bugün

entry'ler (127)

sözlükteki pkklılar

Zall'a rica edin de atıversin sözlükten onları.

He amk, dağdaki pekekeliler, sozlukteki pekekeliler, meclisteki pekekeliler, sonra efendime söyleyeyim okuldaki pekekeliler. Hepsine tu kaka. Atın gitsin.

Leyla Zana'yı attınız da noldu? Sakin olun milliyetçi liseliler. Hatta bi zahmet siz siktirin gidin.

uludağ sözlük yazar alım kriterleri

+ gel hele buraya yarraam. okuma yazma biliyon mu lan sen?

- biliyorum tabi. bakmadan bacını sikiyim yazim mi bacısını siktiğim?

+ tamam ulan piç! artistlik yapma. aldım seni takıma. hadi şimdi görev yerine geç.

ve konuşmadan da anlaşıldığı gibi bu şahıs artık sözlüğün sol (frame) kanadında koşturur da koşturur. ve ne ana bırakır ne bacı. sözlükte de bi acı bi acı!

kelebek etkisi

geçmişte yaşayan bir tek filozofun düşüncesini yok etsek ya da bir tek savaş yapılmamış olsa, o olayı takip eden bütün insanlık tarihi değişirdi, bilim buna "kelebek etkisi" diyor; japonya'da bir kelebeğin kanat çırpınışının amerika'da fırtınaya sebep olması. insanlığın varoluşundan bu yana yaşanan her şeyin bugünkü durumumuzda bir payı vardır. en önemsiz gibi görünen bir değişiklik, kendinden sonraki tarihte değişikliğe yol açar. yaşanan her şey bugünkü durumumuzun var olması için yaşanması gereken şeylerdir.

alıntıdır.

hayedeh

ezgi tanrıçası hayedeh saghi'ye

ne söylüyorsun sen böyle kadın
şuh sesinde hayat bulan bu sözlerin neyi anlatıyor
haykırdığın kelimelerin ardında hangi onulmaz acı var
ve avazeyi saldığın anda yüreği virana çevirmenin hikmeti ne

en coşkun aşklar senin topraklarında yaşandı
hangisinin sevdasına dizdin bu ezgilerini
hangi ayrılığın çığlığıdır bu
hangi kahraman ölümün ağıdı

sözlerinde ihanetin sitemi mi var
yoksa yalnızlığın matemi mi
nefret ve şiddeti hangi notaların arasına kazıdın

söyle kadın
bunca elem ve kederi nasıl bir araya getirdin
ve hangi şairin mısraları seninkiler gibi en derine işledi

ya sesine eşlik eden şu sazlar ve kemanlar
tamburlar ve neyler
bunlar da neyin nesi
hangi hüznün zehrinden sürdünüz yaylarına
ve hangi baldıran acısı raptolundu mızrabına
hangi kutsal suda yıkadınız
hangi efsanenin efsununa daldırdınız
kaç söylenceden toplayıp
söyle kadın hangi mucizeyi sihri yaptınız

babil'de en şanslı insana bahşedilen dil
ve yeryüzünde bir kadına verilen en asil ses

en mağrur dil ve en mucizevi ses

şimdi söyle kadın
böylesine büyülü ses ile
ve kalkıp küfrü bile aruzla söylenen dil ile
ezgiler mırıldanarak ne yapmaya çalışıyorsun böyle

kutsallığın da bir sınırı vardır
hangi tanrıçanın göz diktin tahtına sen


tanrıların gazabı muhteliftir
insanlığın da azabı
her insanda sağaltılmaz yaralar açmak da
senin gazabın galiba
olympos dağında bir taht da senin olsun
ismin de ezgi tanrıçası

ki tanrıların merhameti de olurdu
mutluluk denen illet hiç yok yanında
senin ezgilerinde yalnızca ölüm iksiri

