bugün

entry'ler (323)

abdullah can

üç haneli bir iq seviyesine sahip olunup da derslere katılındığı ve sınavlara çalışıldığı takdirde, verdiği derslerden kolaylıkla geçilebilecek olan hocadır. sağda solda, "bizi bırahtı", "ebdülleh höce bizi geçirmiyi," tarzı şikayetler ediliyormuş da ona mahsuben yazdım bunu. çarşamba günü, kendisinin verdiği söz dizimi sınavının bütünlemesine gireceğimi de eklemeliyim. üzmeyin hocamı.

söykü

son sayısı için gönderdiğim öykümün henüz yayınlanmadığı; internet sitesinde "seçim prosedürü" başlığı altında yazanlara göre elenen öykülerin sahiplerine geri dönüş yapılması gerekliliğine rağmen şu ana kadar içeriğindeki öyküleri seçen kimseden ses seda çıkmayan dergidir. dahası, experimental ne gmail'den ne de sözlükten gönderdiğim mesajları siklememektedir. ilginç. nasıl olacak peki?

haydi barikata

Haydi, Barikata!

Kara fırtınalar sarsıyor göğü,
Kara bulutlar kör eder gözleri.
Ölüm ve acı beklese de bizleri,
Onları yenmek için yürümeliyiz!

Bir dakika insanın hayatında neleri değiştirebilir? Karalanan bir imza, atılan bir tokat, kaçırılan veya yenen bir penaltı, gönderilen bir SMS, kaçırılan bir otobüs... Yok, öyle değil. Şöyle tarif edeyim:

istiklal’in orta yerinde, kaç yıllık olduğunu bilmediğim bir binanın giriş kapısına yaslanmışım. Polisin adımlarının, barikatın arkasından gelen ve gök gürültüsüne benzeyen sesi kulaklarımı resmen dağlıyor. Öyle boğuk, bir o kadar da sert... Barikat yıkıldı yıkılacak. Bir TOMA, sanki bir aracın değil de, ancak tüm barikatı yakıp kül etmek, barikatın varlığından eser bırakmamak için var gücüyle ateş kusan bir ejderhanın çıkarabileceği sesleri çıkararak destek oluyor efendilerine.

insanlar ağır çekimde geçiyorlar yanımdan. Attıkları bir adım, yarım saniye değil de sanki koskoca bir yıl... hatta ne yılı, koca bir asır sürüyor gibi. Destek aldığım duvarın dibine çöküyorum usulca. Burnum, başat işlevini kaybedeli çok oluyor. Ama sanki burnumla birlikte, tüm vücudumdan, var oluşumun yekunundan yoksun kalıyorum. Tüm bunlar, on iki saniye içinde olup bitiyor.

işte, iyice zayıflamış barikatın arkasından bir patlama sesi geliyor. Ve bir plastik mermi, bir tabancanın namlusundan salına salına çıkıveriyor. Benim biraz önümde fotoğraf çeken bir adam var. Ona yönelmiş gibi sanki. Adam ise merminin kendisine geldiğini görmüyormuşçasına basıyor deklanşöre. Bir... Plastik mermi, istiklal’in o eskinin güzelliğiyle dolup taşmış, biber gazıyla kirlenmiş havasına aldırmadan usul usul devam ediyor yolculuğuna. Fotoğraf makineli adam, makinesini, göz hizasından göğüs hizasına indirmeye başlıyor. Ve tam o anda, sanki Super Mario’daki bölüm sonu canavarını görmüş gibi kalakalıyor; yalnızca bir saniye için. Mermi süzülüyor, süzülüyor, süzülüyor... iki! Ve yeni yaptığı yuvasına süzülen bir kuşun mutluluğuyla dalıveriyor adamın gözkapağından içeri. Bir kadının, bir de adamın çığlığını duyuyorum sonra. işte, bir plastik merminin, barikatın arkasından benim bulunduğum noktaya ulaşmasının iki saniye sürdüğünü böyle öğreniyorum.

Ve en değerli varlığımız, özgürlük!
Cesaret ve inançla savunmalıyız!

