entry'ler (43)

günü en iyi anlatan şarkı

emre aydın - hoşçakal.

ben bu yazıyı sana yazdım

bugün buluşa bilirdik biliyo musun?
hani orman yangınları demiştin.
son sigaramızı içtim ve ben bu yazıyı sana yazdım:
hoşçakal..

gençler parti kursa alacağı maksimum oy

(bkz: genç parti)

van depreminin öğrettikleri

sadece bizim ilçemize 265 vanlı sığınmıştır.
türkiyede kaç ilçe var düşünün artık. vanınkiler hariç.
bu van da kaç kişi yaşıyodu?

sanki depremi ilk vanda yaşadık.
sanki önceki depremlerde ölenler, mallarını mülklerini kaybedenler v.s. insan değildi
sadece van' da olduğu için deprem önem kazandı ya bi şey demiyorum.
şehrimize gelen vanlıların da çalıp çırpmadan, yakıp yıkmadan memleketlerine dönmeleri için dua ediyoruz ki hiç sanmıyorum. burada bedavadan yaşamak varken oraya neden gitsinler ki?
sabır allahım!

mini etekle en rahat dolaşılabilecek iller

aklını bez parçlarından alamayanların varlığını hatırlatır bize.
mini etek de baş örtüsü bez parçalarıdır en nihayetinde.
bırakın da kim neresini kapatıp açarsa açsın hem de istediği ilde.

sabah uyanınca ilk akla gelenler

bugün günlerden ne? ve saat kaç?
bu sabah pazar olduğunu hatırlayınca nasıl rahatladım ve tekrar uyudum bilemezsiniz.

gecenin tek şarkılık özeti

oya - bora (ayrılık zamanı)
http://fizy.com/#s/1ai559

konya deyince akla gelenler

sadece sevgilim. *
ailem alınmasın.

sevmek

yolda olan sevgili için dua etmektir.
iyi yolculuklar sevdiğim. allah yollarını açık etsin.
ve tabiki:
bana bana hep bana
ayrılıklar hep bana
gidenlerin ardından
el sallamak hep bana.

seni seviyorum.

ben bu yazıyı sana yazdım

bu yazıyı sana yazıyorum ki son yazım olacak emin ol! 'ben yazmayacam sen yazacaksın' sözünün üzerine ellerim kırılsın bunu yazdığım için sana. ama hiç okumamanı dileyerek yazıyorum. belki de yazar olamayacağım ve göremeyeceksin.
maillerini okudum ve güldüm.
neden kızdım?
neden böyle yapıyorum?
konuşuruz ve nasılsa kırılırım.
elimi sana uzatmamı bekliyorsun.
küs olmayalım.
ne diyosun sen ya? hasta mısın hasta numarası mı yapıyosun?
ne içiyosan içme artık bana yazarken en azından.
aynen gün içerisinde gizlice buluşmadık mı? sen planladın ben gelmedim mi?
kafamızda yapacağımız yolculuğun hayalleri yok muydu?
tatilde ayrı kalma korkusu ve hüznünden kaçmıyor muyduk?
.
ben senin sorunlarını kaldıramadım öyle mi?
bu sorun hep vardı başlarken de biliyordun
ki aynen sorunu ben de derinden yaşamıyo muyum?
ben kendiminkini kaldıramıyorum seninkine nasıl göğüs gereyim?
sana nasıl teselli vereyim?
bana sorunu anlattın benden istediğin cevabı verdim sana. sen buna kaldıramamak diyorsan orda susarım işte. sen benim bu cevabı vermemi istedin 'görüşmeyelim' cevabını.
yavaşlamak ne demek bana açıklar mısın? benim bunu kabul etmeyeceğimi biliyordun!
şimdi..
şimdi çok uzak bir hatıram gibi..
ve şimdi beni rahat bırak daha fazla uzatma.

