bugün

carptırılmış ve guvenilmez tarih orneklerinden birisi olup gercekten seyh sait tarafından mı yoksa bazı ideolojik sebeplerden oturu başkaları tarafında mı organize edildigi tartışma konusudur uzerinde durulmaması gereken bir konudur.
dış güçlerin çözümlenmesi gereken musul sorunu öncesi çıkardıkları sorundur. kamuoyuna ideolojik boyutlu ya da dinle alakalı olduğu yansıtılmışsa da, lozan da çözüme kavuşmayan musul meselesi öncesi, bm den çıkan karar da olumlu olmayınca, türkiye tarafından gerçekleştirilecek askeri bir müdahale öncesi böyle bir olay patlak vermiştir. manidardır...
seyh said isyani turkiye cumhuriyetinin kurulmasindan iki yil sonra cikmisti. isyan bazi kurtlerin kabul edilemez olarak gordugu yeni lider mustafa kemal'in getirdigi politikalara tepki olarak cikmisti.tarihciler hala seyh said'in kurt halkini korumak icin mi yoksa turkiyede dini bir duzen kurmak icin mi isyan ettigini tartisirlar. bu konu hala net degildir
bu isyanı çıkaranların yeni nesil torunları, sonuçlarını tarih kitaplarından okuyup, algılayarak, adımlarını ona göre atmalıdırlar.
Edinilen bilgilere göre ve derin araştırmalar neticesinde dini bir nedeninin olmadığı sonucuna vardığım isyandır.Şeyh sait isyan sırasında dini kişiliğini kullanmıştır.Bu isyanı anlamak için Koçgiri isyanı ve önceki isyanları da okuyup aralarında bağlantı kurmak gerekmektedir.Eğer okul kitaplarındaki eksik bilgilere göre hareket edilirse hiç bir şey anlaşılmayan bir hal alır.
Terakkiperver partisinin olumsuz calismalari, turk devleti'nin musula mudahelesini engellemek isteyen ingiliz'lerin guneydogu'da karisiklik cikarmak amaciyla buradaki yerli ahaliyi kiskirtmalari ve laik cumhuriyete karsi olanlarin bir araya gelmeleri sebebiyle 13 subat 1925 tarihinde diyarbakir'in piran koyunde baslayan ayaklanmadir. Fethi bey hukumeti ayaklanmayi bastiramayinca istifa etmis, ardindan ismet pasa hukumeti istiklal mahkemelerini kurdurarak ayaklanma cikaranlari cezalandirmistir.
kürtçülük ile ilgisi olmayan ingiliz oyunudur. şeriat içindir.
13 subat 1925 tarihinde baslamistir. hani, palu, genç, varto, silvan vs gibi yerler bu vatansiz sukeraya katilmistir. Isyan cumhuriyet'in ilanindan 2 yil sonra cikmisti. yani Turkiye yaklasik 12 yil suren araliksiz savaslardan cikmis yorgun, yolsuz, parasiz, gerekli uzman kadrolara sahip olmayan bir devletti. Ordu tanksiz almanlar'dan kalan 3-5 eski savas ucagi, techizat yonunden zayif birkac piyade ve suvari birligi ve birazda topcudan ibaretti. Isyanci vatansizlarin sayisi 50-60 bini buluyordu. Bolgenin cografi ozellikleri de hesaba katilir ise esit sartlarda vuku bulan carpismalar şeyh sait itinin yakalanmasiyla 15 nisan gunu kisa sayilabilecek bir surec sonunda sonduruldu. Simdi dusunuyorumda bugun cagin en modern ve ileri silahlariyla donatilmis olan türk ordusu karsisinda bugunku hainlerin sansi yuzde kactir acaba ?
"olay ingiliz tezgahıdır"diyerek statükocu ilkokul 3 kitapları ağzıyla konuşanların şunu bilmesi gerekir ki;istiklal Harbi'ne katılan kürtler bunu sadece islami gerekçelerle yapmıştır,öyle ulus devlet-mulus devlet kurulsun,medeni(!)leşelim falan diye değil.

