bugün

entry'ler (48)

taze çay var

otobüs terminalinde karşılaşabileceğiniz, elinde termos veya küçük bir araba olduğu halde dolaşan elli üzeri yaşlardaki satıcının rutin aralıklarla ve yüksek sesle sarfettiği cümle.

tanıma uyan bu kişiyi peronlarda bineceğiniz otobüsün veya karşılayacağınız yolcunun otobüsünün gelmesini beklerken görmeniz kuvvetle muhtemeldir. kendi adıma hiç bir kişinin bu adamdan çay aldığını ömür billah görmemişimdir. her gördüğümde de bu adam burada sabahtan akşama ne yapar, kaç tane çay satar diye de düşünmeden edemem. yanınızdan yavaşça geçerken yanlışlıkla göz temasına mı girdiniz? eyvah o zaman sıçtığınızın resmidir. hemen yanınıza yanaşırken bir yandan da bir bardak çıkararak combo hareketini yapıştırır. bu yaşlı adam sizin yaşınıza bakmadan size abi diye hitap eder. (bkz: kokoreççi) yürek burkar, üzer adamı. düşündürür. siz daha yok istemiyorum derken bardağı yarım santim doldurmuştur bile. bu dakikada itirazınızı sürdürmezseniz o çayı alırsınız. yok itiraza devam ederseniz de o yarım santim çayı göz açıp kapanıncaya yere dökülmüş olarak görürsünüz.

bardak yerine sinirli bir şekilde geri konur, ağır ağır yürümeye devam edilir. ta ki yeni bir göz teması sağlanana kadar.

- taze çay var...

freedean

sabahları genellikle aynı eryaman-bakanlık hattı otobüsüne bindiğimiz yazar.

uzun saçlı erkeklere söylenenler

genelde komik durumlar oluşturan konuşmalardır.

birkaç örnek vermek gerekirse;

otobüs yolculuğunda yanınızda oturan amca gayet efendi ve sevecen bir şekilde yaklaşır. aslında amacı konuyu uzun saça getirmektir.

- yolculuk ankaraya mı?
- evet
- okuyo musun?
- evet okuyorum
- nerde hangi bölüm?
- şurda okuyorum, şu bölümde
- çok güzel. benim de bir oğlum var vs. vs. işallah o da kazanır da böle gider gelir.
- kazanır tabi neden olmasın.
- bak ne güzel okuyosun ediyosun. iyi de bir çocuksun ama neden uzun saç yani şimdi?
- ??? (gene mi ulan?)

dolmuşta önlerde oturulmaktadır.

- hanfendi şunu uzatır mısınız?
parayı almak için arkaya dönülür.
- neresi?
arkasından dolmuşta bir sessizlik oluşur ve arka koltuklardan kıs kıs gülme sesleri gelir.
- pardon afedersiniz. bi an anlayamadım kusura bakmayın. çok özür...
- tamam. önemli değil. (yeter işte uzatma kırk saat kapatalım bu konuyu)

annemle sofrada konuşmaktayız. sonunda utanıp sıkılarak konuyu açıyor.

- üst kattaki hatice teyzen bana agony her akşam iki tane kızla geliyo geç saatte sabahta erkenden gidiyorlar diyor. napıyosun sen oğlum? cevap ver...
- anne radament le astyanax onlar ya. kumla da kalcak yer yok gemliğe gelip kalıyoz gece.
- haaaa anladııııım ahahahah.

x bence insanin kendine yakisani giymesidir

yamulmuyorsam kemik dergisi ilk çıktığında en arka sayfada bulunan vatandaşa sorduk bölümünde başlayan geyiktir.

o bölümde bir konu hakkında 3-4 adet, nereden bulduklarını çok merak ettiğim ilginç vesikalık fotoğrafları koyulmuş şekilde, hayali kişiye düşünceleri sorulur. bu kişilerden bir tanesinin görüşlerinde mutlaka x bence insanin kendine yakisani giymesidir cümlesi geçerdi.

askerlik

her sağlıklı t.c. vatandaşı erkeğin yerine getirmesi gereken kanuni yükümlülük.

nerede nasıl yaşadığınızın başladıktan sonra anlamını yitirdiği zamandir. sivil yaşantınızdaki ortamınızda asla tanıma fırsatı bulamayacağınız veya tanımak istemeyeceğiniz kişilikleri burada tanırsınız. öyle ki, kimi zaman oha lan böyle insan da mı var diyebilirsiniz. düzeltiyorum. dediniz veya diyeceksiniz.

