bugün

entry'ler (491)

hakkını helal etmemek

hayatımda gerçek olarak sadece bir kişiye böyle ağır ve içten hakkımı helal etmedim.

aslında hem önemsemez hem eskıden insanlar nasıl birbirlerine haklarını helal etmezler diye düşünürdüm. ama bildikleri varmış.

içtiği bir yudum suyumdan, yediği bir dilim ekmeğime, manevi olarak bana yaşattığı herşeye kadar.

ne bu ne başka dünya evren artık neyse asla hakkımı asla helal etmeyeceğim.

ve bana yaşatığının on katını yaşaması için bekleyeceğim, her işinin ayağına dolanması için...

şu doğada ne karşılıksız kalmış??

elbet ondan cıkamazsa anasından, babasından, evladından bırgun en sevdıklerınden cıkar.

aynı bana yaptıgı gibi aynı beni kandırdığı gibi...

o zaman düşünür ben kime ne yaptım?

sözlük yazarlarının çocuklarının olası isimleri

kız: defne (bkz: daphne)
erkek: temmuz (bkz: Bir Oğlum Olacak Adı Temmuz)

sözlük yazarlarının itirafları

şu hayatta çılgınlar gibi yapmak istediğim şeyler var. mesela geçen gün yaptığım projeyi anlatırken ''performatik anların fiziksel olarak izdüşümü'' tadında benzer bir cümle kurdum. biraz sustum, yutkundum. içimden gözleri büyümüş şekilde bana bakanlara ‘’’- nolduu yaaraaam’’ demek istedim. sonra beynimin tüm ilkel duygularına karşı koyup sustum. küfür etmek ilkel bir dışavurumdur. ilkel bir isyandır bakarsanız. bir karşı durma durumudur. neyse ki noldu yaaram üzerinden felsefe yapmayacağım. en büyük hayali en lüks bir kokteyl sırasında sigara içilen alana siyah bira poşeti içinden adıyaman tütününü çıkarıp sarmak isteyen biriyim. hala bir isyankarlığım ve mizah anlayışım var. kendimi bazen on beş yaşında kurulup iki ay içinde dağılmış bir metal grubu gibi hissediyorum . bir tarafım kırık.

ne diyordum
Duygular falan filan. Bugun oturup aşk ile ilgili iki satır yazmaya niyetlendim. Onun yerine bu satırları yazıyorum. Tüm eski sevgililerim evlenmiş, kimisi parkta çocugunu gezdirirken. Ben hegel mutlak tin konulu sunum hazırlıyorum. Kocişle kahvaltı keyfff fotoları atılırken ben alka seltzeri icat eden adama methiyeler düzüyorum. Aşkla ilgili yazabilceklerim inanılmaz kısıtlı. Eskiden aşk ile ilgili bir oturuşta sayfalar yazardım. Şimdi goy goy muhabbeti yapıyorum. Noldu benim gibi her otobus durağında ımkansız bir aşka başlayıp, sonraki durakta geçirdiğim ayrılık acılarına.

sonradan kazanılan bir bilinç hali ve öz farkındalık… / göt oldum diyelim.

Aşk aslında fena derece yüzeysel ve gerçekci bir durum. Peri masallı değil aşk. statü savaşı günümüzde. Hatta aşk değil arkadaşlığı bile öyle algılayan insan sayısı hiçte az değil.

Sizden çıkarı olmadan selam bile vermeyen. çıkarı olunca köpek sürüsü gibi peşinizden ayrılmayan insanlarla dolu dünya… şu kum tanesi ömrünü insanları mutsuz ederek geçiren, kötülükten zevk alan,yalanlar söyleyen,halk tabiriyle iki yakası bir araya gelmeyecek olan insanlar var. işte bu insanlara değmeden, çarpmadan,kirlenmeden,parçalanmadan,kırılmadan büyümek çok zor…

