bugün

entry'ler (927)

uzaktaki sevgiliye söylenebilecek sarkılar

Oasis - Wonderwall
Foundations - Baby, Now That I've Found You

aşık olunan kişinin kokusu

bazen de kolunuzu omzuna atarsınız uzun süre... sonra hiç beklemediğiniz bir anda kolunuzun iç kısmına, sevdicek kokusunun sindiğini fark edersiniz. sonra köşe bucak kaçarsınız, kolunuzu koklarken insanlardan abuk sabuk bakışlar yemeyin diye...

sevişirken gülme krizine giren çatlak kız

Aklına bir şey gelmiş olabilir. Bir de pişmiş makarna diyorsun. Ben onu görsem gülerim yani. Peki, kızcağızın suçu neydi sevgili izleyiciler? Ben söyleyeyim: Aşka davet.

hem zeki hem yakışıklı hem sadık hem fedakar erkek

bakış açınızın yok ettiği erkek tipidir. kimse "yok canım, olur mu öyle şey" demesin. entry'lerinize bakın, anlarsınız. eğer siz böyle bakarsanız, bu insanları da bilinçsiz şekilde "mükemmel" algısının aslında bir gübreye yaramadığına inandırmaya başlıyorsunuz. "zekiyse ukaladır, ukalaysa çirkindir, bilmem nesi şeyse şöyledir" vs... çocuğum, sen rastlayamamışsın. neyse işte... kısa yoldan diyeceğim o ki; bunlar güzel şeyler.

cinsel iq nuz kaç testi

(bkz: purescore)

starbucks

Genel düşüncenin aksine benim hiçbir şey içmeyecek olsam dahi gidip orada vakit geçirdiğim, en kötü ihtimalle tek başıma oturup insanları gözlemlediğim, bir bakıma bilmemkaçıncı evim olarak gördüğüm yer. Espresso Frappuccino favorim, damacanayla içerim. Şahsen bu kafada olmamın sebebi, benim oturduğum muhitte* bakışlar/davranışlar/vesaire* tarafından sizi rahatsız etmeyecek, ayarlı insanların burada bulunması. Ben de kendimi burada rahat hissediyorum. Benden size tavsiye, siz tikisini mikisini, bilmemnesini bir kenara atın da, sessiz sakin bir şubeye gidip oturun. Espresso Frappuccino içip "çok acı la bu" diye sonra bana kızmayın, şimdiden söyleyeyim.

kaza yapan aracın başında duran erkek şoförler

... bu ortamların ilk vazgeçilmezi olarak sigarayı belirliyorum. birkaç gözlem sonucu oluşturduğum bilgilere dayanarak, sigarayı içen erkek kişisi enine çizgili polo yaka tişörte sahip ve asla sıska değil. Hiç dikkat ettiniz mi bilemiyorum, kaza olduktan sonra -minimum iki araç olarak varsayarsak- genelde her iki araçtaki erkek grubu da arkadaki aracın hasarlarını gözlemler vaziyette. Enteresan bir şekilde, kazadan sonra şoför kişilerinin yüzlerinde oluşan eksper ifadesi inanılmaz. belki bana işleyen tarafı farklı bir ilüzyon, ancak mağdur olmayı ve mağduriyetini başka insanlara anlatmayı çok seven insanımız bu tarz durumlarda ultra metanetli davranma eğilimi gösteriyor.

Hatta biraz daha abartırsak, trafikte yaşanan ufak çarpışmaların erkek egosunu tatmin ettiğini söyleyebiliriz. yetişkinliğe bir adım mı, yoksa sadece "kıza aldırıcam yaa..." ses tonuyla söylenen bir "kaza yaptık yaa..." cümlesi mi? kaza yapınca neden sesiniz birden toklaşıp, etrafa bakışlarınız keskinleşiyor ulan?!

Yoksa siz hiç mi görmediniz?..*

uykuyu getirmenin yolları

yatağa sadece yatmak. ki buradaki kilit nokta "yatağa girdim, şimdi uyumalıyım," "normal insan yedi dakikada uykuya dalıyormuş," "bütün gece nasıl uyursun ya, zaman nasıl geçiyor öyle?" gibi düşünceleri kafadan def etmek. Aksi takdirde olmuyor efendim. Olmuyor yani.

Ben şahsen, arada bir başıma gelen uykusuzluk durumlarında, uzun süre uyuyamadığımı fark ettiğim zaman, kendimi aslında bir süre uykuya daldığıma ve uyuduğuma ama bunu fark edemediğim için uyuyamadığımı düşündüğüme inanıyorum.***
uyumam lazım'a odaklanılmadığı sürece bende işe yarıyor. Bir de saçmasapan şeyler hayal etmenizi tavsiye ediyorum. mantığa bindirmeye çalışmayın, salın gitsin efendim.

araba arkası yazıları

Bugün bir minibüsün arkasında gördüm: (bkz: mekansızlar)
Biraz gerildiğimi itiraf etmeliyim.

abdullah gül ün hep gülmek üzere oluşu

Karşısında duran adam için "sinir testi" teşkil etmektedir. Aynı özellik George Clooney'de de mevcut ama... fak vaar seninnebenimmaramdakoccamanbi fak vaar!