memleketimizin insanlarının nasıl bir harman olduğunu göreceğiniz, televizyonda siyasilerin 'vatandaşlar' derken kastettiği topluluğun aslında kafanızda canlanan kişilerden oluşmadığını anlayacağınız, okumuş ama ciğeri beş para etmeyen kompleksli gençleri, her daim kaytarmayı kendine iş edinmiş ve bunu marifet sanan dangalakları tanıyacağınız yerdir askerlik.

askerliğin iyi yanları da vardır. hayata bakış açınız değişir. daha geniş bir perspektiften bakabilirsiniz artık hayata. bir nevi yurt dışına çıkmak gibidir, vizyonunuz genişler. hele ki doğuda askerlik yapıyorsanız ülkenin içinde bulunduğu durumu, neden kalkınamadığını, bir türlü anlam veremediğiniz şekilde 3-5 pkk lının nasıl olup da etkisiz hale getirilemeyişini, 3-5 olmadıklarını, kafanızda bir türlü canlanamayan ve sürekli bahsedilen arazi koşullarının hakikaten ne büyük bir engel oluşturduğunu, canınızın ve sivil hayatta bulunduğunuz rahat durumun kıymetini öğrenebilirsiniz.

bütün bu söylediklerimi öğrenirsiniz öğrenmesine de teskereden 3 ay sonra hiç askerlik yapmamış o eski halinize dönüverir, unutursunuz herşeyi.

işte bunu unutmamak önemli.

satin alinan ilk album

overkill - years of decay

charlotte corday

özel mesajına "mba angony," şeklinde başlayarak beni güldüren yazardır. hoşgeldin yazarı.

pricewaterhousecoopers

sunumlarına katıldıktan sonra, amerikan filmlerinde ertesi gün önemli bir sunum gerçekleştireceği için sinir stres içinde olan, karşısındaki firmayı sunumuyla bağlaması gereken kişi olarak gördüğümüz karakterleri bünyesinde barındırdığını düşündüğüm şirket.

bddk nın zorunlu kıldığı basel 2 konusunda bankamıza danışmanlık vermeye talip olan firma idi ayrıca. 7 yıllık projenin sunumuna it bünyesinden çağırılan tek kişi olarak tüm projenin elimde patlamasını bekliyorum şu sıralar. düşündüğüm olursa bu entry yi de dürerek pricewaterhousecoopers a armağan edeceğim.

halcyon

üç gün önce pazartesi sabahı işe gitmek için kapının girişinde, ayakkabılarını giydiği sırada çalan kapıya bakmış ve kendisini askere alacak olan memurlarla göz göze gelmiş insandır. memurlardan birinin mahalleden arkadaşı olması, kaderin bir oyunu mudur bilinmez, kimliğini inkar etme şansını ortadan kaldırıvermiştir. okulunun bitmek üzere olması, askere henüz gitmek istemeyişinin nedenidir ama memurların elindeki emirde, gösterilecek belgelere bakılmaksızın ibaresi bulunması tüm yolları tıkamıştır. dün manisa kırkağaç yolunu tutan bu kişiye hayırlı teskereler diliyoruz.

o şimdi asker yazarı.

no promise

o çalışırken ve ben izindeyken "oh akşama kadar yatıyorum paso. erken kalkmak yok" dediğim için dakka başı izin kullanıp bana psikolojik baskı yapan yazar.

bir gün gelecek ben izindeyken sen çalışıyor olacaksın. evet o bir gün gelecek ve sen... sen... ben de izinli olmak istiyorum ya. izninizle.

pilli oyuncak papağan

bir kaide üzerine tutturulmuş papağan ve bu kaide içinde pil yuvası, mikrofon bir de hoparlör bulunan, söyleneni kaydederek üç kez arka arkaya hızlandırılmış biçimde çalan oyuncak.

