşünceleri, yeni kitapları arayıp
bulmalıydım. Sütçü dükkânından çıkar çıkmaz demir kapıdan girerken kovduklarım
yeniden etrafımı mı alacaklardı? Yine hep birlikte kötü huylarımıza,
itiyatlarımıza mı dönecektik? Süt kokusu geçmiş zamanla gelecek günlerin
zincirinde bir halka bile değil miydi? Sokağa ve yağmura karıştığım dakikada
yanımdan kaçışanlarla buluşup, "Şu sütçü dükkânında ne budalaydım. Siz bana
haber vermiştiniz ya! Kusura bakmayın! insan ara sıra böyle oluyor, aldırmayın,
affedin." "Sizi de gücendirdim değil mi?" diyecektim.
Sütçü, "Bir bardak daha vereyim mi?" dedi. Bir süt daha içtim. Hayır, artık
deminki tesirini yapamıyordu.
Yağmurun içindeki her günkü dünya: "Hadi çabuk ol. Yeter artık. Gel buraya.
Bizimle beraber olman lazım. Böyle biteviye sütçü dükkânında kalıp, yeniden
doğmuş numarasıyla oturamazsın. Seni bekliyoruz. Alıp götüreceğiz. Her şey,
bütün insanlar seni bekliyor. Onların arasında oynadığın oyunu bitirmeye
mecbursun. Yeniden doğulmaz. Doğsan bile n'olacak? Seni iki senede, iki senede
değil, iki günde aynı insan ederiz. Aynı kendini düşünen, aynı haris, aynı
kıskanç, aynı kötü huylu, aynı sarhoş, aynı budala oluverirsin. Seni aynıhastalıkla yıkmak için elimizde her şey var. Hem canım sen nasıl bir dünya
istiyorsun? Görülmemiş, işitilmemiş, tadılmamış, yazılmamış, yaşanmamış... Olur
mu böyle şey? Hadi gel. Dön her günkü hayatına. Akşam artık süt içmeyeceksin.
Sana halis, içine su ile ispirto karıştırılmış pekmez içireceğiz. Öylesine
hayattan hoşnut olacaksın ki şimdiki gibi elle tutulamayan, gözle görülemeyen,
yalnız işte böyle ara sıra sezeceğin ümitlerle yapılmamış ama belli, göze
görünür şarapla başlayan yalancı kahramanlıklarla dolu ümitleri bulunca
karşında, sabahki halinden utanacaksın.
Yarın sabah yine her sabahki gibi ağzın küflü, yapış yapış, bezgin uyandıracağız
seni."
Dükkânın içindeki köpürmüş süt kokusu duvarlardan rutubet gibi akıyordu şimdi.
Şapkamı başıma attım. Sokağa fırladım. Defolun diye bağırdıklarım buhranı geçmiş
bir hastanın yanına yaklaşan doktorlar, hastabakıcılar, gardiyanlar gibi
temkinli, usturuplu yanıma yaklaştılar. Kollarıma girdiler. Omzumu sıvadılar,
sonra birdenbire yakama yapıştılar. Birden her günkü hayatın deli gömleğini
sırtımda düğümlenmiş buldum.
Ah, iki bardak süt, sen bana neler ettin.
Yedigün, (42), 1 Ocak 1949
Senelerden beri yapmadığım şeyi yaptım: Süt içtim. Dükkânın içinde su buharı,
süt kokusu, insanı ağlatıp uyutacak, kırk sene evvelki bir beşik hatırasına
kadar sürüklüyordu... Evet, senelerden beri ne erken uyanmış, ne de süt
içmiştim. işe sütle başlıyorduk. Ne haristi parmaklarımız anamızın göğsünde. O
ne dişsiz bir canavar ağzı idi memedeki. Hiç hatırlamıyoruz o günleri. O süte
ağlayan gözlerimizin bulanık, hiç görmediği dünyayı...
Sütle başlayan şarapla bitirdiğimiz günler bu sabah ta ilk çığlığımdan, ilk
açıklamamdan beri olup bittiler. Onlardan hiçbir şey kalmadı. Hepsi bu saati, bu
sabahı sütçü dükkânına girdiğim dakikaya kadar getirip kapıdan ayrıldılar. ilk
çığlığım, beşiğim, anamın sütü, aşkım, kinim, kendimi bilişim, şarap, rakı,
kumar, kadın, şehvet, bir dostla geçirdiğim güzel gün, o süt için ağlayan
bilmediğim, hiç bilmeyeceğim çocuk:
"işte seni burada bırakıyoruz. Süt mü içmek istiyordun? Poh! Biz sütten bıktık.
Ne adammışsın? Yazık! Haydi Allahaısmarladık. Mademki şu dükkândan içeriye
girdin. Her şey bitti aramızda..."
Dönüp:
"Defolun!" diye bağırdım. Rüzgârın içinde birbirini ezer-cesine kaçıştılar.
