bugün

sevdiği entry'ler

hastası olunan sözler

-coğrafya kitapların da yoktur belki ama, kimseye söyleyemediklerim de bi dağdır.

yazarların hayatını özetleyen mısralar

--spoiler--
Bulut geçti, gözyaşları kaldı çimende,
gül rengi şarap içilmez mi böyle günde ?
seher yeli, eser yırtar eteğini gülün,
güle baktıkça çırpınır yüreği bülbülün.
bu yıldızlı gökler ne zaman başladı dönmeye
kimse bilmez, kimse bilmez...

Seher yeli eser yırtar eteğini gülün
Güle baktıkça çırpınır yüreği bülbülün
Sen şarap içmene bak, çünkü nice gül yüzler
Kopup dallarından toprak olmadalar her gün.

Bu yıldızlı gökler ne zaman başladı dönmeye?
Ne zaman yıkılıp gidecek bu güzelim kubbe?
Aklın yollarıyla ölçüp biçemezsin bunu sen
Mantıkların, kıyasların sökmez senin bu işde.

Bulut geçti, göz yaşları kaldı çimende
Gül rengi şarap içilmez mi böyle günde?
Bugün bu çimen bizim, yarın kim bilir kim
Gezecek bizim toprağın yeşilliğinde.
--spoiler--

evet, aynen de öyle...

yazarların hayatını özetleyen mısralar

“Biraz yorgunum, kavgaları birikiyor insanın!
Her uzvundan ayrı ayrı taşıyor acısı zamanla
Yaşımdan yorgun, yaşımdan telaşlıyım bugünlerde
Kaç yaşındayım sahi saymadım, bilmiyorum!
Belki kırklarımdayım belki otuzlarımda
Belki de doksan sene yuvarlandım bu dünyanın sırtında...”

iz bırakan kitap cümleleri

Kendim olmalıyım diye tekrarlıyordum.. Onlara hiç aldırmadan; onların seslerine, kokularına, isteklerine, sevgilerine ve nefretlerine aldırmadan ben kendim olmalıyım. Çünkü kendim olmazsam onların olmamı istedikleri biri oluyordum ve onların olmamı istedikleri o insana hiç katlanamıyordum ve onların olmamı istedikleri o dayanılmaz kişi olacağıma hiçbir şey olmayayım ya da hiç olmayayım daha iyi, diye düşünüyordum.

''kara kitap''- Orhan pamuk.

iz bırakan kitap cümleleri

Bu arada ben hoşçakal diyemem. Sadece yazabiliyorum.

10 ekim 2015 ankara barış mitinginde patlama

Bir ülkücü olarak yazıyorum.

bilinmesi gerekenler var öncelikle. Bu miting evet direkt hdp nin değildi ama alanda bulunanların % 90'ı hdp ye yani dolaylı yoldan pkk ya oy veren insanlardı.

ikincisi; dünyada rastgele insanları öldüren ruh hastaları hariç, her cinayetin fâili bellidir. Yaşanan bir ölümden en çok kim fayda sağlıyorsa fâil odur. Akp olamaz, kendi bacağına sıkmak olur. Chp ve mhp zaten olamaz. Tıpkı Diyarbakır patlaması gibi bu patlama hdp ye oy olarak dönecektir. Bu yüzden bu patlanaya sinirlenip hdp ye oy vermek gibi bir gaza gelmeyin.

Bu patlama elbetteki pkk kaynaklı ama pkk bu kadarını tek başına kurgulayacak kadar zeki ve komplike bir örgüt değil. Türkiyenin iç karışıklık yaşamasını isteyen bir kamyon küresel güç de bu konsorsiyumun içindedir, maşaysa pkkdır.

beşeri değerler açısından bakarsak 95 insanın ölmesiyle ne çözüldü? Koskoca bir hiç elbette. Dahası insanların kini artıyor, olayların sonu gelmiyor. Bu 95 insanın yasını tutanlar hesabı önce pkk ve hdp den sormalıdır. Peşinden de akp ye hesap sorulmalıdır.