olayda ingiliz parmağı olduğunu söyleyenlere duyurulur ki,ingiltere'de bu konudaki arşivlerin tek bir satırında böyle bir arşiv bilgisine rastlanmamıştır,hatta tam tersine;ingilizler bu olayı türk hükümetinin musul'a müdahale etmek için tezgahladığı bir olay gibi değerlendirmişlerdir.kaldı ki,lozan'da türk heyeti musul konusunda oldukça çekingen davranmış,hatta lozan' agiden türk heyeti(hasan saka,ismet inönü,rıza nur)döndükten sonra mecliste adeta topa tutulmuşlardır,"cephede kazanılan vatan toraklarını masada kaybettikleri"gerekçesiyle.tabii eleştirilerden mustafa kemal de nasibini almıştır,ali şükrü bey'in bu konudaki sert muhalefetinden birkaç gün sonra feci şekilde katledilmiş olduğunu da bilmeyen tarih meraklısı olmasa gerek.

Mecliste, zamanın Kürt kökenli milletvekillerinin şiddetli eleştirilerine maruz kalan M. Kemal Paşa, eleştirilere -bilinen üslubunun tersine- yumuşak yanıtlar veriyordu. Erzurum Mebusu Mustafa Durak, hiddetle: "Sona kalan dona kalır" dedikten sonra, "Musul'u kaybettikten sonra senin Şarkta bir yerin kalmamıştır." diyordu. Siirt Mebusu Necmettin ise, "Musul sorununu Cemiyet-i Akvam'a vermek ingilizlere vermek demektir" görüşünü savunuyordu. Erzurum Mebusu Hüseyin Avni, oturumu yöneten Kemal Paşa'ya: "Paşa!.. Ordunun başına geç, başka işin yoktur" diye haykırıyor ve Meclis Kemal Paşa'ya karşı Hüseyin Avni'yi alkışlıyordu.
Mustafa Kemal Paşa ise, "Musul'u vermemekte ısrar edersek muharebeye dahil oluruz" uyarısında bulunuyor ve "Misak-ı Milli şu hat, bu hat diye hiçbir vakitte hudut çizmemiştir." savunması yapıyordu.(Prof. Mim Kemal Öke, Belgelerle Türk-ingiliz ilişkilerinde Musul ve Kürdistan sorunu'ndan akt. Prof Yalçın Küçük, Sırlar, Sh.153))

şeyh sait ile onu yargılayan istiklal(!)mahkemelerinin yargıcı arasındaki diyaloğu tek kelimesine dokunmadan aktarıyorum,yorumsuz..

mazhar müfit bey:
kaç yaşındasınız ve nerede öğrenim gördünüz ?
-şeyh sait:
altmış küsur yaşındayım, muş, malazgirt, hınıs ve palo'da eğitim gördüm. medresede okudum. palo'da amcam şeyh hasan'ın yanında, muş'ta mehmet efendi, malazgirt'te dev abdülhalim ve musa efendilerin yanında okudum.

-mm:
ayaklanmayı nasıl düşündünüz ? nasıl buldunuz ? sizi kışkırtanlar varmıydı ? yoksa ilhammı vaki oldu ?
-şs:
haşa... ilham ? ilham vaki olmadı. kitaplarda gördük. ne zaman şeriat kurallarını işlemzse üzerine kıyam vaciptir. hükümete şeriat sorununu anlatmak istedik. hiç olmazsa şeriatın bir kısmının uygulanmasını isteyecektik. allah'ım beni bu kaderin içine düşürdü. içine bir düştüm, bir daha çıkamadım.

-mm:
bu kıyamın hiç şartları yokmu ?
-şs:
bunun şartları nelerdir ? şartlarını bilmiyorum. şer'an vaciptir biliyorum.