Biliyorum; bilmesem de tahmin edebiliyorum; adamın veya kadının birisi, şu anda benim hakkımda çok kötü şeyler söylüyor. “Katil”, diyor bana; “bozguncu”, “ayyaş”, “alkolik”, “çapulcu”, “siyonist”, “ABD/israil maşası”, “faiz lobisinin neferi”, “şerefsiz”, “hain”... “Değilim!” diye haykırmak istiyorum onlara. “Ben, tüm insanlar gibi, yalnızca insani haklarını elde etmek için mücadele eden bir insanım! Yalan söylüyorlar size! El birliği edip, yalan söylüyorlar!” Çaresizim, biliyorum. Bunların hiçbirini söyleyemeyebilirim, o insanların hiçbirine. Çaresizliğin kızgınlığa sebep olduğu söylenir. Bende öyle işlemiyor bu sefer. Kızmıyorum, kızamıyorum kimseye. Çaresizim, biliyorum. Şu fotoğraf makineli adam yere yığılırken de; son günlerde öğrendiğimize göre suç unsuru kabul edilen bir baret ve gaz maskesiyle şu kadın o adama yardıma koşarken de; bir plastik mermi veya bir gaz kapsülü, buradaki herhangi bir insana milim milim yaklaşırken de çaresizim. Çaresiziz. Çare, biziz.

Ben tüm bunları düşünürken, insanlar düşüyor yere. Bayılıyor, kalp krizi geçiriyor, nefessiz kalıyor, plastik mermilere hedef oluyor, belki de bu hayatta aldıkları son nefesi, yere düşerken salıveriyorlar, bileşenlerinin en büyüğü biber gazı haline gelmiş havaya. istanbul’da, Ankara’da, Antakya’da, izmir’de, Antalya’da, Mersin’de, Eskişehir’de... Türkiye’de insanlar düşüyor yerlere; kimi bir daha kalkmamacasına.

Ve tüm bu olan bitenin kırk saniye sürmüş olması şaşırtıyor beni. Birden duyduğum ayak sesleriyle irkiliyorum. Korkuyorum ilkin; ama yok, polisin ayak sesleri değil bunlar. Arkamdan geliyor bu sesler. Ara sokaklardan, binalardan, kuytu köşelerden çıkıyor insanlar. Barikat yıkıldı yıkılacak. Gıcırdıyor, takırdıyor; sanki, “El verin abi, dayanamıyorum!” diye attığı çığlıklar bana kadar geliyor. insanlar ilerliyor. O anda başka insanlar da düşmeye devam ediyor. insanlar düşüyor; insanlık düşüyor...

Ki kalplerimizde kardeşlerimizle,
Tüm dünyada büyüyor direniş!

Ankara’da Ethem düşüyor o an; Antakya’da Abdullah, Ümraniye’de Mehmet, Lice’de Medeni ve Eskişehir’de Ali ismail düşüyor. Tam o anda, yani ortaya çıkışlarını ilk fark ettiğim saniyeden beş saniye sonra, kalabalık bir grubun ilk sırası ulaşıyor bana. Kardeşlerimize, “Kalkın!” diyeceğiz. Önce kendim kalkmam gerek ama. Sol elim, kapının kolunu kavrıyor. insanlar bir adım önümde. Sağ ayağıma yükleniyorum, doğruluyorum. insanlar iki adım önümde. Kapıdan destek alıp ittiriyorum kendimi. insanlar üç adım önümde. “Kalkın!” diyeceğiz yaşıtlarımıza, sıra arkadaşlarımıza, mahalle arkadaşlarımıza, kardeşlerimize; “Kalkın! Bedenimiz sizin, ruhumuz, yüreğimiz, elimiz, ayağımız, gırtlağımız sizin! Sizinle dirileceğiz! Kalkın!”

Kırk dokuz saniye.

ilk adımımı attığımda, bir patlama sesi duyuyorum. Alıştım artık, biliyorum; bir biber gazı kapsülü bu. O sesi başkaları takip ediyor. Üç, beş, dokuz, on bir, on altı, yirmi... Kim bilir kaç biber gazı, kaç plastik mermi... Sahi, bir insanın yaşamı, bunların kaç tanesine bedel?