Kinlenip oylarını tepki amaçlı hdp ye atarlarsa gelecekte olacak olaylardan da kendileri sorumludur çünkü hdp bir terör örgütünün siyasi platformdaki temsilcisidir. Sırtlarını terör örgütüne yaslayanların barıştan söz etmesiyse eşyanın tabiatına aykırıdır.

insani niyetlerle üzülenleri anlıyorum ve bu tip bombalamalarla hiçbir şeyin çözülmeyeceğini de söylüyorum. Buna karşılık hdp nin bu olaydan zevkle nemalandığını da görün diyorum.

aşk şiiri yazamayan kadın duygusalım demesin

Bir kadını ortadan ikiye böl,
yarısı annedir,
yarısı çocuk.

yarası sevgili, 
yarası aşk.

duyanlar bunu bilmez, 
görenler anlamaz bunu.
yarısı rivayettir,
yarası gece.

Cemal Süreya

olmadı şuna bak.

Benim de bir insan tarafım vardı.
Bakma böyle kötü olduğuma,
Benim de dileklerim vardı.
Benim de bir beklediğim vardı yaşamaktan.
Yeter artık vurma yüzüme çirkinliğimi,
Her gün bir kadın ağlar benim yüzümde.
Büyük dertler içinde benim ellerim.
Anlamıyor musun?
Sen sevildiğin için güzelsin bu kadar
Ben sevilmediğimden böyle çirkinim.

Ümit Yaşar Oğuzcan

şimdi bu satırların erkekler için yazıldığını düşün. bir erkeği ortadan ikiye böl, nasıl bir duygusallık çıkar? yarısı maç yarısı araba. yarısı baba yarısı koca. yarısı bakarız yarısı yaparız. çıkar.

ya da 2 nci şiire bakalım. her gün bir erkek ağlar yüzümde (erkek ağlar mı amk?) sen sevildiğin için yakışıklısın.. Bu da olmadı.

duygusallık erkekte gizlidir, kadın da bunu ortaya çıkarır. orospu da olsa üstünü kazı, altından kadın çıkar. katılmadığıM önerme.

hayata dair iç burkan detaylar

Börekçideki börek porsiyon fiyatları uzun süredir içimi burkuyor.

Kıymalı kol böreği porsiyon: 5 tl.
patatesli kol böreği porsiyon: 5 tl.
Peynirli kol böreği porsiyon: 5 tl.

kıymanın kilosu: 35 tl.
Peynirin kilosu: 12 tl.
patatesin kilosu: 3.5 tl.

niye hepsinin fiyatı aynı amk?

trabzonsporlu olmak

--spoiler--
“meydanda en son biz, beş trabzonlu kaldık”

marmara üniversitesi’nin göztepe kampüsü’nde resmen meydan savaşı yaşanıyordu o gün. kampüsün iki ayrı köşesinde öbek öbek üniversiteliler toplanmıştı. devrimciler bir tarafta, ülkücüler diğer tarafta. ellerde sopalar, kaldırımlardan sökülmüş taşlar. en keskin sloganlar, en sert tonlarda savruluyordu gökyüzüne. her iki grupta yavaş yavaş birbirine yaklaşmaya başlamıştı ki, ilk fırlatılan taş ile birlikte kıyamet koptu. siyasi görüşleri farklı, üniversiteli iki grup birbirine bodoslama girdiler. kimin kime vurduğu belli değildi. tam bir can pazarı yaşanıyordu. sopalar, yumruklar ve tekmeler havada uçuşuyordu. çetin bir mücadele vardı ve kavgadan yılanlar tek tek meydanı boşaltıyordu. kafalar, gözler yarılmaya başladıkça, meydanda kalanların sayısı oldukça azaldı. geriye kalanlar bir elin parmakları kadar olunca ilginç bir durum ile karşılaştık. evet, meydanda beş kişi kalmıştık. ülkücü olarak ben ve iki arkadaşım ki üçümüzde trabzonluyduk, devrimci guruptan ise iki kişi kalmıştı.

