bugün

başanmış ya da eşi ölmüş olmasına rağmen hayattan keyif alanlara takılan bir lakap.

konuya ilişkin kurgu hikayem ektedir.

-------------
Apartman konseyi ada'larda toplanmıştı bu sefer. Kadro tamdı. Gülşen, Naciye, Makbule, ennur gelmişti. Kısır yapılmıştı. Marul, Nar ekşisi, ayran gibi kısırın olmazsa olmazları masanın üzerindeydi. Her zamanki gibi gülşen sazı eline almıştı.

içlerinde en büyükleriydi Gülşen, kırklı yaşların sonundaydı, tanınmış bir ailenin kızı olarak dünyaya gelmiş, görmüş geçirmiş, zamanında varyatlığı tatmış, fabrikatör kocasının iflası ve ölümü sonrası orta halli yaşamaya adapte olmuş bir kadındı. Yaşına göre iyi durumda olan albenisi, uçuk kaçık halleri, maceraperest yapısı ve fırtınalı aşkları, küfürbaz ama tatlı sohbeti ile birleştiğinden muhabbetine doyum olmazdı. Hiç biri ne evine gelen ne de çarşıda pazarda dolaşan bir erkek görmemişti gülşen’in yanında buna karşın ara ara şüphelenseler de inanırlardı anlattığı çapkınlık hikayelerine. Misafir gelenler kendi deyimleri ile "şen dullar"dı. Aslında dul olan sadece Gülşen'di ama Naciye, makbule ve ennur bu tanımlamayı kendileri için uygun bulurdu.

Naciye kırklı yaşlarının başındaydı çok konuşurdu, saf bir kadındı içinde kötülük yoktu, aklındaki düşünce kolayca ağzından dökülürdü, sır tutamazdı, naciye’nin kocası kasaptı. Son birkaç yıldır kocası ile yatakları ayırmışlardı. Seks hayatı rüyalarından ibaretti. Rüyaları için en iyi malzeme de gülşen'in anlattıklarıydı. Gülşen ara ara takılır "kız benim genç oğlanlardan birinin arkadaşı var onu sana yapayım bi tadına bak" derdi Naciye oturduğu koltukta dikleşir, önce bir kızarır "bilmem ki, olmaz ki" derdi. Ama merak/heves ettiği her halinden belli olurdu. Sonra gülşen "kız orospu, benim adım çıkmış ama sen benden çok yanıyorsun, git ateşini söndür kız benim başımı belaya sokma, sonra senin kasap ikimizi de doğramasın" derdi. Naciye'nin hevesi kursağında kaldığında suratı mahzunlaşırdı. Sürekli ama farklı erkeklerle tekrarlanan bu diyalog hep aynı şekilde sonlanırdı. Enteresan olanı gülşen kuafördeki adamı ya da bakkalın genç çırağını anlatsa Naciye onu rüyasında görür sonraki toplantıda bir de saf saf bunu anlatır gülşen'in kendisine takılması için fırsat yaratırdı.

Makbule grubun başörtülü üyesiydi. O da 40 lı yaşlarının başındaydı. Gülşen'in anlattıkları aykırı gelse de dinlemeden duramazdı. Aralarında sır kalmadığından o da yatak odasını anlatmıştı. Hem Allah'ın bildiğini kuldan saklamanın manası yoktu. Erken yaşta sevmediği bir adamla evlendirmişlerdi makbule'yi. Bir türlü sevmemişti kocasını ama sadakatle bağlı kalmıştı. Seks hayatları da her zaman sönük olmuştu makbule için. Hiç orgazm olup olmadığını bile hatırlamıyordu. Eskiden haftada birkaç kez olan cinsel birliktelikleri son yıllarda 10 günde bire düşmüştü. Ama kocasının birkaç dakika süren git-geller sonucu üzerine yığılması ve orgazm olacağını her düşündüğünde kocasının erken boşalması yüzünden hayal kırıklığı olan sevişmelerinin seyrekleşmesinden memnundu. en azından gecenin bir vakti duş alma derdinden kurtulmuş oluyordu. Ondan gülşen'in bir gecede 3 kez orgazm olduğu ya da farklı erkeklerle yattığı şeklindeki hikayeleri onu da cezbederdi. Ama utanır soramazdı. Hem nasıl olsa çenesi düşük Naciye sorardı makbule'ye gerek kalmazdı kendinin sormasına. Gülşen'in organı 18 cm olan bir adamla yattığını anlatmasından sonra içine kurt düşmüş 20 küsür yıllık evlilik hayatında yapmadığını yapmış sevişme esnasında eşinin erkekliğini el yordamıyla ölçmüş sonra ertesi gün cetvelden bakmıştı. 12 cm'lik ölçü müydü acaba yataktaki mutsuzluğunun sebebi? Acaba büyük organlı erkek nasıl olur diye düşündü bi an? sonra tövbe estağfurullah diye geçirdi içinden. Şu gülşen de şeytan gibi kadındı. günaha sevk ediyordu kendisini.

