bugün

kürt romancı, edebiyatçı mehmed uzun'a ait bir roman. sırf ismi bile okunması için sebeptir.

- aşk gibi aydınlık, ölüm gibi karanlık.

edit: tamamen tanım içeren bu entrye eksi oy verir; ardından kürtçeye tahammülsüzlük yoktur dersiniz. tahammül anlayışınıza gaydiri guppak cemilem..
bir kağıda yazılmadan kitapçıya gidildiğinde apışıp kalmaya sebebiyet verecek kitap ismi.

- usta ben bi kitap arıyorum.
+ nedir ismi efemm?
- roni mina evin..tari mina..neydi yaw.
+ roni ney?
- dur hatırlıycam.
+ rooney kitap mı yazmş?
- ya dur be babacım. dur gözünü sevim. entellektüel olcam derken keko oldum haberin yok.
takma adımı ve aslına bakılırsa yer yer gerçek adımın önüne geçen lakabımı almamı sağlamış kitap.

"bir kitap okudum ve hayatım değişti" sözüne inanmamı sağlamış eser.
Mehmet uzun' un kitaplarından okumaya yeni başladığım baya saran bir kitap . Çok merak uyandırır.
öncesi ve sonrasıyla roman hakkında küçük notlar

- bu roman ve tema fikri binbaşı cem ersever ve sevgilisi öldürüldükten sonra mehmed uzunun kafasında oluşur. tabi bu sadece bir esin kaynağıdır. romanın biyografik bir özelliği yoktur

-uzun ilk defa güncel bir mesele üzerine yazar.

-ilkin türkçeye uzun'un kendisi çevirir, çünkü yayıncılar ya orjinal dilden çeviri istiyorlar (uzun'un kitapları diğer dillere türkçe çevirisinden yapılıyordu daha önce) ya da bizzat yazarının çevirmesini istiyorlar. 'aydınlık sevda gibi - karanlık ölüm gibi' ismiyle türkçe ye çeviren uzun'un çevirisi pek başarılı olmaz, bu işi tekrar muhsin kızılkaya ya devreder.

-şubat 2001'de istanbul 4 no'lu devlet güvenlik mahkemesinde, terör örgütü propagandası yaptığı gerekçesiyle nar çiçekleri ve bu kitap hakkında dava açılır.

- birçok yazar ve aydın örgütü bu davaya tepki gösterir. uzun'a destek için isveç te başkanlığını eric östberg'in yaptığı 'mehmed uzun'la dayanışma komitesi' kurulur. daha önce diyarbakır devlet güvenlik mahkemesinde açılan davayı izlemeye isveç akademi üyesi ve nobel edebiyat ödülü komitesi başkanı kjell espmark bile geilr.

-4 nisanda görülen duruşmasına uzun katılır ve 'sürgün ve anlatının savunması' (bkz. zincirlenmiş zamanlar - zincirlenmiş sözcükler) başlıklı bir metinle savunmasını yapar. uzun savunmasında bı kitabın; gılgamış, ağustos ışığı (w.faulkner) ve karanlığın yüreği (j.conrad) adlı kitaplara açık bir gönderme olduğunu söyler. ''romanın ismi dahi bunu kanıtlar'', der.

-uzun beraat eder. beraat etmesindeki en büyük faktör de uluslararası kamuoyunun bu davaya tepkisidir. hatta isveç dışişleri bakanı anna lindth, türkiye yi ab müzakerelerini dondurmakla tehdit eder.

romanın özeti

önce kahramanlara verilen isimlerin türkçe karşılığını verelim

kevok : güvercin

baz : şahin

jîr : zeki

mader : ana

baz ile kevok un zorunluluktan meydana gelmiş ve aynı zamanda ölümlerine sebep olan aşkları anlatılır, karanlıktan çıkıp aydınlığa doğru adım atmışken. roman baz ile kevok un hikayesidir.

önce baz anlatılır...