meydanda beş kişi kalmıştık ve karşı karşıya kaldığımız diğer iki kişinin de trabzonspor tribününden tanıdığımız, iki trabzonlu arkadaş olduğunu fark ettik. üç ülkücü, iki devrimci toplam beş trabzonluyduk ve beşimizin de ortak yanı trabzonsporlu olmamızdı. kimin kime vurduğunun belli olmadığı anlarda birbirimizi fark edememiştik; ama meydanda son olarak baş başa kalınca arkadaşlarımızı hemen tanıdık. çok tuhaf olduk hepimiz. şimdi ne yapacaktık. e tabii ki hemen gardlarımızı düşürdük. trabzonlu ve trabzonsporlu olma ortak paydası her şeye baskın geldi. bu arkadaşlar tribünde, birlikte omuz omuza tezahürat ettiğimiz, deplasmanlarda birbirimize arka olduğumuz renktaşlarımızdı. herkes dağılmış, bir biz kalmıştık. hep birlikte, o gün oynanacak olan trabzonspor maçını izlemek üzere bir kahveye gittiğimizi söylesem, bize güler misiniz? birlikte çay, kahve içerek trabzonspor’un maçını seyrettik.

o kahvede ülkücü ya da devrimci değildik, beşimiz de trabzonsporluyduk
--spoiler-- *

vajina demek abdesti bozar mı

hocaya sormuşlar: tuvalet yaparken sakız çiğnemek caiz midir? caiz midir değil midir bilmem de, birileri b.k yediğini düşünür..
şimdi, abdest bozar mı bozmaz mı bilmem de, kafayı yediğin resmidir..

suruç olayına üzülemeyenler

Suruç'ta ölenler için üzülmek veya üzülmemek..."Bir insanı öldüren bütün insanlığı öldürmüş olur" Eğer inanıyorsak, insanların ölümünden üzüntü duyarız.. Kaldı ki, öldürmenin amacı ne? Kürt Türk çatışması çıkarmak? Türkiye'yi güvensiz bir ülke haline getirmek.. Seneryo bu! bizler figüran mıyız kı, batının çıkar çevrelerinin yazdığı bu seneryoya figüran olalım? Baş oyuncu mu olmak istiyorsunuz? Baş oyuncular da ya katiller, ya katledilenler? Mesel senaryoyu yazanda... Arkadaşlar cennet gibi vatanımızda yüzyıllardır kardeşçe yaşayan, dış güçlere karşı el birliği gönül birliği yapan halkımızı bölmeye çalışanların ekmeğine yağ sürmeyelim.. Eğer Türk Milliyetçisi olarak düşünüyorsanız o zaman da üzülmeniz gerekir, cani IŞID gelip ülkede eylem yapailiyor ülkenin vatandaşını öldürebiliyor... Bu da ayrı bir üzüntü...

sözlük yazarlarının itirafları

""Beni annem bile sevmez, sevmek istediği halde sevemez. Kendisine her türlü münasebetsizliği yapan erkek kardeşimi sever, küçük kız kardeşimi sever, fakat beni sevemez. Basit kafası böyle bir şeyi kabul edemediği için sever rolü oynar, hatta kendisine karşı bile…

Ve yalnız annem değil, hiç kimse beni sevemez.  Birçokları beni garip, hoş, tetkike değer bulurlar. Birçokları beni beğenir ve bana acırlar.  Bana karşı alaka duyarlar. Bazen bu muhtelif hisler o kadar karışır ki, beni sevdiklerini zannederler.  Fakat ben beni hiç kimsenin sevemeyeceğini bilirim. Beni niçin sevemezler? Bunu ben de kati olarak bilmiyorum. Yalnız bunun böyle olduğunu seziyorum.”