ben söylemiştim.
yine aynı şey oldu.
yine aynı şeyi yaptın.
'birgün bizim sıramız gelecek' dediğimde buna inanmıştım.
beni bir kez daha yarı yolda bırakmayacağına da inanmıştım.
bundan sonra nasıl inanırım?
artık hiçbir sebebim kalmadı...
ve
napıcam biliyo musun?
sakin olucam.
çünkü sorumluluğumdakilere bir kez daha haksızlık etmiycem.
senin ani bir trafik kazasında ya da bir kalp krizi ile öldüğüne inanıp, seni * yok sayarak hayata devam edicem.
seni görmemek için bi göz daha feda etmem gerekse de bunu yapıcam.
peki bana dünkü mailleri atana son bi sözüm var mı? var!
küfür etmemi istiyodun ya işte geliyor:
bi siktir git önder!

sözlük yazarlarını ağlatan filmler

bi çok filmde ağlayabiliyordum defalarca izlememe rağmen.
ama en çok ağladığım film babam ve oğlum filmidir.
bu filmi babam ve oğlumla ilk izlediğimde çok pis ağladım.

ahmet şafak

sesine, yorumuna, duruşuna, gülüşüne, öfkesine en önemlisi bağırmalarına ayrı ayrı hayran olup en son ben bu adama aşık oldum dedirten sanatçı.
ona aşık olduğumun farkında üstelik.
her bir şarkısını ayrı seviyorum ama en güzeli mavişim. bana mavi gözlü sevgilimi hatırlatır.
bana hep aşkı çağrıştırır.
sevgilim ısrarla onu beğenmese de ve de 'bunun neresini beğeniyosun' dese de kıskanarak ben ona bayılıyorum o kadar.

basılmak

salonda buluşulmuş, hava çok sıcak ve nemli, ter paçalardan akmakta. basılma korkusu da cabası. en önemlisi uzun bi süre görüşemeyecek olmanın üzüntüsü ve buluşmuş olmanın (uygunsuz bi yer ve zaman da olsa) heyecanı ile kalpler ağızdan çıkacak kadar hızlı ve gürültülü akıyor. tam yakınlaşma başlamış ki....
dün geceki tiyatrodan kalma giysilerini almaya gelen veletler kapıyı yumruklar.
basılmadan arka kapıdan apar topar kaçılır.
*

yarindan sonraki gunden iki gun once

seni çok özlediğim gündür diye devam ettireceğim cümledir.
çok özledim.
bugün orda da pazar mı?

bilgisayar ilk alındığında yapılan mallıklar

bilgisayar kirlenmesin diye streç filmle sarmak.*
sonra da bilgisayar alev alev yanmaya başlayınca bi hışımla aldığı firmaya gidip tonla laf saymıştır.
yetkili abicik kabloyu takmak için olması gereken deliğin kapalı olduğunu farketmiş ve yapılan salaklığı gururla arkadaşımın yüzüne şırrraaak diye çatlatmıştır.

dağdaki teröristlerin hepsinin suratsız olması

güzellik nesli takip eder. soyaçekim diye bi şey vardır. anası öyle *, babası böyle * olan yaratıklarda surat ne arasın?

tsk ile pkk arasındaki farklar

aynı cümlede yer almalarını yadırgadığım durum.
saymakla bitmez diye bi tanım yapılmalıdır.
altınla kaka gibi...

çocukların parayı avuçlarında terletmeleri

paranın değerinin bilindiği yaşlarda yani çocukken hiç bırakmamak adına paraya yapılan ter banyosudur.
hepimiz yaptık.

sabahın ilk ışıklarıyla gelen demir kesme sesi

evin etrafında mantar gibi çıkan ve hızla büyüyen inşaatlardan oluşan ses.
artık o kadar alıştık ki bu sese sessiz bi yerde uyuyamaz olduk.

10 entry girip yazar olamayan insanlar

10 entry girdim. hatta 20 bile girdim. ama hayla neden yazar olamadım diye düşünen yazar namzetleridir.
(bkz: an itibariyle misssilence)