Lakin bazı insanlarlar vardır bilirsiniz işte hani en çok kavga ettiğiniz. ama bir türlü ayrı kalamadığınız insanlar. hani bilirsiniz her seferınde biter ama bitmez. bazı insanlar vardır hani bir kelimesi dünyaya bedeldir. hem en çok eğlendiğiniz, hem en iyi arkadaşınız o insan. hani ne bileyim vardır ya ayağınız taşa çarpsa dünyaları yakacağını bildiğiniz, en çok kendinizi anlattıgınız en cok anlamaya çalıştıgınız insanlar vardır ya

cadde üstü ayrılıkların bile zor geldiği. sarılmaya doyamadığınız insanlar. güzel günler kadar kötü günler geçirdiğiniz, karşılıklı efkarladığınız. iki kadeh tokuşturduğunuz insanlar vardır ya...
kaçtığınız, korktuğunuz insanlar vardır ya hani... ayrılıkların eskitemediği, sizi size anlatan insanlar, dostluklar vardır ya...

öyle insanları kaybetmeyin! sevin!

hani şakayla karısık sorarsınız ya karşınızdakine ben ölürsem naparsın yada şöyle olsa naparsın diye. genellikle cevaplar bellidir ya şakaya vurulur. ya saçmalama denir. ya öyle konuşma falan. ben bile öyle derim yani. karadenizde doğmuş buyumus lafının üstüne laf duymaya tahamul edemeyen hayatımın en buyuk kavgalarını ettiğim biri gecenin dördünde emar sırasında bana şu kelimeyi kurduktan sonra diyebiliyorum ki gerçek dostluk,sevgi,aşk,arkadaşlık öyle bir şey ki siz onu işte ‘o an’ anlıyorsunuz...

ya beynimde tümör varsa? naparsın?
- savaşırız!
------

Tüm kötü huylulara inat, biz yine gelir,çizer, çalar, söyler, savaşır , ölürüz… çünkü iyi huylular aslında ölmez!! Bize bıraktıkları duygularla yaşarlar. Ama kötü huyluları vicdan öldürür…

sözlük yazarlarının itirafları

not: bu yazıyı 16 nısan gunu yazmıştım. nepale ektiğim bir çiçekten, yaşadığım manevi yolculuktan ve çiçeğe atfettiğim benı inciten ruhtan bahsettim 25 Nisan 2015'te buyuk nepal depremi oldu...
belki 20 gün önce olsa bende olmayacaktım artık dünyada... hayat ve doğa bu kadar garip...

umarım tüm depremzedelere gerekli yardımlar ulaşır. ve yaraları bir an önce sarılır.

----------------------------------------------------------------

https://www.youtube.com/watch?v=IBvB-8YCrr0

bu sıralar en çok sevdiğim şarkı nasıl güzel, ne güzel demiş abimiz ''birkaçımız öldü ama heyecan var hala''
zaman çok çabuk geçiyor son beş yılda hayatım beni mucizelere inandıracak kadar çok değişti, ben değiştim, insanlar değişti hava bile bir değişik bu aralar. hayatımın hiç bitmesin dediğim bir evresindeyim ne kadar kötü günlerde yaşasak, hayal kırıklığına uğrasamda biliyorum 'güzel günler göreceğiz''.

ilk defa çok güzel dostluklar kuruyorum, ilk defa tamamen kendimi açabileceğim insanlar var yanımda şunu yaparsam şu olurmu kaygılarından çok uzakta dilediğince saçmalamak aynı hedefe yürümek, direnmek gibi , sanat gibi güzel insanlar.

Domates peynirin tadı bile her yerde aynı değilken insan nasıl aynı olsun. Bir yanım özünü kaybetme diyor diğer yanım senin özün bu. Ne olduğunu bilmiyorum içimde geleneksel biri yatıyor. bu da beni en çok zorlayan şey. Hava alanlarını, otobus termınallerini hiç sevmiyorum her evime uzaklaşmak, kendime uzaklaşmak gibi geliyor. Özellikle şimdi doğdugum, çocukluğumun geçtiği ülkeden gidiş gelişleri başarabilmek beni biraz daha büyütecek sanırım. Her yolda başka bir şarkıya sarıyorum. Ve o şarkıyı sonra dinlediğimde o yolculuk, o düşünceler sarıyor etrafımı. Şöyle bir bakıyorum geçmişe nasıl garip ben değil gibi ama bir o kadar ben.,gerçek,aslı…