Ennur grubun Karadenizli üyesiydi, kırklı yaşlarının başındaydı. burnu büyükçe olduğundan gülşen dalga geçerdi onla. Yıllardır memleketinden uzak olmasına rağmen ara ara karadeniz şivesi (ağzı) ile konuşur, o zamanlarda kendine gülenlere lafı sokardı. Çabuk asabileşirdi ennur ama kin tutmazdı. Lafını söyler geçer kalp kırdıysa sonra karalahana sarması ile gönül alırdı. Ennur'un karalahana sarması bir çeşit özürdü ve bunu gruptaki tüm kadınlar bilirdi. Taksiciydi ennur'un kocası. "Rüzgarın oğlu" derlerdi ona ama bu lakap mesleğinden çok zamparalığı için verilmişti. Ennur da bıkmıştı kocasının zamparalıklarından ya laf söylemekten başka elinden bi şey gelmezdi. "kör olasıca madem başkalarına yetiştirecek çeşmen var neden bir kez olsun beni kana kana içirtmedin" derdi.
-------
devam edecek...
kurgu hikayenin devamıdır.

---------

Gülşen'in kendi hayatını yaşaması hepsi için arzularını tatmin yöntemiydi. Gülşen de bunun farkındaydı ara ara takılır "kahpeler giren çıkan bana ama ben sizin kadar zevk almıyorum" derdi.

Gülşen oltasını attı yine.
- Gülşen: Kız ennur geçen magazin izliyordum bir baktım ki gece kulubünün önünden mankenler taksiye biniyor. Aa bi de ne göreyim taksici "rüzgarın oğlu" kız kaymasın seninki mankene, bak sonra tüm yevmiyeyi bırakır aç kalırsınız!
- ennur dertli dertli başladı: kayar ya kör olasıca fırsatını bulursa uçan kuşa bile hallenir. Annesi süt yerine vayagra mı içirmiş buna bilmem ki.
- Gülşen: kız ilahi viagra o viagra.
- Ennur: aman neyse ne. Benim derdime dermen olmadıktan sonra adını bilsem ne bilmesem ne? Azgın köpeği eve bağlamak için neler yapmadım ki ben ama yaranamadım.
- Gülşen: kız ennur ne diyorum. Acaba burnuna bir estetik yaptırsan seninki bağlanır mı eve?
- Ennur: ne varmış burnumda! Estetik yaptırsam burnuma mı sokacak sanki. Kız sen de beni kızdırmak için konuşuyorsun ha. Kötü kötü söyleteceksin şimdi beni!
Grupça gülüşmelerden sonra Gülşen bu sefer ada'ya takılıyordu. Saat 7'ye geliyor kız sen hazırlanmıyor musun beyaz atlı prens için?

Ada grubun en küçüğü idi 30 lu yaşlarının başında olmasına rağmen olgun bir tavrı vardı. Diğer 3 kadına göre daha şanslıydı çünkü aktif bir cinsel hayatı vardı. Kocası ile mutluydu. Ama ara ara düşünürdü acaba 10 sene sonra kendisi de mi "şen dullar"dan biri olacaktı. "Sonra yok ya olmaz öyle" der kendini teselli ederdi.
Ben bir 10 dakika müsaadenizi isteyim diyerek kalktı ada. Kadınlar bıyık altından güldüler. Bilirlerdi ada nın huyunu. Tüm gün temizlik yapsa, yorgunluktan ölse, hasta olmuş olsa, tüm gün en paspal kıyafetleriyle oturuyor olsa bile kocasının işten gelmesine yakın güzel kıyafetlerini giyinir, makyajını yapardı ada. Kocası kapıdan girdiğinde hep aşkla baksın isterdi kendine.