ve tanrılar ölümsüzdür
ama sen değil
senin ezgilerin gibi

sözlük yazarlarının şu an yaptığı şey

sözlük şu an yoldayım ve hatay a gidiyorum. gece ikide kapkaranlık bir virajda yol alırken iki tane kocaman sırt çantalı adam yol kenarında otostop çekip otobüse bindiler. kaptan birşey anlamayınca dillerinden ben konuştum onlarla ve paraları olmadığını ama hatay a gitmek istediklerini ilettiler. kaptan babacan bi tavırla onları arabaya aldı ve yanımdaki koltuklara oturttuktan sonra sor bakalım bir şey içmek istiyorlar mı dedi. onlara su ve çay ikram etti. beni de tercümanı yapmış ya hemen anında diyor sen de bişey içmek istiyorsan söyle muavine hemen getirsin diye. sağolasın biricik kaptanımız.

demin muhabbeti biraz ilerlettim bu yabancı tayfasıyla. biri portekizli diğeri de japonmuş. malum bi yabancıyla tanıştığımız gibi kontak kurmak için hemen hemşehrilerinden birini biliyorsak onu atarız ortaya. portekiz den iki josé biliyorum. biri josé mourinho öbürü de josé saramago. tabi saramago varken ne yapacan mourinho yu. adama fırça attım. ayıp değil mi saramago gibi bir adama sürgün fermanı çıkardınız diye. varsın azıcık kiliseyi ti'ye alsın. adamın ben biliyorum kalbi temiz ne kadar küfretse de tanrıya. adam, vallahi haklısın dedi.

sıra geldi japon a. ona da dedim artık şu kutsal geleneklerimize dönün. tamam teknolojinin a*ına koydunuz ama bu kadar yozlaşma da olmaz ki. koskoca siyah kuşaklı yukio mişima bile dayanmadı bu acıya, sizin bu davranışlarınızdan ötürü seppuku sunu yapıp kıydı canına. yazık değil mi.?

sorma sözlük gece gece otobüste bi atışıyoruz ki. ama sanırım pek bilmiyorlar türkiye deki siyasi mülahazaları. yoksa onlar da orhan pamuk ile yaşar kemal kozunu çekerlerdi. neyse bi sağ salim varalım da hataya sonrası allah kerim.

ve az önce öğrendim sözlük. bu arkadaşlar barış elçisiymiş. önce suriye ye ardından da filistin e gideceklermiş. adama mesleğini sordum. verdiği cevap: ' i am working only for peace. ' hay gözünü sevdiğim!!

saçma

--spoiler--

--spoiler--

insanların küçücük renkli dünyasında bir olay, ancak bir başka gerçeğe göre saçmadır; yani kendisine eşlik eden durum ve koşullara göre saçmadır. örneğin; bir delinin konuşması deliliğine göre değil, içinde bulunduğu durum bakımından saçmadır.

--spoiler--

--spoiler--

bulantı/jean-paul sarte

hümanizm

--spoiler--

--spoiler--


hümanizm, bütün insansal davranışları kendi malı haline getirir ve hepsini birbirine karıştırır. ona dosdoğru karşı gelirseniz oyuna düşmüş olursunuz; çünkü hümanizm karşıtlıklarına dayanarak yaşar. dik başlılar, dar görüşlüler, yasa dinlemezler, ona yenilip dururlar; onların bütün sertliklerini, bütün kötü aşırılıklarını, hümanizm sindirir ve köpüklü beyaz bir lenf haline sokar.