Geçen gün bir sohbet sırasında mesele intihar mevzusuna geldi, intihar etmek ne kadar garip bir durum. Bir ‘an’ cezalandırmak uğruna seksen yaşına kadar yaşayacaksan o kadar yılıda cezalandırmak demek. Nasıl büyük, nasıl ciddi bir karar. Tabi şimdi buradan büyük büyük konuşmak kolay sonra ilk intihar etmek ilk cezalandırmak istediğim ‘an’ aklıma geldi. Nasıl boktan ve saçmaymış, sonra diğerleri geldi aklıma, hepsi benim şu anda ben olmamı sağlayan özel anlar artık hepsini o kadar seviyorum ki … mesela ilk aşkım onyedi yaşında daha kendimi bilemezken öyle başa çıkmam gereken aşk acısı diye bir şey bıraktı gönlüme. hayatımın en dağınık zamanlarıydı her şeye o kadar çok ağlamıştım ki sonra aynanın karşısına geçtim ve söz verdim çok mutlu olacaktım o kadar mutlu olacaktım ki… hah onu yerine sanırım fazla düşündüm insan nasıl mutlu olur problemini. insan nasıl mutlu olurdu sahiden? Aşk mı mutlu ederdi? Başarı mı? Para mı? Yoksa kendini uyuşturmak mıydı mutluluk? Siktiğimin mutluluğu neydi? Evet en azından benim için hiçbiri değildi. Benim için mutluluk tüm boktanlıklara rağmen yaratmaktı, çığlık atmaktı. Mutluluk belki mutsuz olmaktı. Bu satırları buraya yazmak gibi boşluk gibi, buraya yazmak yerine çok okunan bir sözlüğe yazmak yerine buraya yazmak insanların 3 satırdan fazlasını okumadığını bildiğim için, boşluğa problemler bırakmak nasıl zevkli… bu yüzden mutluluk sorgulanacak bir durum değil. Çünkü çok değişken bir durum. işte ilk aşk bunu deneyimlememi sağladı. Kaldı ki şimdi bu deneyimimden başka ona dair bir şey hatırlamıyorum. Bir insana dokunmak ve ona kalıcı şeyler bırakmak mucize değil midir?

Hayatımın en acı tecrubesi bir mutluluğa dönüştü al geldikmi yine aynı yere. Neyse şarkı bitmek üzereydi kafamı delice sorgulayan sorulardan uzaklaşıp birazdan hava alanından çıkacağımı düşünmek ruhumu rahatlatıyordu. Yapraklar bile uçup gidebilirken insan gidemiyor- gi-de-mi-yor. Barkodlanmış gibiyiz üstümüz başımıza milyonlarca etiket yapıştırılmış gibi. Nefes almalıydım nefes bunlar hep çocukluğumdan uzaklaşmış olmamla ilgiliydi.

denizinden uzaklaşmış kovadayım... kovadayım..diyordu şarkı uzak mıydı deniz? yoksa tam ortasında mıydım? Bilmiyorum. Hiç tanımadığınız, dilini bilmediğiniz bir yerde sizin üretmiş olduğunuz işler vasıtasıyla insanların onlara gelip bakması dil olmadan ruhen anlaşmak… mucize değil mi? Farklı harflerle düşündüğünüzü ortak bir görüntüde aynı anlamları birleştirmek. Neyse bunu fazla konuşmayalım. O kadar rüya gibi ki uyanırım diye korkuyorum.
işin kötü yanı mutlu olma sözümü fazla abarttım o kadar mutlu olacaktım ki… Mutsuzluğumu tüm dünya duyacaktı!! Kadınlar ve verdikleri sözler…

Dedim ya yol uzundu çok düşünme fırsatım oldu şarkıyı üst üste dinledim sözlerini ezberledim ama düşüncelerimi durduramadım. insanlar dedim insanlar nasıl garipler… Eskiden sevmezdim insanları nankör, çıkarcı gelirlerdi. Şimdi hepsinin hayatta bir misyonu olduğunu düşünüyorum. Bazıları bazılarının kalbını kırmak için dünyaya gelmiştir dedi bir şaman bana. Onunla bir hafta geçirdik, çiçeklerin ruhunu dinledik ağaçlarla uyuduk toprağı kucakladık. Kendimizi ve insanları affettik, nefes aldık.