-mm
bu halin bir imamdan geldiğinde, bir müslüman kıyam edermi ?
-şs:
benimde niyetim bu değildi. mecburen oldu.

-mm:
kıyamınızın sebebi nedir onu söyleyiniz
-şs:
şeriat meselesi !! bir de sebilürreşat'ın yazdıkları öfkemizi artırıyordu. bizi kışkırtıyordu. biz bu fikri yazı ile halletmek için gidip ilmi tartışma yapalım dedim, bazı taraftarlar bulmak istiyordum, fakat kader-i ilahi beni piran'a sürükledi.

-mm:
şeyh efendi bunları bir yana bırakın, ayaklanma nedeninizi ayrıntısıyla açıklayın.
-şs:
kıyamımızın sebebi. piran'da bir olay oldu. çatışma çıktı. yaralananlar oldu, oysa ben teğmen efendiye kaç kez rica ettimherifler talak-ı selasiye ile yemin etmişler. ısrar etmeyiniz diye rice ettim. sonra sekiz tanesini bırakmış, iki tanesini tutuklamış.

-mm:
piran'a gelmeden önce din meselesinden ötürü kıyamı düşünüyordunuz değilmi ?
-şs:
kalbimde düşünüyordum. ancak savaş yoluyla değil, küçük kitaplar yazıp şeriat esaslarını gösterip şeriata uygun bir şekilde talep etmek istedik. meclise göndermek istedim.

-mm
niçin yazmak istemediniz böyle bir kitap ?
-şs:
allah'ın kaderi bırakmadı. piran olayı çıktı önünü alamadık.

-mm:
şeriat kuralları uygulanmıyor diye ayaklandıız öyleyse ?
-şs:
imam şeriat ahkamını icra etmezse.. dedim. bu ayaklanmanın meşruluğuna, geçerliliğine kanıttır. vakta ki, vuku buldu. işte şeriat vaciptir, diyor, hiç olmazsa günaykar olmayalım dedim.

-mm:
şeyh efendi siz buyuruyorsunuz ki müslümanlar birbirinin kardeşidir. müslümanı müslüman üzerine vuruşmaya, öldüresiye göndermek caizmidir ?
-şs:
evet, yek diğerinin kardeşidir. imama kıyam etmek savaşı doğurmazmı ? kitap öyle diyor.

-mm:
islamlar mademki, kardeştiler. nasıl olduda siz müslümanları vuruşmaya gönderdiniz ?
-şs:
ya.. hazreti ali,.. savaştıkları adam müslüman değilmiydi ? yine kardeş kalır.

-mm:
seçilmiş cumhurbaşkanı, meclis ve hükümet vardır. bunlara, dinde gördüğünüz kayıtsızlığı bildirmeden neden vuruşmaya gönderdiniz?
-şs:
ee.. vuruşmaya ben göndermek istemedim. bu zatiara da yazmadım, niyette kaldı. kader bırakmadı kavgaya düştük. iş elimize geçti.

duruşmada, şeyh sait in adından başka hiç bir soruya net cevap alamayan müfit bey sorgulamaya devam eder..

(...)

-mm:
şeriat kurallarına göre şahıs çıkarlarını umumi menfaatlere tercih etmek caiz midir ?
-şs:
hayır, şahsı menfaat umumi menfaate tercih edilmez. şeriata aykırıdır.

-mm:
ya sen ? şeyh şerif'e yazdığın bir mektupta nefsin herşeyden mukaddes olduğunu yazıyorsun.

(şeyh şerif efendi'ye ;
selam ve dualar eylerim. fişeklerin noksan ve yokluğundan cepheyi belkini dağına aldım. bu tarafta asker-i rum ziyadedir. eğerhelakımız mucip bir mani yoksa karacagöl'den geri çekileceksiniz. ve bir miktar kafi kuvveti bize göndereceksiniz. ve şeyh hüseyin ile beraber güzelce yazarsınız.

dersim ne haldedir ? lehimize veya aleyhimize ? bugün bizim hayatımızı düşün. kimsenin hayat ve malını düşünme. biz mahvolduktan sonra başkalarının hayat ve malı bize ne faydadır ? nefis başkalarından önce gelir.