Birazdan geldi ada. Onu kapıdan gören gülşen "kız fallik sen işini biliyorsun. Böyle tutuyorsun değil mi kocayı evde. Bakın kızlar bakın da örnek alın" dedi.
Sonra her zamanki gibi devam etti gülşen. "ah kadir gelse de erkek görsek!"

Bu şakayı sık sık yapardı. Hatta kadir de ona eşlik ederdi. "Gülşen abla ada'yı boşayıp seni alcam yeter ki he de" derdi.
Memnun olan gülşen "sen bana yetmezsin tatlı çocuk. iliğini kuruturum ben senin bir haftada pert olursun. ondan sen bu çiroz kızın kıymetini bil" derdi. Kendine göre zayıf ve uzun olan ada'ya çiroz diye takılırdı gülşen.

bu atışmalar eksik olmazdı, Hep beraber gülüşürlerdi.

---------
devam edecek...
kurgu hikayenin devamıdır.

---------

Saat 7.30'u geçmişti. Geç kalmıştı kadir. genelde Geç kalmazdı, geç kaldığında ise mutlaka haber verirdi. içinde bir huzursuzluk vardı ada'nın. oturduğu sandalyede rahatsızca kıvanınca gülşen "ne o kız kurtlandın. gelir birazdan seninki Merak etme stajyer kızlarla kırıştırmıyordur!"dedi.

Ada "yok be abla ondan değil ama geç kaldı. Geç kaldığında haber verirdi. Ayrıca birkaç gündür bir haller var. sabah her zamankinden erken işe gitmeye başladı. Tuhaf bir hali var. her zamankinden daha neşeli. Kuş gibi hafiflemiş sanki" diye cevap verdi.

Makbule: "merak etme kız bu sefer sana getirecek farklı bir çiçek arıyordur beyaz atlı prens. Hem delinin zoruna bak bırak adam neşeli olsun, benimki gibi mendebur olsa daha mı iyi" dedi.

Huzursuz ortamı dağıtmak yine gülşen'e kalmıştı "naciye seninki sana en son ne zaman çiçek aldı?"

naciye başladı saydırmaya: kör olasıca, 10 yıl önce elinde bir saksı ile gelmişti. Ben de sevindim çiçek aldı diye. Meğersem müşterinin biri dükkanda unutmuş. Sonra baktım değişik bir çiçek böyle mor gibi. Ne bu dedim. Güldü. tam da sana layık bir çiçek dedi. Sevincimden uyuyamadım gece. Ertesi gün oldu elimde çiçekle mahalledeki çiçekçiye gittim sordum bunun adı nedir diye. "deve dikeni" demez mi? başımdan kaynar sular döküldü . nemrudun oğlu 40 yılda bir iyi bir şey yapacaktı onun da içine sıçtı. Ondan beri de çiçek görmedim. Allah'ın kasabı bir gün olsun kestiği havanların götüne koyduğu karanfillerden bir tane fazla alıp da bana getirmedi!

Tekrar kahkahalar sardı salonu. Bu hikayeyi kaçıncı kezdir dinliyorlardı ama naciye'nin hırsla anlatması, anlatırken kocasına saydırması yine de komik geliyordu. gülenlerin gözlerinden yaş geliyordu. ada da çok güldü ama bir yandan da içini kemiren bir şey vardı.

Ada yine saatine bakınca gülşen konuya girdi "kız arasana bu kadar merak ediyorsan. birazdan gelmezse ararım abla diye cevap verdi ada.
Söyle bakim Naciye kadir gelip de kısırı görünce ne diyecek ada'ya?" gülşen yine konuyu dağıtmaya çalışıyordu.

