bugün

her çerçeveden kolayca gözlenebilecek sistematik bir durumdur.
çevrenizde vardır mutlaka böyle tipler, hatta ve hatta güzel kızların çevrelerinde de en az bir tane şişko ve özgüveni yüksek biri bulunur. genelde her muhabbete atlayan bu tipler çeşitli yöntemlerle sohbete yön vermeye çalışırlar. yaşadığım bir olayla siz sevgili okurlara da bazı detayları hatırlatmaya çalışacağım.

sene 2004 yorucu bir eğitim-öğretim yılı sonrası, kendimi ege'nin dingin koylarına atmışım, çadır kurmuşum, kafama göre takılıyorum... her şey çok güzel, doğa, deniz, kum, güneş, kızlar ve çok daha fazlası... şimdi merak ediyorsunuz değil mi, ''neresi lan burası'' diye? çanakkale'ye bağlı olan ve gökçeada'nın tam karşısında bulunan kabatepe isimli orman kampından bahsediyorum. neyse efendim her şey çok yolunda giderken, bizim çadırın yan tarafına gayet large bir aile geldi. sülalecek gelmişler amına koyim 4-5 çadırla filan. ben usul usul hamakta uzanmış leman okurken, bunların gürültüsüyle irkildim ''noluyo ananıskiim yaa?''
kafayı bi' çevirdim çoluk-çocuk, amca, dede ne ararsan var, kuru bir insan kalabalığı derken o'nu gördüm ve bir anda her şey değişti. bu large aileye karşı gizli gizli sempati beslemeye başladım. hamaktan kalktım ve salata yapmakta olan annemin yanına gittim, hamakta takılmak istemiyordum. ''anne baksana ne kadar da hoş bir aile, sence de öyle değil mi?''

ilk gün atik göz hareketleriyle kızı kesmeye başladım. ikinci gün ise her şey değişti, artık 'kesmek' yerini kesişmeye bırakmıştı. hatun bana baktıkça içimin yağları eriyordu. ben de entellektüel bir imaj sergilemek adına, elimden kağıdı, kalemi, gazeteyi, dergiyi, kitabı, önümden satranç tahtasını, briç kağıtlarını eksik etmiyordum. ailemle ve çevredeki herkesle istanbul türkçe'siyle konuşuyor, sabahları koşuyor, duştan sonra bornozla ve elimdeki viski kadehiyle hamakta keyif yapıyordum. bir gün öğle yemeğinde civardaki herkesin duyabileceği şekilde ''peder bey çorbanız soğuyor'' dedim ve bütün karizmayı sıfırladım. babam sinirli bir şekilde bana dönüp ''skicem pederini de seni dee haa noldu lan sana 3 gündür sezen cumhur önal gibi dolaşıyosun ortalıkta'' demişti, yıkılmıştım.

ertesi gün bütün masumluğumla masada fal açarken, hatungiller voleybol oynuyorlardı. ben de göz ucuyla onları kesiyordum. yaklaşık 20 dk voleybol oynadıktan sonra masalarına geçirip oturdular. anladığım kadarıyla çadırda sadece genç nüfus kalmıştı bugün. bir gün öncesinde olsam hemen koşup giderdim yanlarına ama babam her şeyi sikip atmıştı. ketum ketum takılırken masada, 8-9 yaşlarında göt kadar bi' piç yanıma sokuldu. bu çocuk, benim hatunun kardeşiydi.
''gel bakalım canım, sana gofret vereyim mi haa ne dersin?'' diyerek çocuğu tavlamaya çalıştım. ''hayır, istemem.'' dedi, göt olmuştum. yanıma oturmuş, fal açan beni izliyordu bütün dikkatiyle. tam o sırada ablası ''ardaaa'' diye bağırdı ve çocuk fırladığı gibi ablasının yanına ışınlandı. amcık hoşafı gibi kalmıştım, biçare ve kimsesizdim ki ablasının arda'nın kulağına birşeyler fısıldadığını görene kadar...
çocuk hemen yanıma geldi ve ''bizim masaya gelir misin?'' diye sordu. ''ya aslında yeni bi' kitaba başlayacaktım ama yine de gelebilirim'' dedim ve hemen fırladım kızların masasına doğru. ''merhaba ben dilara'' dedi günlerdir kesiştiğim hatun. ''ov yee işte yıllardır beklediğim an'' dedim içimden ama dışımdan ''merhaba ben de can''. tanıştık, sohbet ettik filan. sonra kıza akşam için çıkma teklifinde bulundum, kabul etti. çok mutluydum, hemen çadıra koştum süslenmeye başladım, 4 defa dişlerimi fırçaladım, parfüm şişesini üstüme boşalttım ve hazırdım. hatunu kaptım, kumsala doğru yürümeye başladık. ''benim bi' arkadaşım daha burada onu da görsek iyi olur aslında.''
işte bütün o boktanlığı tetikleyen sözler bunlar olmuştu. kızın arkadaşı geldi, böyle ata demirer gibi bi'şey. eni, boyuna eşit. tipsiz mi tipsiz, leş gibi terlemiş, amele sümüğü gibi kokan bi lavuk. bütün gece boyunca yanımızdan gitmedi orrrrrrrrrospu çocuğu, hep konuştu, hep konuştu... tam romantik şiirlere gireceğim, herif ortaya salak bi laf atıp ortamın amına koyuyordu. tam kıza sarılacağım, -afedersiniz ama- götveren herif kolumu tutup, ''hadi ama şampiyon bu kadar mıydı gücün'' diye saçmalıyordu. ulan çakacaktım bi' tane ağzına ama kızı da kaybetmek istemiyordum. neyse efendim 1 hafta sonra bu göt oğlu göt şişko patates yüzünden kızı da kaybettim güzelim gençliğimi de. yanarım, yanarım o güzel denize işeyemediğime yanarım.

(bkz: yemekteyiz nedim)
(bkz: ata demirer)
(bkz: osman yağmurdereli)
(bkz: kadir çöpdemir)
(bkz: hakan aysev)

şişkolardan soğudum allah çarpsın.
rahşan gülşan denilen kadında tavan yapmış özgüvendir.
eric cartman'da da görülebilecek durum. şişmanlığını aşırı özgüven ve saldırganlıklarıyla, bazen de espritüellikleriyle kapamaya çalışırlar.

kimi sempatiktir, kimi dövülesidir. "soğudum şişkolardan" demek ise saçmadır, ayrımcılıktır, ırkçılıktır, hitlerciliktir, naziciliktir.
sebebi göğüsleridir. o kocaman göğüsleriyle en sağlam kaleleri yıkarlar, geçilmez yollardan geçebilirler. şişman erkeklerin dahi göğüsleri benim diyen kadına taş çıkartır.
götlerinin büyük olmasındandır..
özgüven degildir aslin da bu kompleksin ardina saklandigi bahane.
ona özgüven denmez. kimseye laf söyletmez ki duyacağı lafların altında kalmasın.
Özgüveni kiloya indirgemeyecek kadar akıllıdır.
Ilgiliyi kilolarına değil de başka yöne çekmeye çalışandır.

Bu şekilde kendilerini daha rahat hissederler. Durumun vahimliğinin farkındadırlar ve kendilerince böyle bir çözümleri vardır.

Hangimiz böyle taktikler geliştirmiyoruz ki??
Yollar sürüşüme hasta asdasfgh. Derine bakmak lazım içinde bir yerlerde derin bir yalnızlık çekiyorda olabilir.
Evet var böyle bir durum. Kendiyle barışık diyeceğim ama yok lan. Bu başka bişey.