-şs:
ben onu yazdım. benim cepheme gelmesini istedim. (..) nefisten murad, orayı terket.. buraya gel demek istedim. umumi menfaat buradadır. ya savunalım ya kaçalım dedim. biz telef olduktan sonra sizin orada lüzumunuz yoktur demek istedim. biz reis idik, reisin yok olması umumun menfaatlerine mugayyir değilmiydi ?

(...)

napoleon'un muhteşem sözüyle konuyu bitirelim:"tarih,hepimizin üzerinde anlaşmaya vardığı bir yalandır".
ingiliz destekli olduğuna inandığım isyandır.

musul sorunu lozan'da görüşülürken ingiltere ve türkiye'nin musul'u topraklarına katmak için belli argümanları vardı. türkiye'nin en büyük argümanı, bölgenin yıllarca türk egemenliğinde olduğu, bölgedeki etnik yapının yıllardır bir arada olduğu aralarında hiç bir sorun olmadığıydı. şeyh sait isyanı isyancılarının büyük çoğunluğunun kürt olması nedeniyle türkiye'nin öne sürdüğü bu argüman geçersiz kalmıştır.

ingiltere'nin konferansta ileri sürdüğü tez ise, türkler ve kürtlerin tamamen ayrı kökenlerden geldiği, ayrıca bölgede müslümanların azınlık durumunda olduğu, türkiye'nin musul'u almasının ırak'ın bütünlüğü için tehdit oluşturacağı temeline oturtulmuştu. konu lozan'da çözülemedi ve mc'ye bırakıldı. işte bu aşamada ortaya çıkan şeyh sait isyanı, türkiye'nin tezini çürütmüş ve ingiltere'nin tezini ön plana çıkarmıştır. dolayısıyla ingiltere'nin işine yaramıştır.
kimilerine göre bir dini isyan, kimilerine göre bir kürt isyanı, kimilerine göre bir örf kavgası.

biz tarih kitaplarında hep dini isyan gördük küçükken.
sonraları dedilerki kürt isyanıdır.
ama küçükken hiç kimse söylemedi ahlaki bir başkaldırıştır.

demek ki gerçekleri söylememek her zaman başarılı olmuyor. isteyen öğreniyor bu isyanın haklı yanını. aynı ermeni soykırımı ve gelmiş geçmiş başkaldırışların haklı yanları gibi.
tabi ki ot gibi yaşamak yani gözü kapalı yaşamak daha az zarar getirir insana. ama kapatamıyorsam gözümü zarara razıyım. yeter ki doğrular yerini bulsun.
ne zaman kabul edilecek bu isyanın haklı yanı. misafirperverliğin doğudaki önemi bilinmeyen bir şey değil. ama tarih kitaplarındaki zihniyet değişecek mi ve ben bunu görebilecek miyim?...
Dikkat edilirse zazaların yaşadığı bölgelerde vuku bulmuştur ve şeyh said'inde zaza olduğu belirtilmektedir. isyana katılanlar genellikle osmanlı zamanında özerk yönetimlerini kurmuş ve bölgede istedikleri gibi top koşturan hamidiye alayı komutanları aşiret reisleridir ve bu alayların askerleridir, amaç osmanlı zamanındaki düzenlerine geri dönmeyi arzulamaları ve bunu islam maskesi altında yapmaya çalışmalarıdır, bu doğanın kanunudur aşiretlerin olduğu bir yörede devlet düzeni nüfus etmeye çalışırsa ortaya bu tip ayaklanmalar çıkar, misal pakistan, afganistan , afrika...
"Yüce Genel Kurmay Başkanlığından gelen 30 Nisan 1341 tarih ve 1835/2270 numaralı tezkerede, son isyan ve irticâ olayının basınımızda ve özellikle istanbul basınının büyük bir kısmında genel bir Kürt ayaklanması şeklinde gösterilmesi, iç ve dış düşmanlarca propaganda zemini ittihaz edilmekte olduğundan ve esasen sınırlı bir sahada çeşitli emeller ve iğfalât (aldatmalar) neticesi oluşan olayın büyütülmesi uygun olmadığından, isyanın ayrımcılıktan ziyade irticâî cehalet ve aldatma neticesi zemininde yayın yapılması için gereğinin yerine getirilmesi teklif olunmuştur.irticâi görünümü olduğu tespit ve malum olan hadisenin, basında Kürt meselesi şeklinde inhisar ettirilmesi gerçeğe mutabık olmadığı kadar siyaseten de sakıncalı olduğundan, keyfiyetin bu açıdan yayınlanması için Dışişleri Bakanlığına tevdiî münasib görülmüştür."*