--spoiler--

--spoiler--

bulantı/jean-paul sartre

ibn i haldun

coğrafya bir kaderdir, sözünü söylemiş büyük insan.

national geoghraphy de belgesel izlemek

hem de yalnız başına değil, babaanneyle izlemek.

klasik avlanma sahnelerinden biri yaşanır yine. dişi aslanlardan biri bir antilop sürüsünün yakınlarında pusuda beklemektedir. aslan tetikte, nene ise pür dikkat izliyor.

ve kovalamaca başlar. aslan sürünün en zayıf halkasına kilitlenmiş koşturuyor. bizim nene on bin km öteden feryad figan bağırıyor. " koş yavrum koş, o canavar seni yiyecek!" yavru ceylan bu şevkle daha bi hızlı koşuyor. fakat malumunuz üzere aslanın elinden paçayı kurtaramıyor. nene ise mağlubiyetin verdiği acıyla yerlerde. son birkaç cümle ansızın çıkıyor ağzından. ve asıl bomba da burda saklı.

"yazık oldu zavallı ceylana. o mendebur aslanın boğazında kalır inşallah. şimdi burda olsa keser kavurma yapardık. ceylan eti de ne güzeldir."

ah ah! bu ne yaman çelişki nene!! biz de seni vejeteryan sanmıştık.

iz bırakan kitap cümleleri

saat 3. bir şey yapmak istersiniz, bu saat ya çok geç ya çok erkendir. öğleden sonra acayip bir an.

jean paul sarte - bulantı

oğuz atay

--spoiler--

‘‘Köyde oturduğum sırada bir gün ‘ilginizi umarak’ diye imzalanmış bir kitap gelmişti bana: ‘Tutunamayanlar’. Çok beğendiğim halde bunu Oğuz Atay’a bildirmek gereği duymamıştım. Böylesine güzel bir roman yazan birinin başkalarını da yazacağını, benim yargıma gereksinmeyeceğimi düşünmüştüm. Yıllar sonra bir tanıdığına benim için ‘Romanımla ilgilenmedi’ demiş. Bunu duyduğuma üzüldüm. Ölmemiş olsaydı ne yapar eder, onu bulur konuşurdum.”

--spoiler--

yusuf atılgan

yaran youtube yorumları

video: nil erkoçla ın erkek halini gördünüz mü?

yorumlar

abazan 1: ulan o kadar bıyıklı kız varken sana mı düştü erkek olmak hiç yakıştıramadım nil sana

abazan 2: o değil de eski fotolarına bakıp 31 çeker mi acaba

abazan3:kız olsam verirdim la benden yakışıklı olmuş amk.

sosyolojik tahlil.: bu ülkede kadın olmak hakkaten zor. nil bunun ustesinden gelemedi herhalde..

**ayrica hakkını teslim etmek gerek. 2 numaralı abazan sayfalar dolusu övgü alırdı inci de yazmış olsaydı.

jose saramago

şunu bil ki sevgili josé, dünyada bu kadar savaş ve katliamın olmasının en büyük sebebi cehalettir. cehalet bilgisizlikten kaynaklanır, bilgisizlik ise okumamaktan.

sen daha iyi bilirsin josé, yeryüzünde yazılmış eserlerin sayısı sonsuzluğun yanında hiçlikten az biraz kurtulmuş nadir sayılardan biridir, yazarların sayısı da hakeza böyle. ve gel gör ki bu bile kurtarabilmiş değil insanlığı cehaletten ve vahşetten.
sonuç olarak daha çok olmalıydı bu sayı, limiti sonsuzluğa giden kutsal yolda paydadaki sayı sıfıra mahkum ettirilmeliydi.

ama olmadı işte, yeterince şair ve yazar çıkaramadı ademoğlu kendisinden. kimi sözün görkemini hiç tanıyamadi, kiminin içinde de ukde kaldı. ve zavallı çoğu insan da ümitsizlik ve hüsranla yazgısına boyun eğdi.

aslında bunu senin itiraf etmen lazımdı, lakin artık aramızda yoksun. hayattayken de maalesef hiç bir kibir ve mağruriyet kimseye bunu söylettiremezdi, sen tevazu ile kibir arasındaki çizgide hangi noktadaydın onu da bilmiyorum. ve ben şunu iddia etmekten kendimi alamayacağım. senin diğer bütün meslektaşların beni affetsin, senin yüzün suyun hürmetine.