ölüm ve cinayet ustası ve karanlığın temsilcisi baz ın hayatı, diğer tüm yakınlarının hayatının son bulduğu gün başlıyor. 'dağlar ülkesi'nin insanları 'yabancı'lardan kaçıp bir mağaraya sığındıktan sonra peşlerindekilere yakalanırlar ve sonları ölüm olur. dumana boğulmuş mağaradan, alevlerin ortasından iki buçuk yaşlarında bir çocuk ile bir köpek yavrusu kurtulur. çocuk fırça bıyıklı subay tarafından devlet yurduna verilir.

baz ın hayatı böyle başlar işte. köklerinden ve geçmişinden bihaber, devlet bünyesinde köklerine düşmanlık besleyerek yetişir; ana- baba sevgisinden, aile ortamının sıcaklığından ve bunlara dair her duygudan azade bazı ın ruhu nefretle yoğrulur; vatan, millet ve general serdar ın muktedir subayı bazı ın bir yanı hep eksik kalır, zaafı olarak yerleşir. şefkatin peşinde koşar, kadınların vücudunda ve yarıklarında hazzın doruğuna ulaşır, ama aşk denilen illetten hiç tattığı olmaz. bir anne, bir kadın ve yuva özlemini eski bir yosma olan mader in kocaman memelerinin ve teninde dolaşan dilinde giderir, azıcık da olsa dinginliğe varır.

evlenir, ama evliliğin henüz ilk gecesinde az daha karısını öldürür. her şeye muktedir ve bir o kadar da muhteris olan baz bir an olsun bu kadına söz geçiremez. bacaklarını açıp baz ı içine aldığında dahi soğuk bakışları üzerindedir baz ın. mutlu yuva hayalleri fiyasko ile sonuçlanır ikisinin de.

dağlar ülkesinde asilerin avcısıdır baz, ölüm yağdırır taşa toprağa. nefretinin elinden kimse kurtulamaz. kudreti her şeyin üstündedir orda. ta ki bir operasyonda, ölmesine ramak kala canlı olarak ele geçirdiği kevok u tanıyana kadar. baz kevok u avlar ve kevok bilmeden anlamadan itirafçı olur. 'tutsaklığın üzerinden üç hafta geçti mi konuşabilirsiniz' metodu başarılı şekilde uygulanmaz galiba ve kevok un gösterdiği sığınaklara yapılan baskınlarda arkadaşları topluca öldürülür, onu ölümün soğuk pençelerinden kurtaran renas katledilir.

kevok, bir göç esnasında 'çöller ülkesi'nde doğan sonra 'büyük ülke'ye fransız dili ve edebiyatı'nı okumaya gelen, sevgilisi jîr in ağzından çıkan tol(intikam) kelimesi yerine bedeninden dol(döl) alan ve onu kürtajla öldürüp jîr in ardından giden kız... kevok aydınlık dolu günleri topraklarına getirmek için dağlar ülkesinde asilere katılır, ama yolunda baz vardır.

baz ile kevok ilkin o göç esnasında karşılaşırlar. kevok yeni doğmuştur, baz ise yeniyetme bir subaydır. ikinci karşılaşmaları ise ölümün ortasında olur. aydınlık ve karanlığın güçleri karşı karşıya gelir, doğum ve ölüm gibi.

baz türlü türlü işkence yöntemleriyle kevok a egemene ait olan bütün düşünceleri empoze eder ve kevok artık nefreti de yazar defterine.

fakat bazen çok nadir de olsa aydınlık da galebe çalar karanlığa karşı. kevok ile geçen zamanda baz da ani değişimler olur. baz kevok a aşık olur, baz şiir okur ve klasik müzik dinler, baz sır perdesi altındaki o bilinmezliklerle dolu geçmişini merak eder ve fırça bıyıklı subayın son kelimelerinden bir şey sezinler; 'yoksa ben de oralı mıyım' diye sorar, baz vatanı ve milleti için dağlarda heder ettiği ömrünün aslında kimsenin umrunda dahi olmadığını anlar, baz 'onların belini bu sefer de kıracağız ama onların stranlarını (ezgi) susturabilecek miyiz?' diye haykırır bir askeri toplantıda; baz öldürmekten ve ölümden usanır, baz yorulur ve baz pes eder.

baz kevok u devlet güçlerine teslim etmez, birlikte kaçarlar. fakat talih yine yanlarında değildir. baz ve kevok ne zaman kaçtılarsa düşmanlarından hep yakalandılar, yine yazgılarında aynı son yazılıdır.