Beni yakın zamanda kandıran insan onu bile afetim. Neden afetmeyim ki diye düşündüm? Neden biz olmamıştık? Neden benim onunla bir hayat kurma isteğimi benimle değil. O hep dalga geçtiğimiz insan profilini / çakma sarışında bulmuştu? Nefret doluydum, kör olmuştum. Nasıl olabilirdi? Bal gibi olurdu. Sadece ben ona fazla anlam yüklemiştim. O öyle bir insandı. Ne kadar da istemese kına gecesi yapacak, röfleli saçları olan, mangodan giyinen bir kızla evlenecekti. Çünkü hayatı boyunca nefret ettiği şeyleri yapmıştı. Ne zaman karşı çıkmış direnebilmişti ki? Çünkü o hayatı boyunca hayıflanacaktı bu yaşamanı keşkeler üzerinden deneyimlemeye gelmişti. hayatını değiştirmek için çaba gösteremeyecekti... çünkü belki böyle mutluydu. Çünkü benden nefret edemezdi. En fazla konuşmazdık ama nefret edemezdi. Cesaret edemezdi, ilk defa tamamen ona ait birini kaldıramazdı/kandıramazdı. Gerekirse kalbımi kırardı korkardı, nefret edemezdi. Hoşnutsuz olamazdı o yuzden ben onun hayatına ait olmazdım. Haklıydı o bile çok haklıydı. Bunların hepsini bir nergisin köklerine bakarken düşündüm. Sonra nergisi yeniden gömdüm yapraklarını sevdim ve ona gülümsedim. Gördün mü bak , dediğime geldin mi mektubu yırtabilirsin, ben gülümsedim.ve sonsuzluğa uğurladım. sonsuz keşkeler enkarnasyonuna...

benim içinse vakit yeni çiçekler dikme vaktiydi. Oradan uzaklaştım… Nepal de bir çiçeğin kökleriydi artık bir o kadar Ayahuasca.
bu yaşadığım acı ve hayal kırıklığı bana başka şeyler öğretti. onyedi yaşımdayken çektiğim o aşk acısı gibi, belki ismini bile hatırlamayacağım sadece deneyimler kalacak...

Daha cebimde güzel çiçek tohumları var sulanmayı, sevilmeyi ve güneşi bekleyen. Sizin ruhunuz bir semtin, bir mahallenin köşesinde ya değilse?

Ruhunuz bir semte sığar mı?

ardından aklıma Clarissa Pinkola Estésin şu satırları geldi;

kimi kadınlar, düşlerinde kendilerini yalnız görürler; bir başlarına. 16 yaşındayken mesela, henüz hayata yeni başlarken, sonradan fark edersiniz ki, o günlerde geleceğe ilişkin kurduğunuz düşlerde yalnızsınızdır. çok kadın tanıdım böyle. ilk gençlik yıllarında gelecek hayalleri kurarken tek başına kızıldeniz'e dalarken görmüştü kendini; bir evde bir sürü kediyle tek başına yaşadığını görmüştü; bir yük gemisine binip, siyah bir gocuk giyip tam güvertenin ucunda filtresiz sigara içerken görmüştü kendini. kendilerini böyle hayal eden kadınlar sonra adamları ve çocukları nereye koyarlar?
(bkz: women who run with the wolves)

evime dönmüştüm üstümde tüm düşüncelerin ağırlığı vardı. düşüncelerle vedalaştım. uyumayı seçtim, yeni dünyama uyanmak umuduyla...

