bugün

entry'ler (13)

aldırma reis

...
boşver 128
hayat bir gemi
yürüt onu göreyim seni
boşver 128a
boşveriyor ya...

aldırma reis
reis aldırmıyor ya

kısmı ile ibrahim sadri'nin zamanın ötesinde bir şair olduğunu vurgulayan şiiir.

leyleğe tecavüz eden adam

Kemal sunal'ın meşhur kılıbık filminde bu konu geçer.

Kara bela namıyla yanlışlıkla hapse giren kamil'e hizmetindeki elemanlar koğuş ağası kudret Karadağ tarafından tanıtılır. Sıra ihsan gedik'in oynadığı karaktere gelir. "leylek kadri" olarak tanıtılan bu karaktere kamil sorar:"niye senin adın leylek. Yoksa eyüp'teki topal leyleği sen mi...."

Az önce bu detayı fark edince gogıl amcaya yazdım ve bu başlık çıktı. Hikaye de tam oturuyor. Hurafe veya gerçek. Bir şekilde bu bilgi eski nesillerde mevcutmuş.

ekşi sözlük ile uludağ sözlük arasındaki farklar

domain farkından başka bir fark kalmadı. hadi bi 10-15 sene önce denseydi belki büyük büyük laflar edilebilirdi aradaki fark için. mevcut durumda içeriği daha fazla, yazar sayısı daha fazla demekten öteye gidilemiyor.

antalya büyükşehir belediyesi

herbokolog arkadaşlar da eleştiri yapıp tatmin olduysa olayı bir antalyalı olarak yorumlamaya başlayayım.

antalya memleketin en geniş illerinden biri. bu noktada da merkezden uzak ilçeleri ve ilçelerinden uzak (özellikle toroslar civarında) köyleri var. artık köy denmiyor mahalle deniyor haliyle. bu mahallelerde de berber bulunmuyor. berber bir kenara bakkal bile bulabilmek zor. haftanın bazı günlerinde gelen seyyar satıcılar olur. onlarla ihtiyaçlarını giderir mahalle (köy) halkı. onda da bir berberin gelmesi imkansızdır.

eskiden köylerde berber olurdu. birisi bu işi pofesyonel veya amatör bir şekilde yapardı. artık birçok meslek kolu gibi berberlik de yapılmaz oldu. doğru dürüst zirai faaliyetin bile kalmadığı köylerde berber ne yapacak? o halde, orada yaşayan yaşlı, çocuk veya arabası olmadığından il/ilçe merkezine gitmekte zorlanan insanlar için antalya büyükşehir belediyesi bu imkanı sunmuş. herkes senin gibi istanbul'un ortasında güngören'de oturmadığından berbere erişimleri zor olabiliyor. bu sadece antalya özelinde değil diğer tüm illerde de geçerli bir gerçektir. ergenlik hormonları nedeniyle bu tür gerçekler henüz beyinde yer edememiş olabilir ama hayat anadolu'da istanbul'da yaşandığı gibi yaşanmıyor.

edit: market ifadesi bakkal oldu.

yerli arabanın nesi yerli

piyasaya ilk çıkacak bir ürün için birçok arge maliyetini ve zaman kaybını bertaraf etmek adına hazır script alıp üzerine tema giydirmek seçeneği düşünülmüş. zira, sırf karoser dizaynı veya benzer basit gördüğünüz şeylerin testleri ve onayları yılları alabilir. (şimdilik) bunların hazır kullanılması ve tesisin üretebilirliğinin sağlanması önemli. yani, kurulacak fabrika bu aşamada hazır ürünle başlayacak ve kısa bir sürede çarkı çevirmeyi hedefleyecek. böylece gereksiz yıllar geçirilmez. belki 5 sene sonra gerçekten yerli tasarımlı, yerli üretimli bir modele geçebilir. tesis üretime geçip, satışlara başladıktan sonra yani çark dönmeye başladıktan sonra istediğin kadar arge yap, test yap.

lastikleri falanca yerden diyenler falan oluyor. brisa yıllardır lassa marka lastik üretiyor. aynı şekilde petlas var yıllardır. fabrika ilk çıkış için kiminle anlaşır orası ticari faktörlere bağlı. gönül tabiki yerli imalatçıya fırsat verilmesi yönünde.