bütün bunların müsebbibi sensin sayın saramago. bir şeyler yazmaya gönül koymuş her insan evladı elbet seni okumuştur hayatının her hangi bir evresinde. ve o andan itibaren, sözcüklerinin arasında parlayan o mucizelere tanık olduktan sonra aciziyetlerini anlamışlardır ve ellerindeki kalemi kırmışlardır. kırmamışlarsa da zannımca ayıp etmişlerdir şahsına karşı. senin yaptığın iş yazı yazmaksa onlar ne yapacaklardı peki?

sevgilerimle..

yaran inci sözlük ayarları

başlık: mahkemede nicklerle mi çağırılıcaz lan

16. olmaz böyle şey abisini siktiklerim

( amına korum lan senin ? 07.01.2011 09.21 )

44. @16 olum en çok sen yırttın şanslı amcık

ilk günah

vicdanı temize çıkarmanın en etkili ve en kârlı yoludur işlenen cürümleri sebep-sonuç dairesinde başkasının hatasına bağlamak.

havva yasak elmayı yedi, ilk günahı işledi ve ilk günah olmasaydı başka günah olmazdı. öyleyse bütün her şeyin müsebbibi havva. ona da sorsanız der ki ben ne yapayım şeytana kandım. tabi elmanın tadı da fena değildi.

öyleyse haydi ademoğlu! her haltı gönül rahatlığı içerisinde yiyin. ne de olsa günah keçisi havva.

ha umrunda mı havva'nın bizim yediğimiz boklar diye sual de ederseniz o çoktan öldü gitti, siz neyin hesabını yapıyorsunuz? günahın zevkini çıkarın. zaten tek amacınız da o değil mi? havva kadın işin vicdan boyutuyla ilgileniyor sadece.

suç-ceza-vicdan denklemini yerle yeksan eder böylece bu pozitivizm zırvası.

sakın ola bu felsefi teoremle gelmeyin bana. yemezler!!

sözlük yazarlarının itirafları

kitap okuyarak bilgi sahibi olmanın getireceği manasız ün karşılığında mutluluğunu satmak düştü benim de payıma.

bir hiç uğruna mutluluğu satmak işte. ama neylersin zehir kana karışmış bi defa.

sözlük yazarlarının itirafları

insan yasaların meşru olarak görmediği bi işi yapmayagörsün sözlük! her gece rüyasında bir başka biçimde alır kolluk kuvvetleri evden. sadece bir defa kaçmayı başarabildim, gerisinde hep yakalandım.

mapus damı koyar be adama sözlük!!

dipnot : anlatılanlar tamamen hayal ürünüdür. kimse inanmasın..

sözlük yazarlarının itirafları

bir mallık örneği.

son iyi oylanan entrylerime bakıyorum. aman tanrım o da ne! sırayla tüm entrylerim artılanmış. ahanda seri artı oy veren bi melek sonunda beni de buldu. bi keyfim geldi bi keyfim. ulan yarın karma tavan yapacak desene.

ama sayfayı aşağı çekiyorum çekiyorum olmuyor. acaba telefon mu dondu diye tuş kilidini kapatıp açtım. yok yine aynı.. işte jeton o an düştü. demiyorsun ben en son girilen entrylere bakıyormuşum.

sözlükte serap görmek bu olsa gerek.

hatırladıkça iç burkan garibanlık anıları

daha ilkokul öğrencisiyiz.

kışın en sert zamanı ve deli gibi kar yağıyor.