ben bu yazıyı kendime yazdım

birilerine hep kendimi anlatmaya çalıstım. o kadar anlatamadım ki sanatçı oldum. inanmaya çalıştım, çabaladım. dünyevi şeylerle ilgilenmedim. herşey de bir ruh aradım. insandım öleceğimi biliyordum. nerden geldiğimi bilmediğim gibi ne olacağımıda bilmiyordum. niçin yaşadığımı bilmediğim gibi. bütün bu somutlar karşısında bir çıkış yolu aradım. bir mucize aradım kendi mucizemi. bu mucize belki bir evden gelen kurabiye kokusuydu benim için. öyle ufak şeylere bizim mahallede mucize denirdi. baharat kokuları yükselmeliydi evimden. evet direndim.

olmadı

hayal kırıklığı çok kötü bir şey bu ve ilginç şekilde bu durumu çok fazla yaşamaya başladım. artık net bir şekilde budur diyemiyorum. neye tamam işte böyle desem kendimi aptal gibi hissediyorum. düşünüyorum da aslında çok büyük dostluklar, büyük aşklar, büyük acılar yaşadım ama hiçbiri hiçbir zaman nedensizce gece yarısı içime oturan şu an ki acı kadar kalbimi acıtmadı.

bir ekmeği bölüşüp, deliler gibi güldüğüm insanlar oldu. üşüdüğümüz için montla yattık. tütün sardık en ucuz şarabı içtik. en ağır muhabbetleri yaptık. sonra köpekler gibi güldük. yeri geldi en lüks arabalara binip en saçma şarkılarla dans ettik. her günü son gün gibi yaşadık. saatlerce yıldızlara baktık, omuz omuza ağladık, ateş yaktık, yemek yaptık. resim yaptık, müzik yaptık...

neyi yapamadık?

içimizde bizim gibi çocukların öyle büyük bir sevgi vardı ki neye nereye koyacağımızı bilemedik. duvarlara yazdık. kalbimize, şarkılara, kağıda, kaleme... ikibinonbeş yılındayız şubat ayının beşi saat dört tatlı rüyalar dünyalılar. o rahat yatağınızdan dünya ne hoş değil mi?

ınsanların kanatları yok,
insanların kanatları yüreklerinde.
demiş nazım.

neyse ki sen, ben, o farketmez hepimizi çok üzdü bu dünyalılar.

ben geç düşmüş bir yıldız parçacığıyım.

küfür etmek

hakaret etmektir. eğer şaka yollu değil ise hakarete girer.

bir insanın seviyesini net bir şekilde ortaya koyar. özellikle 50 yaşında bir kadına götü yırta yırta orospu diye bağıran bir birey gördü bu gözler. ilkokul 3 ahlak yapısı sayesinde sadece yazık denilebilir. ayrıca (bkz: iğrenmek)

şerefsiz

insanlık yoksunu.

bir insanda insanlık noksanlığına işaret eder şerefsizlik. bu tür insanlarda kaypaklık, yalan, dalavere gibi unsurlarda görülebilir. insan kullanma gibi belli başlı unsurlar zaten en belirgin özelliklerindendir bu türün.

bu vahşi dünya ortamında kırdıkları kalplerle doğru orantıda kırılacaklardır. dünya denilen bahçede insan suretinde insanlığı bile başaramıyorsanız üzgünüm ama şeref yoksunusunuz.

her insan kendi çabında biricik farklı bir dünyadır. bir dünya sizi şerefsiz olarak adlandırır ve sizden tiksinirse bunun karma olarak hanenize bir tik atılacağı ve sizin vicdan hanenizi kirleteceği kesindir. siz buna ister ektiğini biçmek diyin ister başka felsefede başka kelimeler...

buraya kadar şerefsiz sıfatındaki insanı tanımladık. peki şerefsiz sıfatını bir insana kullanan diğer insan?

hayalkırıklığına uğramış, saf olan duyguları zedelenmiş, insanlara güvenini yitirmiş olabilir. veya hiç beklemediği birinden argo tabirle yamuk görmüştür. bu insan şerefsiz olarak varsaydığı kişiye onun gibi davranabilir, bel altından vurabilir, tüm hesapları dökebilir, hayatını altüst edebilir/etmeyebilir. bu tamamen kişiden kişiye değişir;
ama şerefsizlik baki kalır.

dünya adaletli değil, ama doğa adaletli sayın kaypak şeref yoksunu canlaR

büyük ev ablukada

selam verdi elin oğluna.
yolda burda bi yerde.
aklı rakıda ciğerde.
cuma günü içmez amma.
daha ilerde illallah.