"Şeyh Said isyanını doğrudan doğruya ingilizlerin hazırladığı veya meydana çıkardığı hakkında kesin deliller bulunamamıştır. Fakat, bundan şüphe edilmiş ve gerekli tahkikat yapılmıştır. Çünkü, ingilizlerin Musul hareketi esnasında ve daha sonra Nesturi ayaklanmasında olduğu gibi, hudutlarda ve dışarıda propagandayla, münasebetlerle Şeyh Sait isyanı'nın patlamasına zahiren yardımcı oldukları intibaı mevcuttu."**

"Şeyh Said isyanı davasını gören Şark istiklal Mahkemesi reisi Mazhar Müfit Bey ise şöyle demişti: 'Kiminiz hasis şahsi menfaatlerinize bir zümreyi âlet, kiminiz ecnebi kışkırtması ve siyasî hırslarını rehber ederek, hepiniz bir noktaya, yani Müstakil Kürdistan teşkiline doğru yürüdünüz.'"***

görüldüğü üzere resmi tarih ve bu fikrin sürükleyici mantalite, olayı 31 mart olayı gibi klasik bir irtica ayaklanması olarak görmüş ve aynen menemen olayını sünni tarikatları sindirmek için kullandığı gibi ss isyanını da muhtemel hilafet ayaklanmalarına karşı bir korku unsuru olarak kullanmayı bilmiş ve isyanın asıl amacını güme getirmek noktasında başarıya ulaşmıştır.

---
* 3 Mayıs 1341/1925 tarihli bakanlar kurulu kararı.
** inönü, Hatıralar, Cilt I, I, s. 202
*** B. Cemal, Şeyh Said isyanı, s. 113'ten aktaran Mete Tunçay, Türkiye Cumhuriyetinde Tek Parti Yönetimi, Tarih Vakfı Yayınları, 2005, s. 137.

asıl kaynak: 23.10.2008, taraf, ayşe hür.
http://www.taraf.com.tr/haber/20162.htm
Şimdi Cumhuriyet'in ilk yıllarındaki bazı olayları tarihlerine göre sıralayalım:

1. izmit Kasrı görüşmeleri: 19 Ocak 1923

2. Cumhuriyetin ilanı: 29 Ekim 1923

3. Tevhid-i Tedrisat Kanunu: 3 Mart 1924

4. Hilafetin kaldırılmasına dair 431 sayılı kanun: 3 Mart 1924

5. 1924 Anayasası’nın kabulü: 20 Nisan 1924

6. Şeyh Sait isyanı’nın başlaması: 13 Şubat 1925

7. Şeyh Sait ve 47 asi arkadaşının idamı: 29 Haziran 1925.

