entry'ler (13)

özge özel

krek'in yeni oyunu babamın cesetlerinde hasta bakıcı rolünü canlandıran oyuncu.

şerif erol

bilgi üniversitesi sahne sanatları bölümünde oyunculuk ve diksiyon derslerini veren hoca. aynı zamanda eski bilsak tiyatro atöylesi, yeni krek oyuncusudur. radikalde kültür sanat editörlüğü,açık radyoda da yayın yönetmenliği yapmışlığı vardır. ses tonu müthiştir.

babamın cesetleri

berkun oya tarafından yazılmış ve yönetilmiş; öner erkan, kaan atabey, şerif erol gibi isimlerin oynadığı krek oyunu. muazzam bir tekst, şaha kalkan oyunculuklar. ilk haftaya göre ritm oturmuş, revizeler yapılmış; oyun, karnınıza yumruk yiyecek kadar keskin hatlara sahip olmaya başlamış. özellikle öner erkan'a karşı; eski işleri sayesinde beslemeye başladığım, ama yalan dünya ile kaybettiğim saygım yüklüce geri geldi. ilk 15 dakika, genel bir -mış gibi havası sezsem de, devamında iyice oyunun için girildi. olacak tabii o kadar, daha ilk oyunlar. ne de olsa tiyatro oyunları zamanla oturuyor. hastabakıcı rolündeki özge özel'e de helal olsun. oyundan önce sohbet etmeme rağmen, sahnedeyken tanımadım, üstüne üstlük aklımdan da "bu gerçek hastabakıcı mı yoksa la" diye geçirdim. teksteki ince detaylar, önceki sahnelere selam çakan metaforlar ve söz oyunları da cabası. bir daha gidip daha bi' ağlamak istiyorum, gidecekseniz mendil şart. (olur da ağlamasanız bile, gözler dolacak, o burun illa ki akacak)

--spoiler--
20 dakikalık tirad çoğu kişiye buhran vermiş ama bana pek batmadı. eee sadede gel oldum ama sanıyorum orada zaten o şekilde bir buhran yaratılması amaçlanmıştı. bayılıyoruz hata düzeltmeye.
--spoiler--

gözde türkpençe

saint- pulcherie fransız lisesini bitirdikten sonra, mimar sinan güzel sanatlar fakültesi modern dans bölümünden mezun olan, royal academyde dans konusunda yüksek eğitim almış balerin, oyuncu. kendisini son olarak bir bölüm yalan dünya da konuk oyuncu olarak gördük. güzeldir, yeteneklidir, yolu açık olsundur.

ercan erco

hem inanılmaz sahne hakimiyeti, hem de benim diyen stand upçıyı dahi sollayacak mizah yeteneği düşünülürse; keşke istanbul'da da şube açsa dedirten şahane insan. sadece sahneye değil, izleyiciye de fena hakim; zira o sahneye çıkmadan 5 dakika önce ağlıyordum, 5 dakika sonra kendimi ayakta "kim arar söyle kim araaarrrrrr" diye göbek atarken buldum. istanbulda olsa ya kapı komşusu yaparım, ya direkt ev arkadaşı, ne de olsa her eve lazım. twitterı tez takip edile!

http://www.twitter.com/ercanerco

krem

duygu yetişin kendine nasıl yakıştırdığını merak ettiğim bir rolü oynadığı dizi. hayır yani insan çirkin biri diye lanse edildiği bi rolü nasıl oynar? ayrıca suç duyurusunda bile bulunmayı düşündüm sonra hadi dedim, sürekli bir şişman ya da kilolu olan otomatikman çirkindir alt metni var. ondan sonra kızlar niye anoreksiya bulimia vs. hayır, sıradan ev kadını incecik mi olmak zorunda, kadın denilen varlık zaten genetik olarak kilolu olmak için dünyaya gelmiş bir varlıktır ki bebesini beslesin, soy devam etsin. yine de çok pis sarıyor lanet dizi, sakın izlemeyin aman diyim.

not: hayır kilolu değilim, olsam da sana ne yani.

mahna mahna killer

yaklaşık 2.5 dakikalık, muppet showun unutulmaz temasını şahane bir şekilde kullanmış kısa film.

adresinden de izlenebilir:

http://www.youtube.com/watch?v=44NQkFJaEuE

falan filan

içeriğinde konu edilmiş esas kadının bizzat oben budak'ın kendisi olduğunu düşündüğüm kitap. şimdi yiğidi öldür, hakkını ver, yaklaşık 5-6 yerinde (+/- 250 sayfa) kahkaha atmış olabilirim, fakat ne zamandan beri günlük formatındaki bu metinler edebi eser sayılmakla beraber, yazan kişilere "bakınız kitap da yazdım agalar" minvalli entelektüel bir sınıf atlama imkanı veriyor? tamam, popüler kültür hayatın her alanında kapital düzenler oluşturmakta ve onları korumakta; tamam, müziğin bakkalının, çabuk tüketileninin olduğu gibi edebiyatın da böylesi çıktı, bu da kabulüm. ama be hey redaktör, be editör, hadi bu hanımkızımız yanlış kullanmış da, bari siz müdahale edeydiniz türkçemin doğru kullanımına. "için" edatı yerine "adına" kullanılması nedir yaaa? (tapaj hatalarına değinmiyorum bile)

- bronzlaşmak adına güneşlenmek.
- hamile kalmamak adına korunmak.