Oradakilerin hepsi kadir'in vereceği cevabı bildiği kadar naciye'nin yine tongaya düşeceğini ve bu cevabı bilemeyeceğini biliyordu. Gülşen oltasını atıyordu yine Naciye bilemeyince güleceklerdi. Tahmin ettikleri gibi oldu.
Naciye saf saf: "eline sağlık der zaar" dedi.

Tahmin ettikleri gibi oldu. Gülüşmeler sardı ortalığı. Kadir sevdiği bir yemek oldu mu hem beğendiğini göstermek hem de ada'ya takılmak için "adamsın ada adamsın. Adamın dibisin" der karısını öperdi. Onların bu sıcak aile tablosu şen dullar'ı ısıtırdı.

Saat 8 olup da gelmeyince gülşen dayanamadı. Ara kız artık dedi. Aramazsan ben arayacağım. Ada tedirgin bir şekilde aradı kadir'i. Telefon birkaç kez çaldıktan sonra açıldı. Sonra birkaç saniye içinde kapandı. Ada'nın rengi attı. Odadaki kadınlar kadir'in ne deyip de ada'nın şeytan görmüş gibi olduğuna meraklandı. "seyir terasında olduğunu söyledi Ama sesi çok kötüydü, ağlıyor gibiydi, içki de içiyor olabilir" dedi panikle ada.

Odadakiler ada'dan duyduklarına şaşırdı, ada'nın telaşı onlara da geçti sanki. kadir'in ilk akşamdan içmesi, ağlaması, seyir terasında oluyor olması herkes için alışılmadık haberdi. Zira herkes bilirdi kadir'i...

---------
devam edecek...
kurgu hikayenin devamıdır.

---------
Ada'nın Kocası kadir avukattı. Mahallede herkes severdi onu. Mahallelinin derdine koşardı. Mahalleli de yasal bir sorun oldu mu kadir'i bulurdu. Evine sadıktı kadir akşam mesaisi bittiği gibi evine, karısına, biricik kızına giderdi. Ellerinde çiçekle eve gelmesi, eşine / çocuğuna hediyeler alması ile mahallelinin "beyaz atlı prensiydi", komşu erkekler "bizim hanım senden görüyor o da çiçek istiyor" şeklinde takılırdı kadir'e.

içki ile fazla arası yoktu kadir'in ama senede bir gün müthiş içerdi. Her senenin 3 şubatında zil zurna sarhoş dönerdi eve. Mahalledeki Agora meyhanesine giderdi. meyhaneci Sabri baba da alışmıştı artık. 3 şubat oldu mu müzik çalmazdı meyhanede. O gün meyhane halkının matem günü olurdu. içip içip ağlardı kadir. Ama erkek gibi ağlardı. için için ağlardı. Göz yaşları düşerdi yanaklarına. Onu görenler de kahrolurdu ya kimse teselli etmeye gitmezdi. Çünkü yaraya derman olunamayacaksa boş lakırdının kimseye faydası yoktu. gece 3 dedi mi meyhanenin müdavimlerini bile kovup dükkanı kapatan sabri baba 3 şubat oldu mu dükkanı kapanmaya yeltenmezdi. O gün kadir ne zaman çıkarsa o zaman kapanırdı dükkan. Mahalleli de bilirdi o gün yolda görseler de kimse ağzını açmazdı. Evine geldiğinde sallana sallana yatağına geçerdi o gelene kadar gözünü kırpmamış olan ada da bir şey sormazdı.

Yetimhanede büyümüştü kadir. Annesi ve babası ölünce onunla kız kardeşi naime'yi yetimhaneye vermişlerdi. 3 şubat naime'nin doğum günüydü. Naime daha küçük olduğundan onu zengin bir aileye evlatlık vermişlerdi . kadir kardeşinin hayatının kurtulması için buna razı gelmiş. Kardeşini bulacağına dair söz vermişti. O gün bugündür kızkardeşini aramasına rağmen Yıllardır izine rastlayamamıştı kadir. Kız kardeşini bulamadığı her yılın 3 şubatında sözünü tutamadığı için kahrından içerdi kadir. insan gibi içmezdi ama sanki aşırı alkol alırsa bu acı hafızasından silinecek gibi içerdi. anılarını beyninden kazımak için içerdi. Acı çekerek içerdi...