şimdi artık herkes dersaneye gittiği için o gelenek tarihe karıştı ama o zamanlar tüm dersaneler deneme sınavları yapar ve sınava dışardan da öğrenci alırdı. böylelikle onlar reklamını yapar biz dersanesizler de sınava girme gibi bi nimete kavuşurduk.

dedim ya o gün kar yağıyor ve her taraf bembeyaz.

ve aldığımız bir istihbarata göre sınavlar önümüzdeki haftasonu yapılacak, yani acilen kayıt yapmak gerekiyor. ne yapalım ne edelim diye düşünürken sonunda okuldan firar etmeye karar verdik. o zamanlar da şimdiki gibi ayda yılda bir okula uğrayan bir öğrenci değilim. karnede bir gün devamsızlık olması matematiğin 1 gelmesiyle eşdeğer.

neyse öyle veya böyle kaçtık okuldan. yanımda en samimi olduğum arkadaş da var. koyulduk yola. ve yollarda kar var. bilenler bilir zaten, bilmeyenler de öğrensin. diyarbakır'ın merkezi yeridir ofis. her şey orda. dersaneler de tabi. neyse gittik bir kaçına kayıt yaptırdık. fakat bu arada karnımiz da pis acıkmış.

dönüş yolundayız. dolmuşa verecek paranın da olmadığını söylemeyeyim şimdi. biz yine karlara bata çıka yürüyoruz kaldırım kenarından. ve bir an gözümüze bir şey ilişti. kokusu daha ulaşmamış bize. ışığın hızı saniyede bilmem kaçyüzbin km dir ne de olsa paşam. hem görüntüsü yeterdi zaten.

ne mi gördük? biz aç kurtları o an yemekten başka hangi canlı veya cansız varlık o kadar heyecanlandırabilir ki.. bi dükkanın kapısının önüne bırakılmış bi tepside yarım tabak çoban salatası, bir tabak kılına dahi dokunulmamış full ezme ve üç dört parça ekmek.

tanrım!! kutsal ekmekle kutsal şarap bile bu kadar kutsal olamazdı o an. kronometreler yedinci saniyeyi gösterdiğinde artık o tabaklar yıkanma gereği duymuyordu. eminim lokantanın bulaşıkçısı bize minnettar kalmıştı o gün. biz de lokantacının salata yapan ustasına ve bu salatanın hepsini yemeyen-belki de yiyemeyen, ama hiç farketmez. asıl mesele tüketilmeyen salatanın mevcudiyetiydi- insan evladına bir ömür boyu minnettar kaldık. çünkü o günden sonra hiçbir salata bu kadar iyi karın doyurmamıştı, hazların en kısasına ve de en şiddetlisine uçurmuştu çünkü bizi.

şimdi burda yılmaz erdoğan ın ankara şiirinin birkaç dizesine yer vererek kapatmaya çalışacam allahın izniyle.

Belki bu film hiçbir zaman o kadar fiyakalı olmayacak ama
Hiçbir lahmacun da o okul yolundaki üçüncü sınıf lokantadakinin tadını vermeyecek bir daha
Çok daha iyilerini yedim sonra bizzat Urfa'da hatta
Ama hiçbirinde o kadar aç oturmadım sofraya

okula döndüğümüzde firar etmenin bedeli olan, her ele ikişer tane sallanan, hoca tarafından kin ve nefretin de bol şekilde eklendiği ve olanca kuvvetin toplamıyla dört kenarı sivri sopanın şaklayan acısı dahi o mutluluğa gölge düşüremedi yıllardır. ki yiyenler bilir, buz tutmuş elin kırbaç şaklamasından sonra ilk beş saniyede birşey hissetmediğini, sonra da o kırbacın bir haftalık travmaya sebep olduğunu

devlet bahçeli

derler ki bu zat-ı ali öğretim görevlisi olduğu zamanlar sınavlarda 47 alan öğrencilerin notunu 50 ue tamamlıyormuş ve bu üç puanlık desteğin ismini de 'devlet yardımı' koymuş.

vallahi çok şekersin bahçelim. üç puanın yanında bi de püskevit vereydin tam süper olurdu. taleben olmak vardı.

geç gelen bir edit: umarım darılmamışsındır devletlüm. inan ki seni çok seviyorum. aynı politik görüşte buluşamamamız içimdeki en büyük yaradır.