yer radament ve abisi astyanax ile iki arkadaşının kaldığı eskişehir odun pazarı ndaki ev. 6-7 sene kadar önce evde toplam yedi ya da sekiz kişiyiz. biri elinde bu papağanla odaya girer ve papağanı konuşturur. papağan ses kaydını çalarken iki üç kat hızlı çaldığı için ses oldukça incelmektedir. herkes papağana yanaşıp bir şeyler söyleyip dinlemek için yarışmaktadır. iş çığrından çıkmıştır. hunhar kahkahalar atılmaktadır. artık çok yüksek sesle bağrılmakta bağırılırken de ses inceltilmekte, papağanın tekrarında ise ses tam çığlık çığlığa bağıran bir kadın sesini andırmaktadır. bu olay biz evdeki öküzleri daha da heycanlandırmış, artık ne varsa imdat, kurtarın, bilmemne ediyorlar gibi papağanı bağırtmaktayız.

birazdan evin önüne siren sesiyle birlikte polis yanaşır ve durur. anında sesler kesilir. noluyo lan, olay mı var acaba diye pür dikkat dışarısı dinlenmektedir. ama dışarıda ses yoktur. işte o anda zırrr kapı çalar. polislerin bizim için geldiği o an anlaşılmıştır. hepimizden soğuk terler boşalmaktadır.

olay en dip odada gerçekleşmektedir ama bu oda yan komşunun oturma odasıyla bitişiktir. burada oturan karı koca yan dairede bir kadının kalabalık bir erkek grubu tarafından tecavüz ve işkenceye maruz kaldığını polise ihbar etmiştir.

hep birlikte kapı açılır. karşı komşular da kapıları aralık, korkulu yüzlerle olayı izlemektedirler. evdeki 7-8 kişilik ekipten bir tanesi bayandır ve astyanax ın kız arkadaşıdır. polisler içeri girerlerde bayanı da görürlerse işin içinden çıkılmaz bir hal alacağından endişe edilmektedir. polisin bir tanesi de gençsiniz evde bayan arkadaşınız varsa da sessiz yapın bu işi, bakın yapmayın demiyoruz yani gençsiniz yaparsınız ama sessiz yapmak lazım, var mı evde bayan? gibi cümlelerle ağzımızdan laf almaya çalışmakta. böyle bir durum varsa da muhabbeti kurup burdan ekmek yer miyiz düşüncelerine dalmaktadır.

neyse içeriden papağan getirilip kapı önünde tatbikat yapılarak durum anlatılır ve tatlıya bağlanır. tekrar dip odaya gidilir, eğlenceye devam edilir.

bir alışveriş bir fiş

bir dönemin revaçta olan ali atik - ayşegül atik ikilisinin oynadığı vergi bilinçlendirmesi konulu skeç in dillere pelesenk olmuş sözü.

söz konusu skeçte ali atik patronu, ayşegül atik ise sekreteri oynamaktadır. patron sekreteri eline tutuşturduğu liste ile alışverişe gönderir. listeden aldığı herşey için de fiş almasını sıkıca tembihler. sekreter neden fiş alacağına bir türlü anlam veremez ama madem patron öyle istedi o şekilde yapalım, bir bildiği vardır herhalde düşüncesiyle alışverişe çıkar. bu bölümde hızlı çekim alışveriş görüntüleri vardır. sekreter kuruyemişçi den bir şeyler tarttırmakta ve akabinde yolun kaşısındaki elektrikçi dükkanına girip oradan birşeyler alıp tekrar başka bir dükkana girmekte, oradan çıkıp yine yolun karşısındaki elektrikçiye uğramaktadır. buradan sonra tekrar işyeri çekimine geçilir. alışveriş bitmiş sekreter elinde kese kağıtları * ile içeri girer. patronun aldın mı listedekileri sorusuna elindeki kese kağıtları içindeki malzemeleri bir bir sayarak cevap verir. en son kalan kese kağıdını ise bu da istediğiniz fişler şeklinde masaya döker. patronun bu ne bu sorusuna "e fiiiş. istediniz ya siz" cevabını veren sekreter "yüz gram fıstık haydi koş fiş, iki yüz gram leblebi haydi koş fiş, bi alışveriş bi fiş, bi alışveriş bi fiş" benzeri şeklinde konumuz olan söylemi gerçekleştirir. patron kahkahasının ardından elektrik fişi istemediğini, satış fişi istediğini anlatır ve sekreter de finali "ama bunu söylemenize gerek yok ki. bu satış fişini almanın bir vatandaşlık görevi olduğunu herkes biliyor. ben yapınca alışverişi, zaten alıyorum satış fişi." cümleleriyle kameraya bakarak ve kameranın zoom lamasıyla yapar. arkasından "ödediğiniz her kuruş vergi yol, su elektrik, okul gibi hizmetlerle size geri dönecektir." yazısı ve bu yazıyı seslendiren bildik trt seslendirmeni ile kapanış yapılır.