Sütçü dükkânına yeni doğmuş gibi girdim. içimden bir nara atmak geçiyordu. Sanki
yeni bir hayata başlıyordum. Şimdi böyle her sabah yeniden doğmuş gibi taze
uyanacak, burnumda o sıcak, köpüklü süt damlasının kokusunu, damarlarımda yumuşak, beyaz bir
rüya nezlesi gibi dolaştırıp yine burnuma getirecek, hapşıracağım. Anamdan
emdiğim süt burnumdan gelecek. Ekmeği, bir sütçü dükkânının köpürmüş inek
sütüyle dolu kâsesine doğrayacağım. Yepyeni günler başlayacak. Süt kokulu bir
dünyaya erişeceğim. Genzimi yakan yanmış zeytin-yağ kokularından uzak sulh ve
hürriyet içinde bir sütlü dünyada kırk iki sene sonra da yeniden doğmuşçasına
yaşayacağım.
Ellerim çatlak, rengim toprak rengi, mağrur ve hür; bu sefer beşikteki canavarı
yenmiş, ama yenerken sakalı da ağarmış bir insan çanağımdaki köpüklü sütü emer
gibi içeceğim.
Dışarıda yağmur yağıyor. Ben hâlâ sütçü dükkânındayım. Tarihimi atmış, rahatım.
Artık geride özleyeceğim hiçbir şey yok. Bütün bunları bana bir çanak süt etti.
Bu ne biçim, ne görülmedik bir kazma imiş ki her penceresinden ışık fışkıran
kocaman hatıralar konağını yıktı.
Dışarıda yağmur yağıyor. Yağsın bakalım! Ne zamana kadar yağabilir. Hatırıma bir
mısra geliyor:
"Hiç böyleliğin görmemişiz fasl-ı baharın"
işte o zaman mısralardan, beyitlerden, romanlardan ve kitaplardan kurtulmam
lazım geldiğim düşündüm. Yeni bir dünyaya başlıyordum. Yepyeni şiirler isterdim.
Yeni romanlar okumalı, yeni resimler seyretmeli, yazmak için yeniden bir başka
Türkçe öğrenmeliydim. Yeni hisleri, yeni düşünceleri, yeni kitapları arayıp
bulmalıydım. Sütçü dükkânından çıkar çıkmaz demir kapıdan girerken kovduklarım
yeniden etrafımı mı alacaklardı? Yine hep birlikte kötü huylarımıza,
itiyatlarımıza mı dönecektik? Süt kokusu geçmiş zamanla gelecek günlerin
zincirinde bir halka bile değil miydi? Sokağa ve yağmura karıştığım dakikada
yanımdan kaçışanlarla buluşup, "Şu sütçü dükkânında ne budalaydım. Siz bana
haber vermiştiniz ya! Kusura bakmayın! insan ara sıra böyle oluyor, aldırmayın,
affedin." "Sizi de gücendirdim değil mi?" diyecektim.
Sütçü, "Bir bardak daha vereyim mi?" dedi. Bir süt daha içtim. Hayır, artık
deminki tesirini yapamıyordu.
Yağmurun içindeki her günkü dünya: "Hadi çabuk ol. Yeter artık. Gel buraya.
Bizimle beraber olman lazım. Böyle biteviye sütçü dükkânında kalıp, yeniden
doğmuş numarasıyla oturamazsın. Seni bekliyoruz. Alıp götüreceğiz. Her şey,
bütün insanlar seni bekliyor. Onların arasında oynadığın oyunu bitirmeye
mecbursun. Yeniden doğulmaz. Doğsan bile n'olacak? Seni iki senede, iki senede
değil, iki günde aynı insan ederiz. Aynı kendini düşünen, aynı haris, aynı
kıskanç, aynı kötü huylu, aynı sarhoş, aynı budala oluverirsin. Seni aynıhastalıkla yıkmak için elimizde her şey var. Hem canım sen nasıl bir dünya
istiyorsun? Görülmemiş, işitilmemiş, tadılmamış, yazılmamış, yaşanmamış... Olur
mu böyle şey? Hadi gel. Dön her günkü hayatına. Akşam artık süt içmeyeceksin.
Sana halis, içine su ile ispirto karıştırılmış pekmez içireceğiz. Öylesine
hayattan hoşnut olacaksın ki şimdiki gibi elle tutulamayan, gözle görülemeyen,
yalnız işte böyle ara sıra sezeceğin ümitlerle yapılmamış ama belli, göze
görünür şarapla başlayan yalancı kahramanlıklarla dolu ümitleri bulunca
karşında, sabahki halinden utanacaksın.
Yarın sabah yine her sabahki gibi ağzın küflü, yapış yapış, bezgin uyandıracağız
seni."
Dükkânın içindeki köpürmüş süt kokusu duvarlardan rutubet gibi akıyordu şimdi.
Şapkamı başıma attım. Sokağa fırladım. Defolun diye bağırdıklarım buhranı geçmiş
bir hastanın yanına yaklaşan doktorlar, hastabakıcılar, gardiyanlar gibi
temkinli, usturuplu yanıma yaklaştılar. Kollarıma girdiler. Omzumu sıvadılar,
sonra birdenbire yakama yapıştılar. Birden her günkü hayatın deli gömleğini
sırtımda düğümlenmiş buldum.
Ah, iki bardak süt, sen bana neler ettin.
Yedigün, (42), 1 Ocak 1949
Gündemdeki Haberler
güncel Önemli Başlıklar