Altı saniye sonra, TOMA’dan üzerimize gelen suyu görüyorum. Bir saniyede o kalabalık grubun orta yerinde bir yarık açılıyor. Ama durmuyoruz. Çok az kaldı barikata! Bekle, barikat! Abdullah, Mehmet, Ethem, Ali ismail, Medeni; bekleyin, kardeşlerim! Sabredin! Ellerimizde bayraklarımız, yüzümüzde gaz maskelerimiz, başımızda baretlerimizle, yani tüm yasadışı silahlarımızla, yasal mermileri, tabancaları, kalkanları ve copları olan polise doğru koşuyoruz. Elli dokuz...

Ağzımdan iki mısra dökülüyor o an. Melodi filan yok. Dümdüz bağırıyorum art arda:

Haydi, barikata! Haydi, barikata!
Ekmek, adalet ve özgürlük için!

söykü

uzun bir aradan sonra geri döndüğüm sözlükte, bir sonraki sayısına katılacağım dergi. temasız olması iyi mi, kötü mü, karar veremedim. ama hikayemi yetiştirmeye çalışacağım.

facebook kullananlar

kimi eşcinsel değildir.

uykuda çocuk ölümleri

kitabın en sonunda yer alan kısaltmalar sözlüğündeki kısaltmaların tamamı ve açılımları şu şekildedir:

a
acaba: acilen araştırmaya başlayınız
akab: aile kabristanı
akil: ayasofya kilisesi
alkemi: alât-ı kebire mihaniği
am: artemis mabedi
anabel: anakent belediyesi
armud: aryen muhipleri derneği
aytek: ayakyolu teftiş komitesi

b
badem: bağdat demiryolu
becer: beyin cerrahisi
bilans: bâtınî ilimler ansiklupedisi
bokum: boğaziçi omnibüs kumpanyası
büsük: büyük süveyş kanalı

c
comet: constantinié metrosu

ç
çalsaad: çalışma saatlerini ayarlama dairesi

d
dad: dahili asayiş dairesi
disko: disiplin komisyonu
dumur: düyûn-i umumiye reisliği

e
ermiş: erzak mubayaa işleri

g
gaib: garip isimler bulmacası

h
harb: haftalık resimli bilgi
hasta: hastane-i amire
hattad: hasar tespit ve tamir dairesi
hısım: hıfz-ı sıhha müdürlüğü
hile: halkla ilişkiler etiği
hüviyed: hüviyet yenileme dairesi
hüzün: hikâyet-ül zünnûn

i
içbilgen: içrekçi bilimler genbiliği
idam: idare meclisi
imdad: işbilir memurlar dayanışma derneği
imece: işbilir memurun cepbilgisayarı
ismiyok: istanbul mimarlık yüksek okulu
istek: israf tespit komitesi

k
kalem: kaligrafi ve elsanatları müzesi
kamed: kayıp memurlar dairesi
keban: kebir britanika ansiklopedisi
keleş: konstantiniye elektrik şirketi
kevser: kayıp evraklar servisi
kızım: kızılay meydanı
kim: kibele mabedi
kimdeğil: kimlik değişimi ilkesi
kodes: kostüm ve dekor salonu
kokanşebek: konstantiniye kanalizasyon şebekesi
kombo: konstantiniye merkez borsası
komet: konstantiniye metrosu
komik: konstantiniye millî kütüphanesi
kök: körler kilisesi
kumar: kısmî ve umumî arşiv
kültfak: kültürel faaliyetler komitesi

m
mafiş: memurin afet işleri
makabi: makyaj kabinleri
mama: mabed-i mahrem
mas: mabed-i süleyman
mekteb: meslek kazalarını tespit bürosu
melan: meydan larousse ansiklopedisi
merkeb: merkez bankası
metelik: memurin teftiş ve levazım işleri kurulu
miki: millî kültürün ihyası meselesi
moda: makinist odası

n
nema: neth mabedi
nisyan: nika isyanı

o
okka: oktogon kitap arşivi

ö
öd: ölü diller
öge: öklid geometrisi

p
plaka: platon akademisi

r
resim: restorasyon işleri müdürlüğü
resistans: resimli istanbul ansiklopedisi

s
saatmaat: saatli maarif takvimi
sarkasm: sahne arkası mekânı
sikiş: sicil kayıt işleri
sitem: simültane tercüme mahfili
sirkad: sillogos rum kültür araştırmaları derneği
sodomi kulübü: satranç, okey ve domino kulübü