uzun bir tatilden sonra okula gitmek

(bkz: uzun bir tatilden sonra ise gitmek)

uzun bir tatilden sonra ise gitmek

yıllık izin ve bayram tatilini birleştirerek yaptığım uzun tatilin bitmesiyle yarın gerçekleştireceğim eylemdir.

sanki hiç çalışmıyormuşum da mezuniyet sonrası o boşluktaymışım gibiydi. ne kadar da güzeldi. düşündükçe içim sıkılıyor, kafamı duvarlara vurasım geliyor. sabahın köründe kalk, traş ol, giyin buz gibi soğuğa çık, yürü yürü, tıklım tıkış otobüse bin, işe git. iş yerinde de sen tatilden geldin dinçsin bahanesiyle bütün işleri kitlesinler. imdat.

agony tayfası

yaklaşık altı yılımı verdiğim irc deki evimin geleni gideni.

ilk önce superonline server ında başlayan bu sıcaklık, server ın superonline kullanıcısı olmayanlara bağlantılarını kapamasıyla ttnet server ına taşınmış ve burada kaldığı yerden devam etmiştir.

girip çıkan hemen herkes ile mutlaka muhabbetim geçmiştir. burada edindiğim arkadaşlıkların haddi hesabı yoktur. bu arkadaşlıklar yalnızca sanal alemde kalmamış bu insanlarla gerçek hayatta da sürekli görüşülmüş ve görüşülmektedir de.

bu tayfanın toplanabildiği yıllarda herkes öğrenci idi ama zamanla insanlar mezun oldular, iş hayatına atıldılar, kimisi evlendi vs ve irc kullanmaz oldu. zaten artık irc mi kaldı. sesli görüntülü sohbetler çağındayız.

irc furyasının bitmesinden yıllar sonra bile bu tayfadan birçok insan hala görüştüğüne, haberleştiğine göre sanal bir bağ değilmiş bu gerçekmiş diyebiliriz. yıllar sonra bile bu aynı ortamı paylaşmış kişiler görüştüğünde aynı sıcaklık iliklere kadar hissedilir.

(bkz: eski dost düşman olmaz)

şimdi bana sorsanız dönmek ister misin o zamanlara diye hiç düşünmeden evet derim.

(bkz: zaman makinasini bulunca ilk gidilecek zaman)

bt

(bkz: bt haber)

sozlukte futbolcu aramak

maç yapsak sözlükten adam toplayabilir miyiz acaba düşüncesi ile ortamı yoklama eylemi.

kondisyonum yaşım nedeniyle baya bir düştü ama forvet oynadım, oynarım. solağım. ama oynadığım arkadaşlar hücuma yönelik orta sahada gerek top dağıtmak gerek ortadan yardırmakta daha başarılı olduğum görüşünde. ikisi de bana uyar.

yazar olmadan nick secip zirveye katilmak

tarafımdan yapılmış olan eylemdir. ama gizli kapaklı değil aleni olmuştur.

şirket kartını boynuna dışarıda da takan çalışan

muhtemel olarak iş yerinde şirket kartını takma zorunluluğu olan ve sabahları geldiğinde ilk işi onu takmak olan kişidir.

bu insanların tanıma uydukları kesindir. aksi halde takması zorunlu olmayan şirket kartını sırf hava için taktığı şirket çalışanları tarafından saniyesinde anlaşılıp dalga konusu edileceğinden bu riski göze alamaz.

öyle ise bu orijinden yola çıkarak dışarıda karşılaşılan şirket kartı boynunda kişinin bu işi unutkanlığından veya herkes görsün diye yaptığını söyleyebiliriz. insanların gözünün bu kartlara kayıp okumaya çalıştığı bir gerçektir. dolayısı ile eğer unutkanlık ile yapılmışsa dışarıya çıkıldıktan kısa bir süre sonra insanların bakışlarının göğüs hizasına kaymasından durum anlaşılarak kart çıkartılıp cebe koyulacaktır. kartını hergün boynunda gördüğümüz kişiler işin havasındadır diyebiliriz.

(bkz: sirket kartini boynuna sirket içinde de takmayan insan)

halcyon

namı diğer nebucalhadzzer.