yılbaşı kutlamalarının islam da yeri yoktur

Öncelikle, yılbaşında içmek, sarhoş olmak, dansöz memesine dölar sokmak, yeni yıla kırmızı iç çamaşırı ile sevişerek girmek.. Vb aktiviteler zaten bir yılbaşında "kesin ve kati" olarak yapılması gereken ritüeller değildir. Bunlar belki son 50-100 yıl içerisinde oluşmuş ve yayılmış şeylerdir. isteyenler mandalina soyup da girebilir. Ama lütfen mandalinayı soyup da parmağınıza takıp Nasrettin Hoca esprisi yapmayın. Kalbinizi kırarım.

Başka kavme benzeme ile ilgili tek kaynak hadis. Bir kulun yazdığı kitap dinin kaynak kitabı olamaz. Mantıklı değil. Hadislerin sağlığı şüphelidir. Sahihmiş de falanca şahitmiş de. Peygamber öldükten en az 200 yıl sonra birileri hadis toplamaya kalkmış. Kimden kaynak buldular, kime sordular, muamma. Bu yöntem çok sağlıklı olmadığı gibi buna inanmak da sağlıklı değildir.

Noel 25 aralık'tır ve isa peygamberin doğum tarihi olarak söylenmektedir. Yılın başı olan yılbaşı ise 1 ocak'tır. Tüm dünyada din tabansız da aynı şekilde önemli bir gündür. Yeni bir döneme başlama yeninin huzuru, eskinin kötü hatıralarından uzak kalmak isteme gibi etkileri vardır toplumlar üzerinde. Hep 1 ocak olmamıştır. Her toplumun kendi takvimi, kendi dönem başlangıcı olmuştur. Bugün modern hayata entegrasyon ile miladi takvim kullandığınızdan biz de 1 ocak'ı yılbaşı olarak tanımlıyoruz.

Hristiyan insanları 25 Aralık ve 1 ocak arasını birleştirmiş. "iki ayrı kutlama yapacağımıza arayı komple dolduralım", demişler. Bizim 3 günlük bayramı 9 gün tatil etmemiz gibi.

Kişi yılbaşında içmiş veya başka zaman içmiş arada bir fark yoktur. Bu durum yılbaşını ayrı olarak kötüleyemez. 14 mayısta içenle 31 aralıkta içeni kuran emirleri bakımından farklı tutamazsın. O halde yılbaşına ekstra abanmak niye?

Yılbaşı geleneği Hristiyanlık öncesinde de vardı. Ağaç süslemek eski Türk geleneklerinde de vardı. Binlerce yıldır her toplum birbirinden bağımsız olarak ellerindeki imkanlarla ağaç veya civar objeleri boyamış ve süslemiştir. Bu toplumsal blr kutlama şeklidir. Hristiyanlar da bunu devam ettirmiştir. Sonrasında kurdukları medeniyet (niyeyse artık eğitim, pozitif bilim, teknoloji falan diyorlar. Dincilerimiz daha iyi bilirler tabi) tüm dünyaya hakim olunca bu da onlarınmış gibi algılanmıştır.

Misal, cadılar bayramı Amerika kökenlidir. Avrupa hristiyanlığında karşılığı yoktur. Son yıllarda karıştı tabi ortalık globalizm etkisiyle.

Ezcümle; "islamda eğlence olmaz, Müslüman eğlenmez, dünya bir imtihan yeridir, Müslüman ağlarsa cennete girer, eziyet çeken en iyi mü'mindir"... gibi emevi anlayışları dine sonradan sokulmuş fikirlerdir. Dinci yurtlarında çocuklara tecavüz etmek normal ama yılbaşı kutlamak haram. Hadi lan!