--spoiler--
hepimizden biri tayyar ahmet.
--spoiler--

şalalalalalalaaah

subway

amerika da benim için kurabiyesiyle ün salmış fast food zinciri. amerikan bir arkadaşımın bana bu kurabiyeleri açlıktan ölme halindeyken kuratarıcı olarak yedirdiğinde tanıştık. çok aç olduğum için mi bilmiyorum ama tadına aşık olmuştum.

(bkz: subway kurabiyesi)
(bkz: açlık)

resim

kendini dağıtmaktır. düşüncelerini...

--spoiler--
Birbirinden çok farklı gibi görünen düşüncelerin birleştiğine tanıklık ettin. Çekim gücünün sınırlarını tanıdın. Yok olmak ve yaratmak gibi düşüncelerin nasıl biri birlerine yaklaştıklarını gördün. insanın yarattıkça yok olduğunu anladın. Yaratıcılığın bedelinin yarattıkların kadar eskimek olduğunu kabul ettin. Ve amacın bu oldu. Yaratarak yok olmak. Son düşüncen de yok olana kadar yaratmak.
--spoiler--

ygs 2012 de verilen kalemler

geçen sene verilenlerle aynıysa gayet iyi kalemlerdir. onu bunu geç çok güzel resim çiziliyor hacı hala kullanıyorum.

gösteri peygamberi

chuck palahnuik'un yeraltı edebiyatı serisinin en güzel eserlerinden.

--spoiler--
sigaranın dumanı içimde sıcak ve yoğun bir his bırakıyor.ruhum olsa böyle hissederdim herhalde..
--spoiler--

şirin soysal

kuralsız kahraman diye bir şarkıya imzasını atmış jazz sanatçısı.

yetenek sınavı

hazır sınavlar yaklaşırken biraz ipucu vereyim;
Sanatın bir dalına baş koymuş gözünüzü karartmışsınızdır. En zor yolu sanat okulunda yeteneğinizi geliştirmeye karar verirsiniz. Bazen aileniniz yanınızdadır, bazen karşınızda.
Bazen isteklisinizdir, bazen hırslı birkaç yılı yada bir yılı bu ikilemlerle geçirmiş ve sınav vakti gelmiş çatmıştır. Bir yerlerden zar zor para bulup sınava tek okul için 300tl diğer okullar için +para+ yol + kalcak yer + + + olayını ayarlamış ve üstünüzde kazanamam baskısı oluşmuştur. Ya bu kadar masraf emek buhar olup giderse diye

Ya kursa gidip bir sene çeşitli el, bacak, kol, saksı, tencere, tava, bardak, insan, hayvan çizmiş yada lisede aynı şeyi yapmışınızdır. Genelde desen sorunlarızı çözmüş imgeselde zorlanmış ama yaparım ya diye kendinize gaz vermişinizdir. Yada hocalarız, anneniz, arkadaşlarınız

Sınavda sakin olmak heycanlanmamak en büyük en önemli olay. Çünkü mükemmel çizip sınav zamanı batıran insanlar biliyorum. Zamanı falan iyi ayarlamak gerekiyor. Bide etrafınıza bakmayın moraliniz bozulabilir. Sadece kendi işinize konsantre olun. Sınava girerken yanınızda 8 tane hangi derecede taslak oluşturuyorsanız mesela ben 2b kullanırım ve tavsiye ederim. 8 adet uçu falçatayla iyice açılmış kalem. Sakın ama kalemtraşla açmayın. Artık sınava kadar bunun raconunu da öğrenmediyseniz hiç girmeyin.Sonra grafit kurşun kalem 2 tane bulundurun. Silgi de 2 tane falan olsun. Hamur silgi kullanabiliryorsanız alın. Renkliler için kuru boya öneriyorum fabelinkini alın geçin.

