bugün

kendine, insan yetiştirmeyi amaç edinmiş insanların durumudur.

sadece abece değil insan hakları, demokrasi ve özgürlük kavramlarını da öğretebilmektir, insanları toplumsal hareketlilikten haberdar kılmak zihinlerini açmaktır, hurafelere değil bilime yöneltmektir,insanların akıllarını çelmek değil akıl yürütmeyi öğretmektir.
bilgi birikimlerini, ığdır' ın karla kaplı köylerinden edirne' nin sınır köylerine kadar, binbir zorluğa rağmen, yılmadan, türkiye' nin gülen geleceği için taşımaktır.
henüz olamadığım fakat olmuş kadar olduğum kutsal, ama acınası durumdaki mesleğe sahip olmak.
yaşanmış olaydır

öğretmen abc lisesinde senenin ilk dersin de öğrencilerle tanışmak ister ve yaptığı bir anlaşmayla öğrencilerin memleketlerini tahmin etmeye çalışır ilk öğrenci kalkar

öğrc.1-falan filan
öğrt- sivaslı mısın?
öğrc.1- evet

şeklinde sürer öğretmenin memleketlerini bildiği ve bilmediği öğrenciler olmaktadır, bir diğer öğrenciye gelir öğrenci kırgız gençlerine çok benzeyen yüz hatlarına sahiptir..

öğrc.k-hebele hübele
öğrt. kırgız mısın?
öğrc.k-hayır ülkücüyüm
öğrt- hayır onu sormadım, memleketin nere?
öğrc.k-ben onu bunu bilmem ben ülkücüyüm

yani bu şekilde yaşanmış onlarca durumu düşünürsek hayli zor meslek.

isteyene bilgi: daha sonrasından o öğrenci okulu bırakmış bir fabrikada çalışmaya başlamıştır...
zor olduğu kadar kutsal bir iştir öğretmenlik. ancak öğretmenlik yapan herkes öğretmen olmak adına yeterli midir bilinmez... öğretmen olmak, öğretmenlik yapmaktan da farklıdır. hani sadece alacağın maaş için sınıfta oturup gazete okurken, aralarında sohbet eden öğrencileri "öğrenci olmamak" ile suçlamak değildir öğretmen olmak. tahammül etmektir, zaman zaman mazur görmektir, büyüklüğünü bilmektir hani... tuvalete, tulavet diyen ilkokul öğrencisine dakikalarca tuvalet dedirtmeye çalışmaktır mesela;
http://www.youtube.com/watch?v=b7vRKlCqVTk
(bkz: yazar burda bana seslenmiş)
öğrenciliğin bittikten sonra uzun uğraş vermen gereken durum. (bkz: kpss)*
geçmişte kutsallığından bahsedilirken şimdiler de acınası hale gelen mesleği yapma çabası içine girmektir.
her öğretmen adayının başlangıçta; "ulan neresi olursa olsun gideceğim. yeter ki kapağı devlete atıyım" düşüncesiyle yola çıktığı ama oturup konuştuğunda; "yok orası olmaz, yok burası soğuk, yok orada sorun var" diye diye tüm doğu illerini baştan kafasında sildiği gözlenmiştir. artık gençler eğitim vermekten, geleceğe aydın nesiller yetiştirmekten çok, yan gelip yatayım cebime maaşım gelsin derdin de olmuşlar. herkes batı derdine düşmüş ne varsa bu batıda. insanlar artık her yeri kendi toprakları olarak görmüyor, doğu-batı diye ayırıyor kesin bir çizgiyle. burada yanlış nerede? bu insanları yetiştiren, atatürkçü, çağdaş nesil yetiştirmeyi sadece istiklal marşı ile gençliğe hitabeyi ezberletmekle olacağını sananlarda mı yoksa memleketinin toprağına yabancı bir yermiş gibi uzaktan bakan ve bakmaya devam eden biz adaylarda mı? iyi tamam... sen oralara gitme, iyi tamam o da gitmesin, ben de gitmeyeyim. peki kim gitsin? bu yola başkoyulduysa yapılması gereken ne ise o yapılmalıdır.bunun doğusu batısı olamaz,olmamalı.
doğu illerimizde,köylerde mesleğini yerine getirmek zor olduğu bir gerçektir. orada ki çocuklar bahçeyle, toprakla, tarlayla çok küçük yaşta tanışır. okula gelir çıkar çıkmaz işine düşer. sen kendini paralar, didinir bir şeyler öğretmeye çalışırsın araya tatil girer. bir sonraki dönem bir bakmışsın hiçbir şey yoktur, baştan başlamak gerekir her şeye. ama okulu sevdiler mi tam severler. sen kendini oralı gibi görmediğin sürece kimse iplemez seni zaten. "ıyy ben odun taşıyamam, çok soğuk, bunlar çalışmıyor ben yaptığımı yaptım" triplerine girersen dışlanır, kendi kendine uğraş verirsin koskoca ahaliye karşı *
gel gelelim öğretmenlik; emek, sabır, sorumluluk, insan sevgisi, vatan sevgisi gerektirir. bir tanesi bile eksik olduğunda yetiştirdiğin nesilden şüphe etmek gerekir. mızmızlanmanın alemi yoktur. asıl sorun mesleğin zorluğu değil kişinin kendi kendine zorlaştırmasıdır. maddi olarak belki tatmin etmez ama manevi olarak gereğinden fazla doyarsınız. minik ellerin elinizi tutmaya çalıştığını, gözlerin sizi izlediğini anladığınızda, her "örtmenim" sesini duyduğunuzda duyacağınız mutluluk hiç bir meslekte bulunamaz*
büyük sorumluluktur. yurdumda herkesin ideal mesleği olan doktorluk, öğretmenlik, polislik gibi kutsal görevler bazen denge sorunu olan insanların eline geçebiliyor. mesela ben biliyorum bir tanesini.