Kadir'i herkes güleç yüzlü ve mutlu görmeye alışmıştı. O acısını içine atanlardandı. içinde biriktirdiği acılarına taşıyamaz duruma gelince "seyir terasına" giderdi. Seyir terası şehrin yüksek bir tepesindeki parktı öğrenciliğinden beri ne zaman ağlayacak olsa ve ağlayamasa oraya atardı kendini. Ada da bunu bilirdi. Bazen beraber gidip konuşmadan saatlerce otururlardı. sonrasında kocası tüm dertlerini orada bırakır, neşeli haline dönerdi. Arınırdı sanki orada kadir.

---------
devam edecek...
kurgu hikayenin devamıdır.

---------

Ada'nın paniğinin arttığını gören makbule "hadi kızlar biraz bana geçelim" dedi. Gözleri ile ada'yı işaret edince Naciye hariç hepsi anladı ama Naciye: "ne güzel oturuyoruz kız işte. niye kalkıyoruz hem ben biraz daha kısır yiyeceğim" dedi.

Ennur: yiye yiye tosun oldun allah'ın cezası. Tabağını da al gel makbule'de devam edersin dedi.

Naciye: çok mu kilo almışım kız? diye sordu.

Gülşen araya girdi "bırak kız şimdi kiloyu. Gel bak geçen bir tezgahtar ile tanıştım sana onu anlatacağım. Biz makbule'ye geçelim ada'da bi kocasına baksın" dedi.

Naciye'yi ada'nın paniğinden çok gülşen'in yeni hikaye anlatacak olması susturmuştu. Tıpış tıpış takip etti grubu. Onların çıkmasıyla ada'nın kendini sokağa atması bir oldu.

Seyir terasının bir kısmına kadar araç çıkar, Kalan kısmı yürüyerek geçmek gerekirdi. Ada koşar adım yoluna devam edince nefes nefese kalmıştı. Kadir'in her zaman oturduğu banka doğru uzaktan baktığında kocasını gördüğü için bir an rahatladı ama kocasına doğru adım attıkça büyük bir sorun olduğunu anladı. Zira kocası büyük bir şişe votkayı sek içiyordu ve şişenin yarısını geçmişti. Arka çaprazdan yaklaştı kocasına, elini omzuna koydu ve "kadirim" dedi. Sesi kısık ve çatallı çıkmıştı. Sanki kendine yabancıydı o ses. Kadir'e de yabancı gelmiş olacak ki yavaşça başını çevirdi. Karısına bakıyordu ama görmüyordu. Ama ada onu gördü. ağlamaktan kanlanmış gözlerinden yaşlar akıyordu. Bakışları donuktu ama. Sanki ağlayan bir put gibiydi. Ada dayanamadı bir yandan banka otururken diğer yandan elleriyle göz yaşını sildi. Kadir'in başını aldı göğsüne yasladı. Sardı kocasını. kadir bu sefer her zamankinden farklı olarak hıçkıra hıçkıra sarsılarak ağlıyordu. Ada ne yapacağını bilmiyordu. Sadece sımsıkı sarıyordu kocasını. Yeterince sıkı sararsa hüznü yok olacakmış gibi sarıyordu. Bir yandan da kocasının 3 şubat haricinde ağlayıp ağlamadığını düşündü. Hiç şahit olmamıştı. Güçlü bir adamdı kadir. Haziran ayında idiler. Nedendi bu ağıt? işte mi bir sorun olmuştu acaba? Aklında türlü sorular olduğu halde sustu ada, sadece kocasını sardı ve sustu.

Kadir bir süre ağladı. Sonra ağıtın şiddeti azaldı, hıçkırıklar kesildi ama yine de gözünde yaşların akmasına engel olamıyordu. Biraz doğrulduğunda ada'nın çok korkmuş olduğunu gördü. Anlatmaya başladı.
----

hikayenin sonu için
(bkz: the barz/#20063902)
güncel Önemli Başlıklar