Şimdi sınav başladı. Eğer Desen sınavı yapan bir okulda sınava girdiyseniz büyük ihtimal karşınıza canlı model gelecektir ve masanın üstünde oturuyor olacaktır. Bu Dokuz eylül, Anadolu üniversitesi, hacettepe gibi üniversitelerde yaygındır. Ve işte artık ondan sonrası okulun yaratıcılığı adam bacağının arasına damacanamı koyar ayağının altına tuğlamı kitapmı zaten çok alternatif yok. Elleri genelde birleşik oluyor. Yada obje yarı imgesel gibi bir desen sınavı oluyor. Bu genelde Marmara gsfde olur. Sınava o kadar çok kişi giriyor ki modelle başa çıkamıyorlar.
Bide tamamen imgesel sınavı yapanlar var mimar Sinan, Akdeniz üniversitesi gibi.

Sınav kağıdı boyutları Mimar sınan 50x70 Diğerleri genelde 35x50
Sınav süresi dokuz eylül, mimar Sinan, 90 dk
Sanırım diğerleri 60 dk

Genelde tüm üniversiteler karakalem ister ama dokuz eylül resim ve heykelin ikinci aşaması renklidir.

Sınava girdin ve 3 saatini verdikten sonra sonuçları beklemeye başlarsın

Sonuc kazanmışssan tebrik ediyoruz. kazanamadıysan moralini bozma ve pes etme...

Tabi canım kardeşim okula girdin;

iki seçenek var ya kantinde takılacaksın ya okulu bitirceksin bu ikilem inan yetenek sınavından daha zor. Dersler inanılmaz ağır ödevler desen yığınla olacak . Göz korkutmuyor tüm genç arkadaşlara başarılar diliyorum. Yürüyün lan kim tutar sizi...

bir yıl sonra ansızın gelen edit: gözünde o kadar büyüttüğün sınav varya aslında hiçbir bok değil, sen sadece kendi yapmak istediğini yap.

iki yıl sonra gelen edit: gözünde o kadar da küçültme ha bide zaman çabuk geçiyor. yapmak istediklerini bekletme.

ben bu yazıyı kendime yazdım

merhaba.. uzun zaman oldu değil mi? Haklısın..

en son sene 97 di küçüktüm bir koltukta oturuyordum ayağım yere değmiyordu. saçımda uzundu. Çocuktum işte trafik lambalarının sirkler için olduğunu sanıyordum. NE olabilirdi ki işte çocuktum. ım merhaba evet biraz büyüdüm. seni özlemişim ama biliyorum haklısın... Bakarsan hala çocuğum son gücüme kadar küçük prens'in, peter pan'ın hikayelerini sürdürmeye devam edeceğim ... haklısın. değişmedim kafam hala karışık. o gün gibi, saçlarım da uzundu zaten, sevmem oysa ki... kesmem uzun sürmedi...
Niye geldin diye sorar gibisin ben gelmedim bakarsan, biri iktirdi ve düştüm tamda o koltuğa yanına ayaklarım yere değiyor ve odam artık küçük geliyor zaten dünyamın 2 duvarı tavanı ve koridoru var. ama dur

bugun 1997 aralık

kendime sesli notlar yok ruhuma sesli notlar bırakıyorum. büyüğünce nasıl biri olacağımı merak ediyorum. büyümek istiyorum...

Merhaba
Bugun mart 2012 tanrıdan ilk dileğimi hatırlıyorumda;

vucudum kabuk gibi, ruhumun kabugu.. yaralar var ustunde sert gibi görünüyor ama bilirsin ben kabuklarımı kaldırmayı ve kanatmayı severim..
bugun biri... bir insan bana öyle bir konuşma yaptı ki yumruğumu sıktım o sert görüntümden ödün vermemek için dişlerimi sıktım gözlerim yandı
kahve içiyordu sek. bir camel yaktı ve arkasına yaslandı garson geldi bende bi kahve istedim bi camel yaktım.
Biraz bişeyler konuştum.. Hayattan, 'benim dünyamdan' resimlerimden. Onun yeni başladığı resimden.
sonra durduk.