öğretmen olacak arkadaş sözüm ona. ne öğretebilir el kadar yavrulara? daha kendi dimağını geliştirememiş, lise 1. sınıfta zekası takılıp kalmış, öss denen sikindirik sınavla bir puan alıp üniversiteye kapak atmış, yemediği tarrak kalmamış iş bu kişi bir de toplum için en önemli, en temel görevde bulunacak. insan üzülmüyor değil. kesinlikle kendisi gibi bir öğretmenin elinden geçtiğine inanıyorum.

öğretmen olmak idealist olmaktır. ancak türkiye şartlarında idealizm kemiriliyor. kemirilme sebebi elbette mevcut ve küçümsenemez düzeyde; ekonomik sıkıntılar, çalışana-memura olan saygısızlık, emeğin hiç edilmesi, yaşam koşullarının zorluğu, mesleki tatminsizlik vs. vs. vs.

öğretmen olmak ülkenin yapı taşları ile oynayabilme yetisine sahip olmaktır. aslında öğretmenlik, öğreticilik bu ülke yönetimi kadar önemlidir hatta mit mensubu seçer gibi seçilmelidir. onlarca haber duyuyoruz sapık öğretmen, dayakçı öğretmen, umurasamaz öğretmen, dini kendince yorumlayıp öğrenciyi etkileyen öğretmen...

ancak unutulmamalı öğretmen doğru olanı öğretmekle meshul olan kişidir. hepimizin arkadaşı olmuştur üniversitede okuyan öğretmenlik okuyan falan, zaman zaman demişizdir ben buna mı emanet edeceğim çocuğumu diye. insan daha iyi anlıyor böyle durumlarda bazı şeylerin önemini. eğitimin ne denli içimize işlediğini. kim unuttu ilk okul öğretmenini? o hayatı anlatan fişleri " alinin ata bakması, oyanın ip atlaması, kaya ile ışığın cinsel hayatı " kimse unutmamıştır bence. demek ki herşey oradan başladı zihnimizde.

eğitmenler için;

eğitim şart!
kolunda saat olmasına rağmen öğrenciye kaç dakika kaldı diye sorabilmektir.
gün itibariyle gerçekleştirdiğim eylemdir. düşündüğümden pek farklı gelmemiştir nitekim ve henüz fikirlerimi değiştirecek herhangi bir terslik gerçekleşmemiştir. herşey yolundadır yani. başlangıçlar, ilerisi için temeldir...
batıda ve özellikle büyük illerdeyseniz ananızı ağlatan durumdur. hele lisede öğretmene hiç saygı yoktur. doğudaysanız başlarına taç yaparlar, öğretmenlik işte orda zevklidir. (bkz: olmayanın kıymetini bilmek)
her koşulda allah yardımcıları olsun.
kutsal mesleğin kişisi olmak. zorluklarını düşünerek çok kafa yorduğumuz meslektir öğretmenlik; fakat o minicik beyinleri düşünmeye sevkedecek bilgiler vermek, onlarla ilgilenerek sorunlarını çözmek, sevimli yaramazlıklarına bakarak gülümsemek o kadar da kötü olmasa gerek.

değerini bilemediğimiz o harika öğretmenlere hürmetler...
vakt-i zamaninda ogretmenlerine cektiren cingoz ogrenci modelinin 'insallaah ogretmen olursun da gorursun gununu!' seklinde lanetlenmesidir bazen. sabrin ne demek oldugunu en iyi sekilde ogrenmektir. bazen de karsindaki minik ogrencinin gozunde en ufak bir minnettarlik ifadesi gormenin bile onca yorgunlugu, bezginligi unutturdugu meslege sahip olmaktir.
bilmeyen, bilmediğini bilen insana öğretin! öğrencidir...
bilmeyen, bilmediğini bilmeyen insandan sakının! cahildir...
bazıları için sadece rüyadır.