ah ahh ahhh

Ah ah ahh ahhh
Bugün bir ses kulaklarımı tırmaladı dostum, Gitmiyor kulaklarımdan, gitmeyecek gibi bu ses.
Nasıl gitsin...
ta 20 yıl önce ben de böyle bir ses çıkardığımı hatırlıyorum... ahh ahh ahhh
Kelimeleri birleştirdiğinizde gülümsemenin senfonik sesleri olan ahahahhahhh , aslında ayrı bir gölgeleme yazısı ile karşı karşıya kaldığında ise bu sesin ne derece dramatik, acınası bir sese dönüştüğünü gözler önüne seriyor senfoninin ağlayası hali... Ahh ahh ahh ahh (dikkat aşagıdaki bir yerde bu sese tekrar rastlayacaksın, hazırlıklı ol...)

Bugün öğlen üzeri varoş semte ait olan mahallenin birinden geçiyorum. Mahallenin sokağının pistinde 7- 8 yaşlarında yaklaşık 20’ye yakın çocuk vardı, bunlardan 5 tanesi kız. Kızlar saha dışında ip atlarken ; erkekleri saha içinde topun peşinden koşturuyor..
Mahalle maskeli çocuk balosu gibi, baloda erkekler bir meşin yuvarlağın peşinden koşturuyor ki sorma gitsin. Meşin yuvarlağa baktım gözümün ucuyla hani tarif ediyoruz ya yuvarlak bir obje... ne gezer bu topta yuvarlaklık... geometrik şeklini kaybedip amorf(Şekilsiz) bir yapı kazanmış bir top. Markası mı? Bu topun üzerinde marka yazmıyordu, hani görmeye alışkın olduğumuz yeşil sahalardaki adidas, nike.. gibi değil, üstelik bu çocukların oynadıkları futbol topu, futbolcuların oynamış oldukları sentetik deriden imal edilmiş bir top da değildi. Plastikten yapılmıştı. Daha dramatik olanı zor ilerliyordu bu top, mahallenin beyaz beton –taşlı çimlerinde (!!!). nasıl gidebilirdi ki patlamış bir plastik toptu bu..
Mahallenin sokağında oynanan maçlar da bir başkadır. Ne zaman çocukları sokakta top koştururken görsem , aklıma çocuklugum gelir ve ben her zaman gülümserim... biz de onların yaşıtındayken bu meşin yuvarlağın peşinden az koşturmadık.. ah! Çocuklugum ah!...

işim gereği Bir yerlere yetişmeliydim , kaybedecek vaktim de yoktu. lakin zamanı durdurdum 10 dakika da olsa.çocukluğumu yaşamalıydım çocukların yanında...
Çocukların maçını seyretmeye koyuldum, dış çizgide.. beni gören futbol tutkunu çocukların gözleri ışıl ışıl parladı.... Abileri sayılabilecek bir kişi meraklı gözlerle onları seyrediyordu... tam o anda bir ses ki- yanımda bulunan kaleciden gelen bir ses-
***
Kaleci: abi hakem olur musun sen de ??
Buzcocuk: abi mi?
Kaleci: !!^+?
Buzcocuk: olurum; ama düdüğüm yok .
Kaleci: benim de kaleci eldivenim yok
Buzcocuk: !!^+?
Kaleci: hadi abiiii
Buzcocuk: tamam abisiii
***

Diyalogta geçen bir kelime vardı. ‘’abi’’ hakem ol sen de abii.. yüzüm şekilden şekile girmişti o an. Biri bana abi demişti. Uzun bir aradan sonra abi kelimesi duyuyordum. o kadar işlenmişti ki bu söz içime.. üstelik ne kadar da sıcak ve içten gelen büyülü bir kelimeydi sanki... Sarılmak geldi içimden ;ama sarılamadım. Maçta atak üzerine ataklar kalesindeydi.. kalesini korumalıydı.. Ve sarılmadıgıma da pişmanım oldum gerçi... Benim hiçbir zaman bir kardeşim olmayacaktı , kardeş sevgisi nedir bilmiyordum bu zamana kadar, galiba bu duyguyu ben bugün yaşadım orada 10 dakika da olsa... ve bu da yetti.. konu nerelere geldi yafss! Neyse Düzelteyim kamburumun metnini...
Gacırrrıtt gucurtt takkurrrt tukkurrrtt
Hıh! Şöyle.. oh be ! düzleştim..