önce kevok u öldürürler baz ın gözleri önünde, sonra da baz gider kevok un peşinden...

romanın üslubu ve tekniği

on yedi bölümden oluşan romanın ilk ve son başlıkları aynıdır: ölüm.. bu tür sonun başlangıcı olan, en son gerçekleşen olayı en başta verme metodunu (daha çok iskandinav edebiyat geleneğinde kullanılır) daha önceki romanlarında da çokça kullanmıştı uzun.

genel olarak hikaye tanrısal-anlatıcının diliyle aktarılır. roman baz ile kevok un hikayesi şeklinde ilerlerken ilk defa 7. bölümde tanrısal- anlatıcı, 'roman yazarı' rolünde olaylara müdahil olur. büyük ülkede yargılanan bir yazara destek olmak için gelen yazar burda geçirdiği bir günlük zaman dilimini anlatır. bu sırada kevok adlı bir kızla tanışır. bir postmodern kurgu olan üstkurmacanın varlığını bize hissettiren uzun un romanının sonlarına doğru batılı yazar tekrar bir parantez açıp bu romanın yazılmasına vesile olan karpostal (kevok göndermiştir) ve bir kaç sayfa sonra da baz ile kevok un ölüm haberini gazeteye değinir. kurmaca içinde gerçeklik vardır aslında burada; yani hayali yazarın reel anlatısı..

klasik roman anlayışından ayrılarak modern ve post-modern ilkeler doğrultusunda metni kurgulayan uzun bu akımların metodunu kullanırken aynı zamanda dilini ve üslubunu da buna uygun bir şekilde yerleştirmiş. bir belgesel-film setini andıran romanda okuyucu sanki hareketli bir kameranın başına geçmiş ve kahramanların peşinden giderek olaylara tanık oluyor. romanda yazarın bizzat kendisinin dahil olduğu bölümlere ek olarak diğer bölümlerde de yazar kimi zaman birinci çoğul kipi kullanarak hakim anlatıcı rolünden sıyrılıyor ve okuyucuya karakterlerle her daim birlikte olduğu hissini aşılıyor.

baz ile kevok un psikolojik ruh haletler dei dolaysız ve çıplak bir şekilde aktarılır.ayrıca romanda doğa ve ruh betimlemeleri çok geniş yer tutarken tekmil kahramanlar kişiliklerine uygun olarak alegorik birer sıfatla nitelendirilmiştir. bu da romanın kurgusal yanını güçlendirmiştir.



romanın esası hakkında eleştiri

ortalığı kasıp kavuran ve geçmişten bu yana güncelliğini koruyan bir meseleye el atan uzun, vahşetin en şiddetlisinin yaşandığı bir coğrafyada iki tarafta da yeterince yerleşmiş olan 'nefret'i olanca çıplaklığıyla anlatısına malzeme olarak seçmiş. gılgamış ın karanlık bir ormanda aydınlığa ulaşma arzusu ile başlatılan romanda ki gılgamış sonunda aydınlığa ulaşır , destanın aksine roman ölüm veya daha genel söylem olan karanlık ile son bulur. bu da aslında gılgamış ın hüsranına, yani ölümsüzlük otu peşindeki gılgamış ın ölüm ile tanışmasına yapılan bir göndermedir. aydınlık ile karanlığın mücadelesi şeklinde ilerleyen hikayede aşk aydınlık rolünde iken ölüm ise karanlığın suretindedir. roman ise ölüm ile başlayıp yine ölüm ile biterken çok net bir şekilde karanlığın mücadeleye galip başlayıp mücadeleyi galip bitirdiğini gösteriyor, ölüm aşkı alt ediyor yani.

aydınlık ile karanlığın zıt kutupları yaşanan olaylarda böylesi güçlü bir tonda hissedilirken kahramanların iç dünyasında da yeterince yer alıyor. karanlık baz ile özdeşleştirilirken kevok aydınlığın temsilcisi olarak veriliyor. ama her şey bu kadar net bir siyah-beyaz değildir. bu zıt kutuplar hem baz da hem de kevok ta içiçe geçmiştir. yani aşkın ne kadar aydınlık ve ölümün de ne kadar karanlık olduğu zaten muammadır, teması işleniyor.