Bu tarihlere göre Şeyh Sait isyanı'nı irdeleyebiliriz: Şeyh Sait isyanı ile ilgili davanın savcısı Ahmet Süreya Örgeevren'in "Şeyh Sait isyanı ve Şark istiklál Mahkemesi" (Temel Yayınları, 2002) adlı kitabında söz konusu dava sanıklarının ifadeleri ve itirafları yer alıyor. Şeyh Sait verdiği ifadelerde Kürtlerin özerkliğine kesinlikle değinmemekte, isyanın nedeni olarak şeriatı göstermektedir (s. 187-191).

Bir de Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile kapatılan medreseleri ayaklanma nedeni olarak göstermektedir (s. 193). "Maksadımız, Diyarbekir'e girdikten sonra birtakım adamları toplayıp, ulema ve erdemli insanları toplayıp hükûmetimizle görüşme yapacaktık. içkiyi yasaklayacak, medreseleri açacaktık. Vakit kalmadı" demektedir.

* * *

1921 Anayasası'nın 11. ve devamı maddeleriyle ilgili olarak yasa çıkartılması gerekmekteydi. Bu yasalar çıkartılmamıştır.

Şeyh Sait isyanı (13 Şubat 1924), 1924 Anayasası'nın çıkmasından (20 Nisan 1924) sonra olduğu için, 11 maddelik değişikliğin isyana tepkiyle bir ilişkisi bulunmamaktadır. Olsa olsa isyan değişikliğe tepki olabilir. Öyleyse değişikliğin nedeni şûralar (sovyetler) yönetimi mi?

Şeyh Sait isyanı'nın, Anayasa değişikliğiyle özerk Kürt yönetimi olasılığının ortadan kalmasından dolayı yapılmadığı dava dosyasından anlaşılmaktadır. Şeyh Sait'in ifadesine göre isyanın nedeni şeriat uygulanmasına son verilmesi ve medreselerin kapatılmasıdır.

-özdemir ince'nin bugün hürriyet'e yazdığı yazıdan alıntıdır.-
hükümet 'in tedbir olarak 3 maddelik takrir-i sükun kanununu çıkarmasına sebebiyet veren durum.
kürt kökenli bir isyandır. halifelik kalkınca, kürtler ve türklerin ortak noktası olan din birliği gitti diye düşünülerek sünni kürtler tarafından zaten azınlık olduklarından bari halifelik kalsın denilerek başlatılmıştır. tabi bunu kullanmak isteyen güçler * etkilide olmuştur. kürtler bu şekilde milliyetçilik engellecek düşüncesi ile hareket etmiştir. fakat isyan ilerledikçe bambaşka bir hal almıştır. halifelği geri isteyen, gerici kesimde* katılmışlardır. sonuçta takrir-i sükun kanunu çıkmış ve istiklal mahkemeleri kurulmuştur. **

edit: aklıma gelmişken ekliyeyim, 1925te olan bu isyanı muhalefetden de destekleyenler olmuş. cumhuriyetin ilk yıllarıydı ve daha muhafazakar olan kesim bir takım yeni politikalara bu şekilde tepki vermiştir. halifeliğin kalkması, yönetim şeklinin değişmesi gibi bir çok değişikliğin yaşandığı bir ortamdı sonuçta. *
13 şubat 1925'te gerçekleşmiştir. Şeyh sait ve 52 arkadaşı erzurum'da beraber başlatmışlardır.