üzüntülü anlarda dinlenen müzikler

Foo fighters - Wheels *

uludağ sözlük komplo teorisi timi

Belki de sözlükteki en eğlenceli oluşum olma potansiyeline sahip embriyo. Bakalım nereye kadar gidebiliyoruz?
(bkz: ay ben de dahil olabilir miyim)

21 yüzyılda hala püskevit esprisi yapan insan

"zaaaaa" diye güler. olayla ilgili herhangi bir sıkıntım yok ama... la yeter la!

null

Aynı zamanda bir insanı tarif etmek için de rahat bir şekilde kullanılabilir. Kimi zaman tam yerine oturur, kimi zaman daha böyle bi' oturur da oturur. Güzel laf ama, değil mi?

swanko lab

Çocuklar, bu da bir dijital fotoğraf banyolama zıttırığı. Kimyasalları kafanıza göre karıştırıp fotoğraflara efekt ekleyebiliyorsunuz. Her kimyasalın yanında da fotoğrafa aşağı yukarı nasıl bir efekt katacağı yazıyor. Preset kafasında abuk sabuk isimli formüller de mevcut. Güzel yani, fiyatlar normal yani.

hipstamatic

Madem yokmuş, açayım: Çok hoş bir lomo uygulaması. iOS ve Android için mevcut. Uygulama içerisinde dahili olarak birkaç film ve lens geliyor, başka başka envanteri de ekstra olarak satın alabiliyorsunuz. Enteresan kombinasyonlarla enteresan sonuçlar elde edilebiliyor. Facebook hesabıyla oturum açıp fotoğrafları direkt olarak profile yükleyebiliyorsunuz. Hadi aslanlar, 0.99 USD fiyatı var, hiçbir şey değil.

lomography

Felsefesinden ziyade biraz da teknik açıdan bakarsak, "lomo efekti" ecnebice Cross Process sonucunda elde ediliyor. Örneğin C41 kimyasalla tab edilen 35mm'lik filmlerin, lomo efekti elde edilmesi adına E6 ya da başka kimyasallarla çapraz işleme maruz tutulması sonucu bilmem ne falan filan... Yok ben dijitalciyim diyorsanız, bu konudaki en başarılı uygulamalardan birisi Hipstamatic. Çeşitli lens ve filmler satın alıp birbiriyle kombine edebiliyorsunuz. iPhone kullanıcıları için revaçta olan bir uygulama zaten, orası başka. Bir de Swanko Lab adlı uygulama var, onda da mevcut olarak çektiğiniz fotoğrafları kimyasalları birleştirerek banyo ettirebiliyorsunuz.

Türkiye'de de Analograf adlı bir oluşum mevcut. Burada kullanıcılar çalışmalarını paylaşıyorlar, birbirleriyle şakalaşıyorlar.* Analograf aynı zamanda ekipman satışı da yapıyor.* Dilerseniz oluşumun düzenlediği organizasyonlara da katılabilirsiniz. Facebook sayfası ve Web adresi üzerinden ulaşabilirsiniz. Link vermeye kasmayayım dedim, umarım kızmazsınız.

funny games

Tanım: 1997 yapımı, tarzıyla ilk defa yüzleşmiş olmama rağmen, ilk etapta olmasa da ilerleyen süreçte beni etkilemeyi başarmış haneke filmiymiş.*
Daha yeni izledim bu filmi. Hollywood tarzına alışmış olan bünyem ilk saniyelerde kabul etmedi. Ancak ertesi gün bir anda saygı duyduğumu hissettim. Kız arkadaşımdan Haneke'nin filmle ilgili olarak "rahatsız olacaksınız" dediğini duymuştum. izlediğimde, filmde rahatsız edici unsurların ayan beyan gösterilmediğini, aslında kendi algımızın ve hayal gücümüzün sunulan sahneler karşısında bu etkiyi yarattığını fark ettim. Müthiş bir sistem eleştrisi varmış, bunların hiçbirini kendiliğimden göremedim. Bir noktada da, filmin bazı yerlerde aşırı abartıldığını hissettim. bilmiyorum, belki algım açıldıkça onlardan birisi haline gelirim.

--spoiler--
doğrusunu isterseniz uzaktan kumanda ve dua sahneleri üzerine odakladım filmi kafamda. ne kadar doğrudur, bilemiyorum. en azından o da bir görüş.
--spoiler--

netice olarak hayatımda ilk defa bu kadar patlangoçluktan uzak, mesaj odaklı ve zekice bir film izledim; tabii bunlar bakmayı bilen için geçerli. yoksa the mechanic'i izleyip "uf! süper!" yorumunu herkes diyebilir.

Neyse işte çocuklar, önerilerinize açığım, söyleyin bir şeyler, izleyeyim yahu.*

tanrının kendin olduğunu anlamak

Funny Games'i izledikten sonra bu düşünceye şiddetle kapılmak mümkündür.

dont you want somebody to love

Jim carrey yorumu eğlencelidir ve kendisini dinletir, ancak Jefferson Airplane söylerkenki epik havayı da hiçbir şekilde alamadım, orası ayrı. Reverb'ten midir nedir...