maskeli baloda futbol şölenine dönüyorum tekrar..
Çift kalede oynanan bir maçtı bu. Kaleler direkten değil maalesef...
bir kaleyi temsilen iki adet taş karşılıklı belirli mesafelere konmuş, kalenin temsili figüranı rolündeki bu taşlar futbolun hikayesinde sahnesini alıyor.
Yavv futbol sahalarında görmeye alışkın oldugumuz hiçbir yabancı madde bu sahaya atılmıyor seyirciler tarafından; ama ne var ki sahadaki tek yabancı madde olarak algılanabilecek bir şey var (o da eksik olmuyor sahada).
saha e-5 olunca arabalar eksik olmuyor. Ve arkasından oyunu bozan çocukların ana avrat söven koro eşliğinde şarkıları. Ne de güzel hep bir ağızdan aynı nakaratın detone olmayan sesi eşliğinde çıkan küfürleri.. oyuncuların küfretmesiyle maçın hakemi olarak kırmızı kartımı çıkartmıyorum, yoksa sahada oyuncu kalmayacak, ehhhe .. çocuklar da haklı canım şimdi maçını oynadığın yerde kim arabayı kaydırıp gitse yolda adama da, arabasına da kayarlar.... başlıyorum ben de çocuklar gibi küfretmeye.. şaka ya şaka ; ama çocuklugumdan hatırlıyordum da biz de iyi söverdik yoldan geçen arabalara.... sadece arabaya; ama süren adama değil. Sıkıysa sövv adama... durdurur arabasını koşar peşinden... sonra o yolda koşturduğun meşin yuvarlak gider yerine mesinsiz yuvarlak olmadan yapılan maraton koşusu gelir.. amanın amanın !!!!
düşünsene durdurmuş ‘’hacı murat’ını adam...( o zamanlar’’ hacı murat’’ yaygın oldugundan saha içi yabancı madde olmayı en iyi hak eden araçtı..... hacı muratla bile adam son ses yolları fethediyor yaa!! Görsen sanırsın ki arabadaki murat hakikatenn istanbul’un kızlarını fethediyor..)
****
adam: + gel laann buraya! Bipp bipp... (rtük yayını bipledi...)
-kaleci mehmet:: - kaç ulan kaç hacıı
Adam : +kaçma lan, bip bip...
Furkan: -yakalar abi bizimkini adam
Ahmet: - yok be oglum adamda bu popoo olduktan sonra biraz zor..
Furkan: -bizimki daha coca cötlü
Ahmet: - cötü iyi olan kazansın..

Velhasıl bizimkinin popuuoosunun yaşı adamınki kadar yaşlı olmadıgı için coca cötlümüz aldı bu maçı 1-0
****

Maça gel hoca maça.... tamam tamam kamburun ikinci feleğinin düzelteyim hemen geliyorum
Gacirtt gucurtt,