gölgelerin gücü adına, hakkı devrim nerede?

golden retriever

şu aralar kar yağar gibi tüy döken kitapsız. buzdolabında salatalıkların arasından bile tüy çıktı anasını satim. ama o duygusal manyak için her şeye değer. hemen bir de anektod aktarayım:

istanbul dışına gittiğim bir vakit, hem, maşallah insan oteli parası standardında olduğundan, hem de havalar soğumuşken köpek oteline bırakmaya kıyamadığım için, bir erkek arkadaşıma bıraktım ablamızı birkaç günlüğüne. işbu erkek arkadaşım da eve kız atmış, ablayı da odadan içeri sokmamışlar. abla bütün gece sabaha kadar aralıksız kapının önünde ağlamış. bu arada bu işbu erkek arkadaşın evine girildiğinde tüm ayakkabılar sizi holde karşılar. adam tutup da bi ayakkabı dolabına yerleştirmez ayakkabıları, demem o ki holde en az 10 çift ayakkabı var. bunlar sabah bi kalkıyorlar, 10 küsür çift ayakkabı içinden eve atılan kızınki bulunmuş, salonun her bir yanında hunharca parçalanmış. sen misin eve kız atıp odaya almayan. böyle bir cins işte goldenlar.

huzur sokağı

iki kutbu da tam olarak yansıtmadığını düşündüğüm dizi. mutaassıplarda, ağırbaşlı görünsün diye fazlaca abartılmış ezik bir hal, hiç görmediğimiz başörtüleri; hele o saadet, müslümanlığın hoşgörüsünden zerre nasibini almamış, haset, emrivaki ve kibir içinde. şükran desen, iyi kalpli ve hanım kız görüntüsü çizmek için bir de tokat yemediği kaldı ki bence ilerleyen zamanlarda onu da yer. laik kesim ise şirret, her türlü zina, kötülük onlarda, özellikle en dekolte giyen ve en seksapel sahibi olanlar en yolluları; para desen mutaassıp kesimde yok, paraya sahip sözde laik kesim de mutsuz, tatminsiz. zaten feyza arada kalmış, öbür tarafa da göz kırpıyor. sanki mutaassıbın kocasını karısını aldatanı, paradan gözü döneni yok ya da laiğin maneviyatı kuvvetli olanı bulunmazmış gibi. kutsi de muhafazakar bir delikanlı olmaktan çok, her an "abi maçtan önce iki tek atalım hacı" diyecek bir tip gibi duruyor.

kendisini doktorlar dizisinde canlandırdığı hasta bakıcı tiplemesinden de hatırlıyoruz zaten.

neticede cuma günü oturdum ve izliyor muyum, izliyorum.

21 aralık 2012

apokaliptik hiçbir şeyin olmayacağı tarihtir. ya da beklenen şeyler olmayacak diyeyim. bilinenin aksine maya takviminin bitiş günü de değildir. sadece, 5125 sene süren "baktun" adı verilmiş periyodlardan birinin daha sonuna gelinecektir. bizim gregoryen takvimimize göre, bir ayın bitip bir diğerin ayın başlaması gibi.

bu gün ile ilgili dikkat verilmesi gereken fenomen ise şudur: üçlü doğum.

bu baktunun bitişinin kış solstisine gelmesi bir tesadüf değildir elbet. dönence değişimi ile beraber yeni bir yıl başlamaktadır. aynı zamanda dünya kendi etrafındaki dönüşünü de tamamlayacaktır, bu da her gün karşılaştığımız yeni bir günün başlaması fenomenidir. buraya kadar bu örnekleri, yeni bir yıl ve yeni bir günün başlaması olarak adlandırabiliriz. ancak, dünya, samanyolu galaksisi'ni 26.000 yılda tavaf eder, ve işte bu gün, 21 aralık 2012, yepyeni bir galaktik senenin başlangıcıdır. bu da astro-çevreler tarafından üçlü doğum olarak adlandırılır. yani rahat olun gençler, kimse patlamayacak, dnalarımız şekil değiştirmeyecek. (yani umarım hehe)

ha, 21 aralık gününü kaçırdım diyorsanız, 1 ocak 2013 ü yakalayın. ayın 1i, pazartesi ve yeni yıl! o da aynı şey.

marcus miller

kasım ayı içinde grup otobüsü isviçre'de kaza yapmış, miles davis'in hediyesi çok önemli cazcıdır. şimdi bu cümlenin üzerine bir de şöyle bir şey söyleyeceğim: yıldız tilbe nin oynama isimli şarkısının da bestecisidir.

http://www.youtube.com/watch?v=YMCjxZ_WkNQ buradan izlenebilir

alfa

insan beyninin; araba kullanma, klavyede uzun süren yazılar yazma, uzun yürüyüşler yapma gibi, soğancık bölgesi tarafından yönetilen ezbere işler yapma anlarında yaydığı ışının adı. meditasyon ve yoğun konsantrasyon anlarında da aynı dalga boyutunun yayıldığı kanıtlanmıştır. yani ne uyanıksınız, ne de bilinçsiz.

tecrübelerime dayanarak da: yarım saat bu dalga boyutunda kalmak (yani meditasyon, araba kullanma, belli bpm'de elektronik müzik dinleme gibi eylemler) 3 saatlik bir uykuya göre daha fazla dinlendiriyor insanı.