Sen dedi sen seninle neden dostum biliyor musun ?

böyle bir konuşmayı daha önce çok yaptım.

Ama beklemiyordum..

sen dedi... sen, içinde nasıl bir ruh taşıdığının farkındamısın? nasıl özel olduğunun..

cevap vermeme izin vermeden
Seni tanıdığıma o kadar mutluyum ki .. gerçek insan bulmak zor gerçek bir ruh taşıyan insan ise bulmak çok zor.

biliyor musun?
seninle arkadaş olmak yakın olmak istedim ilk gördüğüm anda.
konuşuyordun ya sanırım bişey savunuyordun birine dinlemedim bile sadece içinde ki o saf haykırışı o saf ruhu gördüm. o kadar güzeldi ki o kadar el değmemiş.

çevrende senin gibi kaç insan var?

bişey diyemedim. cevap vermeme izin vermedi..

sonra sen geldin aklıma

yıl 97

gece bir yaz gecesi ayak uçlarıma basarak balkona çıktım çenemi balkon demirine yaslamaya çalıştım ama boyum yetişmedi. yıldızlara bakarken bir yıldız kaymasını beklemeden dilek tuttum.

dost dilemiştim

hayatım boyunca tüm dostlarım beni çok sevdi de

böyle güzel sözleri ancak bir sihir söyletebilirdi.

Canım yıldızlarım bu yeryüzünde beni yalnız bırakmadığınız için teşekkür ederim.
iyi geceler...

oğlak burcu

Başka bir bakış açısı için;

inatçı keçi seni. seni gurur budalası, pire için yorgan yakan şapşal seni. dobralıkla patavatsızlığı bunun kadar karıştıran başkası yoktur şu cihanda. her an bir siniri krizi geçirmeye müsaittir. onun için o daha iyi, bu daha kötü gibi bir ayrım genelde yoktur. iki şey arasında kıyas yapamayacak kadar absürt ve gereksiz bir insandır. bu nedenledir ki, çok mecbur kalmadıkça saçlarınızın yeni şeklini, kıyafetinizde yaptığınız değişikliğin nasıl olduğunu, bu rüküşten veya daha doğrusu bu garip insandan başka birine sorsanız iyi edersiniz. yani biraz kaz kafalının tekidir. onun aklı fikri arkadaşlarıdır. sonra da onlardan yer nanayı , görür hanya'yı konya'yı. özel hayatının didiklenmesinden hiç hoşlanmaz. sanki kimin umurundaysa, bunun kendi gibi sıkıcı kurallarla boğulmuş özel hayatı. eğer bir filmi onunla birlikte izleme gafletine düştüyseniz şayet, size durup dururken, oyuncunun en son ne söylediğini sorar. filmin her sahnesinde yorum yapar, o da olmadı absürt bir şey bulur kafanızı karıştırır. olmadık yerde güler, olmadık yerde soru sorar. onu sorar, bunu sorar... sanki mezar taşına yazdıracak, yıllarca bilmem kimlerin canına tak ettirip öğrendiği onca gereksiz bilgiyi.

lokma

iZmir de misin? upuzun bir sıramı gördün? koş lan koş ama evden ilk tencereyi kap ona koysunlar.

tors

güzel sanatlar liselerinin çizimle ilgili tüm bölümlerinin desen dersinde dört yıl boyunca bu yarım heykeli çizdirler.
görsel

papatya

en sevdğm çiçekdir. umut verir insana, mutluluktur yani.. şarkılarda şiirlerde hep yüzümüzü güldürür. Neşelidir, ama acaba papatyalar hep neşeli midir?

dekupe

bir grafikerin en amele işidir. eğer 100 tane sizi bekleyen dekupe işiniz varsa işi bırakmak için iyi bir nedeninizde vardır.