Amaç:şerita yönelik kürt devleti kurmaktır.
sonuç:Şeyh sait ve beraberindeki elli kişi diyarbakır'da oluşturulan isitikl mahkemeleri tarafından asılmıştır.
musul ve kerkük petrollerinden haberi olan ingiltere en başarılı aracını kullanmış, isyan ve kargaşa çıkarmış, Lozan'da inönü'nün gafletiyle sonraya bırakılan Türkler'in çoğunlukta olduğu bu bölgeler Irak'a verilmiştir. Şeyh sait ise bir figürandır sadece. Nice figüranlar gibi o yüzden o şeyh bu şeyh hiçbir şeyhe düşman olmaya değmez. insanın değerini dostlarının iyi olması değil düşmanının dişli olması belirler çünkü. Çağımızda kullanılan şeyhler ise düşman olmaya değmeyecek kuklalardır.
ufak bir düzeltme yapmak isterim şeyh said olacak sait değil ayrıca şeyh said efendinin torunlarından birinin magazinin ünlü simalarından biri olduunu hatırlıyorum ama ismini şuan için unuttum
şu ana kadar ingilizlerle herhangi bir ilişkisi olduğuna dair bir kanıt bulunamayan, buna karşın sebepleri de tam olarak bilinmeyen isyan. kanımca sebepleri arasında o dönemde türklerle kürtlerin bir arada oluşunu simgeleyen hilafetin kaldırılmasının da bulunduğu, islami motifler de taşıyan kürtçü bir isyan olma ihtimali fazladır.
bu isyanın bahanesiyle chf, takrir-i sükun kanununu çıkarıp diktatoryasını tam anlamda yerleştirmiştir, isyanla ne ideolojik, ne de başka bir yönden hiçbir ilişkisi bulunmayan terakkiperver cumhuriyet fırkası da kapatılmış, 20-25 yıl daha sürecek chf terörü dönemi başlamıştır.
Seyh sait soyle demistir; "siz seriati kaldirdiniz ve bana da isyan etmek farz oldu", yani anlasilacagi uzere seriat ve hilafeti korumak babinda bir isyandir, kurtler ile alakali bir sey degildir.
şeyh saitin said nursi ile karıştırıldığı fakat bediüzzamanla bir alakası olmadığını duymuşluğum vardır.
nurcuların inatla saidi kürdiyi eleştirenlere karşı Saidi Nursi değil buradaki şeyh sait dediği isyan. Oğlum Saidi Kürdiyi eleştirenler zaten kimin ne olduğunu biliyor, karıştıran da yok. Şeyh Sait kendine göre delikanlıca burada isyan etmiştir geberip gitmiştir. Saidi Nursi takiye üzerine takiye, Takiye üzerine takiye yaparak ajanlık faaliyetlerine devam etmiştir.
türklerle kürtler arasına giren, 100 yıllık sürecin bu noktaya gelmesinde belki de en etkili kırılma noktası olan, kısaca her şeyi bok eden isyandır. ayrıca misak-ı milli'nin gerçekleşmemesinin sebeplerindendir.
iç politikada iktidar muhalefet çekişmesinin sürdüğü sırada 13 Şubat 1925'te doğuda Genç ilinin Piran köyünde başlayıp kısa sürede bölgeye yayılan bir isyandır. Şeyh Sait isyanı olarak bilinen bu isyanın çıkış sebepleri üzerinde farklı görüşler vardır.

Bu görüşlerden birisi, söz konusu isyan gerçekleştirilen inkılâplara tepki gösteren çevrelerin başlattığı bir karşı ihtilal hareketidir. 'Medreselerin kapatılması'na ve halifeliğin kaldırılmasına karşı çıkan çevrelerin, saltanat ve hilafeti geri getirmek amacıyla başlattıkları bir isyandır.

Bu konudaki bir başka görüş ise, Şeyh Sait'in Kürt kimliğinden dolayı bu hareketin dini değil, aslında siyasi ayrılıkçı bir hareket olduğu iddiasıdır. O sırada Lozan'da halledilemeyen Musul meselesinden dolayı ingilizlerle sürdürülen görüşmeler esnasında Musul'u Türkiye'den almak isteyen ingilizlerin, isyancıları destekleyerek bölgede bir Kürt meselesi çıkarmak istemelerinin de payı vardır.