(bkz: son sınıf olup da kpss çalışmayan eğitim fakülteli)
doktor kelimesinin latincede öğretmen anlamına geldiği düşünülürse "doktor olmak" şeklinde de yorumlanabilecek başlıktır.

ayrıca 24 kasımda 5-A öğrencilerinden sınıfın sürekli merasimlerde şiir okuyan kırmızı kurdeleli kızlarından birinin şiirinin başlığı bu olsa, gayet afilli olacağı aşikardır. (şiiri okumak için seçilenlerin yüzde 90'ının öğretmen çocuğu olması ayrı bir istatistiki gerçektir, tabi küçük yaşlarda başlayan bu torpil ilerde askeri okula girmek isteyenlerden sb.-astsb. çocuklarına öncelik verilmesi şeklinde devam eder)

tabi bana ilkokuldayken "öğretmen olmak" nedir deseydiniz, "öğretmenler odasında oturup gelsin çaylar, yaşasın muhabbet" diyen insanlar derdim. o zamanlar 4207 nolu yasa olmadığından, öğretmenler odasının tavanını hiç göremezdik,büyük bir sigara bulutu olurdu. bu mantıkla neden bu kadar çok sigara içmişler diye düşündüğümde demek ki çok stresli iş sonucuna varıyorum.
Bir haltı olmasa gerek.
45-50 kişilik sınıflarda ilgi-sevgi bekleyen tüm çocuklara yetebilmeyi becermektir.
bir türlü konuyu öğrenemeyen çocuğa sıkılmadan defalarca aynı konuyu anlatabilmektir.
öğrencisinin başarısı kaşısında sevinçten gözlerinin dolmasını engelleyememek demektir.
cingöz öğrencileri kafakola alabilmeyi başarabilmek demektir.
öğretmen olmak, baş belası olmak değildir.

allahın belası, kendini bir şey zanneden, öğretmekten aciz, yüzü hiç gülmeyen, ders anlatmayan, anlattığındaysa anlaman için değil anlatmış olmak için anlatan, anlamadığını söylediğinde anlasaydın diyen, 40 dk yı geçirmek için boş boş işlerle uğraştıran, öğretmediği şeyden sınav yapan, bununla kalmayıp en kazık soruları soran, sıfırı verip oturtan, avazının çıktığı kadar üstelik ciyak ciyak -tiz bir sesle- bağıran, şu kitabı alın orda yazıyor bu, bu kitabı alın burda yazıyor o diyen, fakat o kitapların kaç para olduğundan haberi olmayan biri olmak hiç hiç hiç değildir. *
(bkz: türkiye de öğretmen olmak)
bazıları için kendi anlattığını kendi bile anlamayanlardır.
http://www.facebook.com/v...03768512978820&ref=nf

tanım: henüz evli bile değilken başkalarının çocuklarını öz evladı gibi sevmektir.
türkiye'de gideri olmayan meslektir. şöyle ki;

x:evladım nerede okuyorsun?
y:ingilizce öğretmenliği teyze...
x:hımmm...olsun be yavrum.
y:(teyze sen nereden mezunsun?) lahavlevela...

aynı x teyze yanımdaki arkadaşa: evladım sen nerede okuyorsun peki?
z: tıp, teyze.
x: aaa yavrum müthiş, çok güzel... ya benim şu kuyruk sokumumda bir ağrı vardı..bir baksan..
y:(ah benim de laf sokumum ağrılı oluyor da anlayana be teyze.)
benim için öğretmen olmanın anlamı ikilem ve iki ateş arasında kalmaktır.
-derste gözleri ışık ışık öğrenciler seni bekliyor bilgi vermenin bir şeyler öğretmenin hazzını yaşıyorsun.ders çıkışı saatler süren formlar ,doldurulması gereken evraklar .

-idarecin sınıfı susturmanı ister.sen öğrencilerinin konuşmasını istersin.
-anne babaları hergün çoçuğunu döver sen kulağını çektin diye veli okulu basar daha sonra soluğu milli eğitimde bulur.Öğretmen şiddet uyguladı.
-Tıkış tıkış bir sürü konuyu anlatman gerekir.bilirsin anlatsanda öğrenci öğrenemez ama anlatmak zorundasındır.

-40 kişilik sınıfta okadar değerli öğrenciler vardır.Bu kişileri farketmezsin.