Bu görüşler vahhabi görüşüdür. 1950li yıllarda anadoluya geçmiştir. Ameriga'nın türkiye'yi ruslara kaptırmamak için başlattığı şeriatçı kadro kurulumu ve komünizmle mücadele dernekleri sayesinde olaylar bu noktaya gelmiştir. Vahhabi görüşleri gerçek din'miş gibi yayımak istenmektedir. Dün emevi'nin yaptığını bugün vahhabi suudlar yapmaktadır.

edit: sehven 21 aralık yazmışım. 25 aralık olarak düzelttim.

ugokhan

gün içerisinde 6 entry girmiş ve onay beklemekte olan sözlükler yazarı.

kahveye çağıran sevgiliye kokan çorapla gitmek

kahve kokusunun tüm kokuları bastırması sözünü biraz yanlış anlamıştır.

tabi bu arada, eve kahve içmeye çağıran sevgiliye "ben bir abdest tazeleyeyim" şeklinde yaklaşmakla şansını ne kadar zorlayabilir? bunu kestirmek zor. böyle durumlarda kaldığınızda eve girmeden yakın bir yerden bir çift çorap alın. apartmanda iki dakika değiştiriverin. sevgilinizden ne kadar bakım ve güzellik bekliyorsanız siz de öyle olun. hayfanlık yapmayın!!

herşeyin en kaliteslisini almak

sözlüğe türkçe bilen yazar almak gibi mesela. çok önemlidir herşeyin kalitesini almak. kalitesizlik maliyet demektir. zaman kaybı demektir. "bir kere alıyorum" demektir.

izmir

yaşamaktan keyif aldığım şehir. istanbul'da doğup büyümeme rağmen iyi ki yıllar önce yerleşmişim buralara. şimdi istanbul'u özlemiyorum bile. gelirim de gayet iyi olduğu için böyle bir şehirde yaşamak gerçekten hoşuma gidiyor.

son zamanlarda artan göç ile birlikte (ki ben de bu gruptayım) yaşam kalitesinde biraz sıkıntılar oluyor. iş çıkışı trafiği arttı, park sorunları başladı, kalabalıklaştı, karmaşıklaştı. izmir'de neredeyse izmirli göremez olduk. herkes başka bir şehirden göçmüş insanlar. orijinal izmirliye rastlamak çok zor. buna rağmen şehrin üzerindeki çağdaşlık havası bir şekilde sizi içine alıyor. yalnız inkılap - gediz mahallesi civarlarına pek gitmeyin. orada içinize başka şeyler alabilirsiniz. alsancak - kordon - göztepe - bostanlı 'da falan takılın. izmir'de olduğunuzu ancak o zaman anlıyorsunuz. gerisi çorum - yozgat arası.

bakteri dolu bardağa parmak sokup yalamak

turşu veya peynir suyuna parmak basmışsa gayet de akıllıca bir davranıştır. çünkü, cahillik bütün bakterilerin zararlı olduğu zannını uyandırabilir. bazı yararlı bakteriler de vardır. yalnız, parmağı sokmayıp da insan evladı gibi kaşıkla yerse daha nezih, daha hijyenik olur. hayvanlığın da alemi yok.

bir zamanlar emo olan nesil

baba parasıyla hayatın ızdırabını(!) çektikten sonra iş hayatına girip ebelerini tersten gördükleri için zamanla dönüşüm yaşamış bir nesildir.

çayın şekerini kırıpta atan erkek

çaylaklığın ilk entarisini hatalı kullanılan bir -de -da eki üzerine yazmak istemezdim, şans işte!

doğrusu: "çayın şekerini kırıp da atan erkek" olmalıdır. kırıp da attıktan sonra ona erkek mi denir, orasını tartışmayalım şimdi.

1,5 küp şeker atmak isteyen kişi eylemidir. 2 şeker atsa çok gelir, 1 şeker atsa az gelir. küplerden birini iki başparmağını kullanarak ortadan ikiye kırar. biraz teknik isteyen bir iştir ama bitirince alkış, övgü falan beklenmez. alt tarafı küp şekeri kırmışsın, neyin artistliği bu değil mi?

bir de kıtlama olarak ağzına küp şeker alanlar oluyor. bilmediklerinden değil sevgili @2 teyzeciğim. kıtlama şeker her ortamda olmayabiliyor. bizim karslı bir abimiz var işyerinde. ağzına küp şeker alıp da öyle kıtlama içiyor misal. yalnız, kıtlama konusunun bu başlıkta ne ilgisi var onu çözemedim.