Böylece, ingilizler Türk hükümetini zayıflatarak, Musul meselesini kendi lehlerine çözümlemek istemektedirler. Çok zayıf bir ihtimal olarak görülmekle beraber, yeni devletin bütün yetkileri elinde toplamak isteyen bir politika izlemesinden dolayı, bölgedeki aşiret yapısının kaldırılması girişimleri yüzünden, Şeyh Sait'in nüfuzunu kaybetme tehlikesine karşı ayaklandığı iddiası da ileri sürülen görüşler arasındadır.

Özetle bu isyanın çıkmasında tek sebepten bahsetmek doğru değildir. Dolayısıyla bütün faktörlerin etkilerinin olduğu söylenebilir. Ancak, en yaygın kanaat, yeni rejime karşı duyulan memnuniyetsizlikten dolayı oluşan tepkidir.

isyanın patlak vermesi üzerine dönemin Başbakanı Fethi (Okyar) Bey, olayı olağan görerek örfi idare ile bastırılabileceği fikrini savunurken; ismet Paşa ve bazı radikal arkadaşları bu hareketi inkılâplara tepki olarak değerlendirerek, çok sert tedbirlerle bastırılmasını isterler. M. Kemal Paşa'nın ikinci görüşü benimsemesi üzerine Fethi Bey görevden ayrılır.

Yeni hükümeti kurma görevi ismet Paşa'ya verilir. ismet Paşa'nın hükümeti kurmasından sonra ilk olarak Takrir-i Sükun Kanunu'nu çıkarır. 4 Mart 1925 tarihinde iki yıllığına çıkartılan Kanun'a göre, ülkedeki isyanları bastırmak için istiklal Mahkemelerinin kurulması kararlaştırılır. Bu amaçla biri Ankara'da diğeri ise isyan bölgesinde olmak üzere iki istiklal mahkemesi kurulur.

Bu arada Yaklaşık iki ay süren askeri harekât sonucunda isyan bastırılır. Başta Şeyh Sait olmak üzere isyancılar idamla yargılanarak cezalandırılırlar..Yargılama esnasında Şeyh Sait'in verdiği ifadelere bakılırsa, isyanın siyasî boyutu yoktur. Yani, isyancıların gayesi Kürt Devleti kurmak değildir. Medreselerin kapatılmasına ve halifeliğin kaldırılmasına yönelik dinî bir tepkiden ibarettir.

Bu gelişmenin yanı sıra isyanın çıkmasında etkileri görülen çevrelere karşı sert önlemler alındı. isyan sonrasında, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, isyandan sorumlu tutularak 5 Haziran 1925'te kapatıldı. Ayrıca basına sansür getirilerek, istanbu'da yayınlanan Tevhid-i Efkar, istiklal, Aydınlık, Son Telgraf, Tanin ve Sebilürreşad gibi bazı muhalif gazete ve dergiler kapatıldı ve gazeteciler tutuklandı.

Yine, isyan sonrası iç politikaya ağırlık verilerek laikleşme yolunda yeniadımlar atıldı. Bu amaçla çeşitli çevrelerce istismar edilen tekke, zaviye ve türbeler kapatılarak; şeyhlik ve dervişlik gibi ünvanlar yasaklandı. Daha da önemlisi Takrir-i Sükun Kanununun getirdiği ortamdan yararlanılarak Türk aile yapısında değişiklikler meydana getiren Türk Medeni Kanunu bu dönemde kabul edildi (17 Şubat 1926).

Bu gelişme sonuç olarak kısaca, dönemin hükümetini oldukça meşgul etmiştir. Henüz, yeni devlet eskinin yaralarını sarıp modern bir toplum oluşturmak için çaba sarf ederken böyle bir isyanın çıkması bazı sıkıntıların doğmasına yol açmıştır. Her şeyden önce rejim sertleşmiş ve demokrasinin yerleşmesi gecikmiştir. Bu arada Musul kaybedilmiş ve 1930'daki Serbest Fırka deneyimine kadar tek parti yönetimi devam etmiştir...