Evet maça dönüyoruz. Sanırsın ki radyoda varoş bir kentin mahalle maçının spikeriyiz. Her neyse...
Efendim bu maçlar.. çekişmelidir, heyecanlıdır, komiktir, bol gollü olur nerden mi biliyorum?? çocuklugumdan çocuklugumdan
Seyrediyordum bu maçı seyrediyordum Çocuksu gözlerimle çocuklaşarak
Maç içerisinde asıl yüreğimi dağlayan noktalara geliyorum..
Onların ne giyecek bir formaları ne de giydiğiyle uyumlu bir şortları var... yok işte...yok..
Atletle, fanila ile oynayanları mı dersin, atletine vanilasına kalemle forma numarasını verenleri mi dersin bu atlete takım ismi yazanları mı dersin... onların pahalı, marka olmuş formaları yok başkaları gibi.. benim gibi, belki de sizin gibi...
önemli mi bu pahalı formalar onlar için?
Oyunda oynattıran o formalar mı ?
değil onlar için. inan bana değil... sana göre de değil...
onlar yüreklerinin büyüklüğü ile meşin yuvarlağın peşindeler.. markalaşan dünyanın peşinde değil...
Günümüzde çoğunun marka takıntısı olup, birbiriyle marka yarıştırdığı sahte yüzlerin oyuncuları etrafımızda o kadar türedi ki.. ve bu marka yüzlerin - saha içerisinde ve saha dışarısında her şeye sahip olabilen bu yüzlerin- hangi yüzlerine konuşacaksındır o da bilinmez. Sanırlar ki dünya sadece kendi yüzlerinin ekseni etrafında dönüyor, ilgi odağında bir odak noktası olabilmek adına dönderirler dünyalarını, sahte dünyalarını, dış dünyasını mutluymuş gibi sundukları, lakin iç dünyasındaki mutsuz dünyasının çoğu zaman kendileri bile farkında değildir oysakii..

Ya top koşturdukları dar sokaklarda futbol oynayan varoş semtinin çocuklarının ayakkabıları..
Hala o baktıgım ayakkabıları gözlerimin önünden bir an olsun gitmiyor.. .. olmayan ayakkabıları ile ayağı çıplak futbolunu oynayanlar da hiçbir zaman gitmeyecek gözlerimin önünden evet ,maçta birçok çocuğun ayakkabısı yoktu , olanların ise siyah renkte plastikten yapılmış eski, yıpranmış üzerinde delik bulunan ayakkabıları...
çıplak ayakla taşlı zeminde oynamaya aldırış etmiyor çocugun biri, acı yok yüzünde, taşların ayagında bıraktıgı izleri gölgeliyor attığı her gol...
golden sonra gelen mutluluk sevincini takım arkadaşlarıyla kutlaması görülmeye değerdi doğrusu..gooolllll goooooooooll goooooooooll seslerii
golü atan takımın mutluluğu, golü yiyen takımın mutsuzluğu var sokakta varoş semtin sokağında.. Mutluluk ile mutsuzluğun diyalektik çarpışması her iki kalede..
golü atan mutlu yüz birkaç dakika sonra oyun dışı kalıyor. Çünkü çıplak ayağını yerdeki sivri bir taş kesmiş, kesik bölge kanıyor.. o anda da benim yüreğim kanıyordu haline.. saha içinin mutlu yüzü saha dışında ağlak bir yüze dönüştü, acıya dayanamıyordu ... Ah ah ahh ahhh
Ah ah ahh ahhh
Ah ah ahh ahhh
Ah ah ahh ahhh

Ve cocuk yanıma gelerek taşlı yola çöktü, hıçkırarak ağladı.. Çocugu teselli etmem de çaresiz kaldı... birden çocuk ayağa kalktı ve hızlı adımlarla yanımızdan uzaklaştı arkadaşlarının hüseyin hüseyin nereye ??? Çağrılarına aldırış etmeden , gidiyordu... ve sonra gözden kayboldu..
yoksulluğun çocuktaki o fotografını yakalamıştım o an
acı dolu bir kareydi bu..
bugün çocugun yüzünde gördüğüm bu acı bana bir yerden tanıdık geliyordu.. çocukluğumun bendeki tanığıydı...

metin altıok

acıyı bölüşen şair ama insan...

sevgilim
bak, geçip gidiyor zaman aşındırarak bütün güzel duyguları
bir yarım umuttur elimizde kalan
göğüslemek için karanlık yarınları
bu kekre dünyada
yazık
geçit yok aşka
bir şey yok paylaşacak
acıdan başka