romanda her şey kurgusal özelliktedir. uzun un mahkemede okuduğu savunmasında da belirttiği gibi aslında ne baz diye biri vardır, ne kevok.. ne de jîr veya mader.. tarif edilen zaman ve mekan da aslında hayalidir. hatta okurken anlatının bir distopyadan ibaret olabileceği sanısına kapılabilir okur. çünkü tasviri edilen coğrafya ( büyük ülke, dağlar-çöller- denizler ülkesi ), yaşanan trajedi (toplu göç ettirmeler, yakılan köyler, yaşanan katliamlar) ve kahramanların uç yaşam tarzları gerçeklikten biraz uzak görünüyor. ama bunların bir düş-veya kabus- olmadığını bir yerde kevok bize söylüyor: 'hayır, bu ülke, bu insanlar düş değil. yazdığım şeyler düş ya da hamhayal değil. yakılan köyler, ormanlar; ölen, katledilen insanlar; yükselen çığlıklar düş değil, bu ülke gerçeğin ta kendisi..'

son olarak uzun un böyle bir sorunu yazarken takındığı tavra değinmek gerekiyor. aydınlık-karanlık ve siyah-beyaz gibi sadece iki kutbun veya iki safın olduğu böyle bir meselede, ya bizden olacaksın ya onlardan mekanizmasının çok keskin bir tempoda çalıştığı bu sorunsal olguda, uzun o çok sık bahsettiği ve kendini ait hissettiği 'radikal hümanizma'dan taviz vermemiş ve hiçbir tarafta yer almayarak yaşananları çırılçıplak göstermiştir. baz gibi 'sadist ve karanlık ruhlu ölüm ve cinayet makinesi' kahramanına dahi sıfır önyargıyla yaklaşmış ve kararı okuyucuya bırakmıştır. aynı zamanda kevok u da saflık ve masumiyet tanrıçası olarak göstermeyip okuyanın gözünde kutsallaştırmamıştır. her ne kadar aydınlığın temsilcisi konumunda olsa da yukarda bahsettiğimiz gibi kontrast halindeki duygular ve hisler kevok ta da yer edinmiştir. tabi bunları öyle çok objektif şekilde aktarması uzun u yaşatılan vahşet karşısında suskunluğa itmemiş, gerektiği yerde büründüğü kahramanları vasıtasıyla vicdani sesini yükseltmiştir .
hayatımı, ideolojimi sabitlemiş kitaptır.
en sevdiğim karakter şüphesiz herkesinde aşık olduğu renastır. ah renas, bulacağım seni bir gün!
mehmed uzun romanı.

****alıntı****

-nefret etmek, bu ulkeden, o ulkeden, sabahin safagindan, aksamin karanligindan, gece yarilarindan, yalcin daglardan, cehennem dipli vadilerden, lanetli kardan, amansiz yagmurdan, yakici gunesten, her turlu renkten, tattan, iyilikten, kotulukten nefret etmek.. nefret etmek, onlardan, bunlardan, herkesten, her seyden nefret etmek.. nefret etmek, en fazla korkudan, gamdan, tasadan, kederden, kuskudan, yilginliktan, kabustan, zayifliktan ama her seyden cok korkudan, butun benligimi kemiren korkudan nefret etmek.. gercek bu.

- cocuklugunu susleyen kevok’lar. . ve cocuklugu, cocuklugunun ilk yillari, gulmeyi ogrenmesi, sakalasmasi, cocukca sevincleri. . dadé anlatiyor; kevok guluyor, agaclara bakip guluyor, kuslara, hayvanlara bakip guluyor, insanlara bakip guluyor.. mutlu! aydinlik, guzel, mutluluk dolu bir yuz. ogrendigi ilk kelimeler; dadé, bavo, ez, ro, nan, av, annesinin diliyle, koylulerin konustugu dille.. koyde edinilen ilk terbiye, alinan ilk egitim. ve cesme basinda, kavak agaclarinin altinda, annesiyle birlikte soyledigi ilk turku; ez kevok im..