ş
şark: şirket arşiv kitaplığı
şirin: şirket iç nizamnamesi

t
tabib: tabiat bilgisi
tamir: tersane-i amire
terhis: terörzedeleri himaye servisi
tevhid: tevziat hizmetleri dairesi
tikgizil: tikel gizlilik ilkesi
tohum: tophane-i humâyûn
türban: türk büyükleri ansiklopedisi
türe: tütün rejisi

u
uçölüm: uykuda çocuk ölümleri
ud: uzakdoğu dilleri
ulubat: ulûm-i bâtıniye

v
vekayi: vefat kayıt işleri

y
yad: yabancı diller
yankaç: yangın kaçışı
yarak: yolsuzlukları araştırma komitesi
yatgeç: yatay geçiş
yes: yerebatan sarnıcı

z
zap: zümrüd-i anka projesi
zend: zeyrek nüfus dairesi

jamiroquai ye camiryu demek

doğrusu, "jamiroquai'a 'jaammiryu' demek" olan ifadedir. zira videodaki simitçi abinin telaffuzu ettiği ses 'c' değil, 'j'dir. yine de yarar, dağıtır.

cüzdanın içinde kırılan ehliyet

bunun bir de atm kartı versiyonu vardır ki, düşman başına.

ulu orta öpüşen çiftler

kimi zevatın miniminnacık beyinlerini işgal etmiş, onlar tarafından kin kusulmuş çiftlerdir. birbirini seven çiftlerdir. kimseyi ilgilendirmeyen, kimsenin 'sokak sürtüğü' veya 'piç oğlan' şeklinde yaftalamaya hakkı olmadığı çiftlerdir.

aşık olduğum kızla sevişmem insanı

sekse 'kirlenmek' ve 'kirletmek' düzleminde bakan insandır.

sakal bırakanların gizli eşcinsel olması

yaklaşık üç aydır kesmediğim ve çalı çırpıya dönmüş sakalımı düşündürüp, beni şüpheye düşürmüş açıklamadır.

beraber rakı içilebilecek kadınlar

helena bonham carter'dır bu kadınlardan biri. tim abiyle* gelsinler, en kral sofrayı kurmazsam şerefsizim.

hilal cebeci

anarşist olduğunu belirtmiş bir hanımefendi.

https://twitter.com/hilal...status/213625464084901889

mehmet erdem

bir de şöyle bir şey var ki; (bkz: ercan mehmet erdem)

muse

(bkz: the 2nd law)

üniversite öğrencisinin ingilizce bilmemesi

bu durum karşısında, öğrencinin yurt dışına gitmesi şart değildir. doğru düzgün bir eğitim, pratik ve biraz da yetenekle yurt içinde de akıcı bir şekilde ingilizce öğrenilebilir, hatta aksan bile yapılabilir.

the second law

(bkz: the 2nd law)

the 2nd law

muse'un eylül 2012'de çıkacak olan altıncı stüdyo albümünün ismidir efendim. muse yine sevenlerinin aklını oynatacak bir albüm yapmış gibi görünüyor.

albümün trailer'ına şuradan ulaşabilirsiniz: http://www.youtube.com/watch?v=IqFZGnfMLMw&feature=youtu.be

behzat ç

her bölümüyle tarih yazan dizidir. türkiye'de yapılagelmiş en iyi, en sağlam dizidir. kelimeler kifayetsiz.

neden kötülendiği anlaşılmayan entryler

(#11381077)

bilgi verdiydim lan.